Militokrasi

Militokrasi

Militokrasi kabaca halkın değil askerlerin yönetimi demek yani TCRP’nin uzun süredir yönetim biçimi olan ve son günlerde etkisini daha da hissettiren yönetim biçimi. Bunun tanımını ayrıntılı vermektense son 24 saat içinde yaşanan 10 tane olayı özetlememiz bizce kavramın çok başarılı bir biçimde kavranmasını sağlayacaktır.

Ön Not: Korkma! Demokrasiyi korumak senin elinde, senin toplumun her alanında yürüteceğin cesur adımlarla milli irade yaşayacak, başka hiçbir şeyle değil. Artık korkmaktan vazgeç ve demokrasin için atıl! Buradan TCRP Yönetimine çağrımız her ne kadar işe yaramayacağını bilsek de TCRP’de aylardır süren militokrasiye dur deyip demokrasinin gelmesini sağlamak için adil bir rol anlayışı ile hareket edip Gigi Hadid ve ona benzer yetkilerini kötüye kullanarak admin güçlerini kullanan oyunculara ekstra özellikler tanımamaları, adil olmalarıdır. Herkese iyi okumalar.

TCRP’yi bugün ordu yönetti

1 – Başbakan Yardımcısı Koray Kahvecioğlu, Genelkurmay Başkanı İlyas Bazna’ya doğrudan bağlı Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanlığınca Mecliste boğularak öldürülmüştür.

2 – Genelkurmay Başkanı İlyas Bazna ve MİT Müsteşarı Gigi Hadid (Ada Alparslan) görevlerinden alınacaklarını öğrenince Cumhurbaşkanını OOC mesaj yoluyla ilki ölesiye dövmekle ikincisi kefenini hazırlamakla tehdit etmiştir.

3 – Cumhurbaşkanının Genelkurmay Başkanı İlyas Bazna’yı Anayasanın 91 inci maddesinin 5 inci fıkrasına dayanarak görevden alma kararı hukuka aykırı hiçbir sorun yokken Sunucu Yönetimi tarafından faillendi.

4 – Jandarma Genel Komutanı Ulaş Demir tarafından Cem Türkdoğan’ın milletvekilliği hukuksuzca düşürülmeye çalışılmış ancak Anayasa Mahkemesince bu haksız girişim önlenmiştir. Ulaş Demir burada TCK’nın 311 inci maddesindeki suçu alenen işlemiştir.

5 – Jandarma Genel Komutanı Ulaş Demir Anayasa Mahkemesi Kararını tanımayarak ve görevini bırakmayarak TCK’nın 317 nci maddesindeki suçu alenen işlemiştir.

6 – Genelkurmay Başkanı İlyas Bazna tarafından Ulaş Demir’in Genelkurmay II nci Başkanlığına atanmasıyla Cumhurbaşkanınca atanması gereken bir komutanlık olan bu mevki gasp edilmek suretiyle TCK’nın 317 nci maddesindeki suç alenen işlenmiştir.

7 – Korgeneral Talat Büyükanıt yetkisi olmamasına karşın Meclise sokulmuş ve ona konuşma yaptırılmıştır.

8 – Kara Kuvvetleri Komutanı Yiğit Sağlamoğlu yaptığı basın açıklamasında LDP adlı partiyi ve bu partinin milletvekillerini eleştirerek, oluşan bu duruma ordunun cevap vereceğini belirterek siyasete alenen karışmıştır ve TCK’nın 311 inci maddesindeki suçu alenen işlemiştir.

9 – Deniz Kuvvetleri Komutanı Hakan Atsız yaptığı basın açıklamasında milletvekillerini koltuk vekilleri olarak eleştirerek, yasayı kabul etmeyen milletvekillerine akıl sağlığı dileyerek ve bu tarz girişimlerinde ise karşılıklarını alacaklarını belirterek siyasete alenen karışmıştır ve TCK’nın 311 inci maddesindeki suçu alenen işlemiştir.

10 – Hava Kuvvetleri Komutanı Akif Bozkurt yaptığı basın açıklamasında Hükümeti saygınlık ve disiplin konusunda eleştirerek, bu durumun onun ve silah arkadaşlarının sabrını taşırdığını belirterek, milletvekillerini kınayarak ve Başbakanın rakı içerken görüntülenen fotoğrafını göstererek siyasete alenen karışmış ve TCK’nın 311 inci maddesindeki suçu alenen işlemiştir.

TCRP’yi bundan önce de ordu yönetiyordu

Bir de bunun öncesinde sayabileceğimiz bir 10 olay daha var:

1 – Genelkurmay Başkanı İlyas Bazna 29 Aralık 2020 tarihinde Anayasanın 84 üncü maddesini ihlal etmesi gerekçesiyle TCK’nın 309 uncu maddesi uyarınca Meclisçe yargılaması istenen Yüce Divan tarafından ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Sunucu Yönetimine yapılan baskılar sonucunda karara 23 gün sonra fail verildi.

2 – Paralel Müsteşar Gigi Hadid TCK’nın 311 inci maddesindeki suçu işlediği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi Başkanlığınca tutuklandı ve Yüce Divana çıkarıldı. Yüce Divanda ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Bu karara da 2-3 gün sonra fail geldi.

3 – Genelkurmay Başkanı İlyas Bazna 24 Şubat 2021 tarihinde Cumhurbaşkanı ve Anayasa Mahkemesi Başkanına muhtıra vererek TCK’nın 309 uncu maddesindeki suçu alenen işlemiş ve Anayasal düzene açıkça saldırıda bulunmuştur.

4 – Muhtıranın verildiği akşam İlyas Bazna ve Ulaş Demir tarafından Silivri’de tutulan tutuklu Gigi Hadid DM grubu rolüyle kaçırtılmış ve Sunucu Yönetim tarafından bu DM grubu rolüne onay verilmiştir.

5 – Muhtıranın verilmesinden sonra bizim (Çağrı Yücel) darbecileri tutuklama kararımız Sunucu Yönetimince susturulmak ve farklı yöntemlere maruz bırakılmak tehditleriyle engellenmiş ve silinmiştir.

6 – Muhtıranın verilmesinin ardından Sunucu Yönetim uzlaşma adı altında İlyas Bazna’nın yazmış olduğu ve adeta demokrasinin Sevr’i olan bir metni Cumhurbaşkanı Umut Sarsılmaz’a ”sunucunun sağlığını” bahane ederek zorla imzalatmaya çalışmış ve bir gün bir gece boyunca IC-OOC baskılarla birlikte durumu kabul ettirmeye çalışmıştır. Cumhurbaşkanının sonunda bunu yapamayacağını bildirmesi sonucunda karakterine Sunucu Yönetim tarafından el konulmuş ve NPC yönetilerek antlaşma maddeleri imzalanmıştır.

7 – Paralel yapılanmaya karşı en sert soruşturmaları yürüten biz (Çağrı Yücel) Baran ile ilişikli olmak ”şüphesinden” sunucudan yasaklanmıştır. Ki bu şüpheyi kanıtlayacak deliller tarafımızca istenmiş olsa da 8,5 saat boyunca bu taleplere cevap verilmedi ve kanıtlar atılmadı. Kanıtlar olmaksızın sadece şüpheden ötürü suçlu sayıldık ve paralel yapılanmaya ilişkin faaliyetlerimiz tehditlerle engellendi.

8 – 5 Mart 2021 tarihinde Sunucu Yönetimi Anayasanın askeri görevler ve istihbarat görevlerine ilişkin dönem sınırlamalarına Anayasanın halk tarafından kabul edilmesinden ve yürürlüğe girmesinden 35 gün sonra fail verdi.

9 – 6 Mart 2021 tarihinde TBMM Libya Tezkeresinin uzatılmasını reddedince Ulaş Demir’in emriyle TBMM’nin üstünden jetler alçak irtifa uçuşları yapmıştır.

10 – Ulaş Demir yaptığı basın açıklamasında 12 Mart 1971 tarihinde Türk demokrasisine indirilen bir darbe olan askeri muhtıra kutlanmış ve 24 Şubat 2021 tarihindeki vatana ihanet niteliğindeki muhtıranın 1000 yıl süreceğini belirtmiştir.

Biz şimdi ilk 10 olayı bir ayrıntılıca inceleyelim.

Koray Kahvecioğlu Olayı

Bugün 14.30 sularında TCRP’de Başbakan Yardımcısı olan ve Kara Kuvvetlerince hakkında siyasi eleştiri yapılan LDP’nin Genel Başkanı Koray Kahvecioğlu, Genelkurmay Başkanı İlyas Bazna’ya doğrudan bağlı Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanlığınca Mecliste boğularak öldürülmüştür.

Değerli okurlarımız yanlış okumuyorsunuz, bugün TCRP’de Başbakan Yardımcısı Koray Kahvecioğlu, Genelkurmay Başkanlığı İstihbarat Daire Başkanlığınca boğularak öldürüldü. Önemli gördüğümüz fotoğrafları yeniden atıyoruz.

Bu fotoğraf 16 Mart 2021’den mi yoksa 16 Ekim 1553’den mi? Sanırım Osmanlı RP’si yapacaklarken yanlışlıkla Türkiye RP’si yapıyorlar. Bu sahne durumun vahametini ne kadar gözler önüne serse de aslında bize şunu gösteriyor ki bu militarist hainlerin düşünce yapıları 90’larda değil, 1541’lerde kalmıştır yani zihniyetleri 500 yıl geridir. 500 yıl geri bir kafayla nasıl bir ordu yönetecekleri ayrı bir tartışma konusuyken bu durum oldukça trajikomik.

Genelkurmay Başkanlığı İstihbarat Daire Başkanlığının Başbakan Yardımcısını öldürebilmesini, buna cüret edebilmesini, devlete bu kadar ağır bir ihanet içerisinde bulunabilmesini bizim halen daha aklımız almıyor. Bağrından çıktığı millete ihanetten başka bir şey düşünemeyen bir zihniyetin ürünü olan bu trajikomik olayları artık mantıkla değerlendiremiyoruz. Bu olaylar hakkında belki de çok fazla şey denebilir ancak en açık biçimde şu söylenmeli ki TCRP halkı artık bu paralel hainleri tanımalı ve onların gerçek yüzlerini görerek hareket etmelidir. Bir ülkede askeriyeye bağlı bir istihbarat dairesi o ülkenin Başbakan Yardımcısını yani Başbakanın yokluğunda resmen Başbakan, Hükümetin Başkanı olacak kişiyi öldürmeye kalkışıyorsa ve hatta bunu başarabiliyorsa o ülkede artık demokrasi bitmiştir. O ülkede demokrasi artık paralel hainlerin pençesi altındadır. 1541’de Şehzade Mustafa’nın boğularak öldürülmesi yöntemiyle öldürülen Koray Kahvecioğlu şu anda bir sürü siyasi parti ve yakınlarının belirttiği gibi yalnızca bir demokrasi şehidi değil artık halkın bazı şeylerden ders alması gerektiğini gösteren en somut kanıttır.

Paralellerin Cumhurbaşkanına OOC Tehditleri

Dün görevden alınacaklarını Cumhurbaşkanından öğrenen Genelkurmay Başkanı İlyas Bazna ve MİT Müsteşarı Gigi Hadid (Ada Alparslan), Cumhurbaşkanı Eren İlhan’a bazı tehditlerde bulundu.

Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı unknown.png

Genelkurmay Başkanı İlyas Bazna’nın emekli edilmesinde hiçbir hukuki sorun yoktur, buna sonraki bölümde değinilecektir. İlyas Bazna kendisini hukuka tamamen uygun bir şekilde görevden alan Cumhurbaşkanı Eren İlhan’a yönetimin gelmesiyle birlikte kendisini yerin dibinde bulacağını söyleyen tehdit içerikli bir mesaj paylaşmıştır. Sunucu yönetimine bu kişinin bu denli güvenmesinin nedeni nedir? Sanıyoruz ki Sunucu Yönetim askeri rolün bitmesi tehdidiyle görevde daha uzun süre kalan bu kişinin görevinin bir şekilde bitmemesini istiyor ama inatla bu kişinin ordunun komuta kademesi ve MİT ile devlete en büyük zararları verdiğini ve en büyük ihanetler içerisinde bulunduğunu anlamıyor ve görmek istemiyor. TCRP’nin rol anlayışında artık adaletin aranan bir değer olduğu yalnız tarafımızca değil bir sürü kişi tarafından da artık görülmekte ve belirtilmektedir.

Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı unknown.png

Hakkında emeklilik kararı çıkan İlyas Bazna kendisini hukuka tamamen uygun bir şekilde görevden alan Cumhurbaşkanı Eren İlhan’a bunun IC’de yaptırımı olacağını belirtip şu fantezi cümlesini kuruyor: ”Ensenden tutup seni Menteş’te ölene kadar dövmeyecek miyim sanıyorsun”. Bir Cumhurbaşkanını Menteş Askeri Kampında ensesinden tutup öldürene kadar dövmek. Şimdi bu durumun hukuki değerlendirmesini yapmıyoruz çünkü bu OOC bir tehdit ama bir ülkenin Genelkurmay Başkanı hatta emekli edilen bir Genelkurmay Başkanı yani normal bir emekli bir Cumhurbaşkanına bunu diyebiliyorsa o ülkede ne devlet otoritesi kalmıştır ne devletin kurumlarına bağlılık kalmıştır ne de demokrasinin kırıntısı kalmıştır. Emekli edilme kararı tamamen hukuka uygun bir şekilde alınan bu kişinin sırf makamına yapışarak görevini sürdürerek ihanetini devam ettirme çabası umarız ki Sunucu Yönetiminin haksız faillerini bırakması ile düzelir.

Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı image-57.png

Kendisine görevden alınacağının söylenmesi üzerine Cumhurbaşkanı Eren İlhan’ı onun kefenini hazırlamakla tehdit eden Paralel Müsteşar Gigi Hadid de aylardır sürdürdüğü vatan ihanetine bir yenisini ekliyor. Cumhurbaşkanına bağlı ve Anayasaya göre Cumhurbaşkanının değiştirmeye tam yetkili olduğu MİT’in atanmış Müsteşarı Devletin Başkanına karşı bunları OOC’den diyebiliyorsa artık o ülkede üstte birkaç defa belirttiğimiz gibi milli iradeye dayanan bir devletin varlığı kalmamıştır. MİT Müsteşarının görevi 18 Ağustos 2020’den beri 7 aydır yapışmış olduğu o koltuğa daha mı fazla yapışmaktır yoksa devletine hizmet mi etmektir? Artık şu anki Cumhurbaşkanının veya halkın oylarıyla seçilmesi tasarlanan yeni Cumhurbaşkanının bu hain paralel yapılanmayı çökertmesi için önce MİT’in başındaki bu kişiden ardından da Genelkurmay Başkanı ve Jandarma Genel Komutanından başlaması ve sonra da ordunun komuta kademesindeki kuvvet komutanlarının tamamından kurtulması devletin sağlığı için mecburidir, gereklidir ve bunlar yapılmazsa devletin varlığı her daim tehlikede olmaya devam edecektir.

İlyas Bazna’nın Görevden Alınışı ve Fail Kararı

Aylardır görev yapan Genelkurmay Başkanı İlyas Bazna Cumhurbaşkanı Eren İlhan’ın 15 Mart 2021 tarihli Kararı ile emekli edilmiştir. Bu Kararın metni aşağıdaki gibidir.

Görüleceği üzere Genelkurmay Başkanı İlyas Bazna Anayasanın 91 inci maddesinin 5 inci fıkrası hükümlerine dayanılarak Cumhurbaşkanınca emekli edilmiştir. Anayasanın ilgili hükmü aşağıdaki gibidir.

Bu fıkrada açıkça şu yazmaktadır: ”Genelkurmay Başkanlığı … rütbelerinde bulunanlar … Cumhurbaşkanınca emekli edilebilir.” Yani Cumhurbaşkanı bu kararı herhangi bir kayda veya şarta bağlı kalmaksızın alabilir. Bizce Cumhurbaşkanı Eren İlhan’ın kararda gerekçe göstermesine bile gerek yoktur çünkü gerçekte atama işlemleri gerekçesiz yapılır ve doğrudan Cumhurbaşkanının takdiriyle gerçekleştirilir. Cumhurbaşkanı gerekçe sunmak zorunda olmadığından ve hatta genelde gerekçe sunmadığından gerekçeye dayanarak herhangi bir yasal veya rol ile ilgili bir yaptırım isteminde de bulunulamaz.

Bu kararı fail sayan Yönetim yazısı aşağıdaki gibidir.

Bu emekli edilme kararında verilen fail kararlarına ve sunucu politikalarına aykırı olan hangi olay yaşanmıştır? Rolün savunulması derken ne kastedilmek istenmektedir? Sunucu Yönetimi artık gerekçeli kararlarının 20 kelimelik değil en az 2000 kelimelik bir şekilde yayınlarsa adaleti tesis etmede önemli başarılar sağlayacağını bilmelidir. Ancak gerekçelerin ayrıntılı ve adil bir biçimde açıklanması bir gerekliliktir. Tabi 5000 bin kelimeyi aşan gerekçeli kararımıza 20 kelime ile vaktiyle fail veren yönetimin bu konudaki tavrına pek şaşmamak gerekir.

Cem Türkdoğan Olayı

Dün akşam Milletvekili Cem Türkdoğan’ın milletvekilliği Jandarma Genel Komutanı Ulaş Demir tarafından hukuksuz bir şekilde düşürülmeye çalışıldı. İşte olayla ilgili görüntü aşağıdaki gibidir.

Batı Çalışma Grubu adlı kurumun milletvekilliği düşürme yetkisine sahip olduğunu yazdığımız Anayasada bulamadık, varsa bilgilendirilirsek seviniriz. Bir kez karar, kararı alan kurumun yetkisizliğinden ötürü hukuka aykırıdır, Anayasaya aykırıdır. Önceki yazımızda belirttiğimiz görüşlerimizi yeniden belirtiyoruz.

Batı Çalışma Grubu adlı oluşumun Milletvekilliği ile ilgili hiçbir yetkisi yoktur. Anayasanın Yasama Dokunulmazlığı ile ilgili 63 üncü hükmü aşağıdaki gibidir. Milletvekili Mecliste bütün millete de vatana da sövse ”Meclis Başkanının önerisi üzerine Meclisçe konuyla ilgili karar alınmadıkça” hiçbir eyleminden ötürü sorumlu tutulamaz.

Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı image-55.png

Paralel yapılanmanın ordudaki 2. numarası olan Ulaş Demir’in bu kararını güya dayandırdığı MGK Kararı:

Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı image-56.png

Okununca anlaşılacağı üzere MGK Kararıyla Batı Çalışma Grubu adlı bir kurul kurulmuş ki bunun ayrıntıları nerededir belli değil. Burada bu gruba yasadışı protesto destekçilerini saptamak ve saf dışı bırakmak yetkisi tanınıyor yani burada ilgili kurula verilen tek yetki: ”yasadışı protestoları engellemek”. Yetkiler geniş yorumlanamaz, verildiği kadar yorumlanabilir, bu da anayasa hukukunun en temel ilkelerindendir. MGK, Anayasa ile kurulan bir kurum olduğundan(92.madde) Anayasa bağlıdır ve Anayasanın 63 üncü maddesi hükmüne herkes bağlıdır.

Geçen yazımızda belirtmiş olduğumuz bu görüşlerden de anlaşılacağı üzere bu kurumun buna yetkisi yoktur. Ki Anayasa Mahkemesi aldığı çok doğru ve hukuka uygun kararla Jandarma Genel Komutanının Anayasanın 63 üncü maddesini çiğnemesi suretiyle Anayasayı ihlal ettiğini belirterek hakkında soruşturma başlatmıştır.

Ulaş Demir’in AYM Kararını Tanımaması

Jandarma Genel Komutanı Ulaş Demir bir açıklama yaptı ama belli bir süre sonra bunu sildi, role geçti mi geçmedi mi bilmiyoruz ancak konu için önem taşıdığından dolayı bunu burada paylaşma gereği duyuyoruz.

Ulaş Demir çok açık bir şekilde Anayasa Mahkemesi Kararını ”sözde” olarak niteleyerek bu kararı ”tanımadığını belirtmiştir”. Kendisinin bu fadesi Anayasanın Anayasa Mahkemesi Kararları başlıklı 111 inci maddesinin 3 üncü fıkrası hükmüne aykırıdır. İlgili hüküm aşağıdaki gibidir.

Burada çok açık bir şekilde belirtildiği üzere Anayasa Mahkemesi Kararları herkesi bağlar bu yüzden kim olursa olsun bu kararları kabul edip uygulamakla yükümlüdür. Bu hükme karşı eylem yapan ve söz söyleyen kim olursa olsun Anayasayı ihlal etmiş olur.

Anayasa Mahkemesinin bu konudaki en güncel içtihadını mevcut Başkan Can Yılmaz’ın da olumlu oy verdiği 4 Ocak 2020 tarihli 2021/1 esas ve 2021/1 karar sayılı Yüce Divan Kararı oluşturmaktadır. Kararla ilgili ayrıntılar aşağıdaki gibidir.

Burada görüleceği üzere Anayasa Mahkemesi Kararını tanımamak Anayasanın Anayasa Mahkemesi Kararları ile ilgili olan maddesinin ihlali ile ilişkilendirilmekle birlikte (Eski 104 üncü madde daha yumuşak haliyle şu anki 111 inci maddedir) TCK’nın Anayasayı İhlal Başlıklı 309 uncu maddesindeki suçu sağlamaktadır. İlgili maddede sözü edilen Anayasanın öngördüğü düzenden Anayasa Mahkemesinin Anayasa düzeni içindeki konumu düşünülmelidir. Yani içtihat uyarınca da Ulaş Demir’in alacağı ceza yaklaşık olarak ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılması ve tabi görevinin sonlanmasıdır.

Ulaş Demir’in Genelkurmay II nci Başkanı Olamaması

Jandarma Genel Komutanı Ulaş Demir hukuksuz bir şekilde 23 Şubat 2021 tarihli ”Genelkurmay Başkanlığı Emirnamesi” ile Genelkurmay II nci Başkanlığına atanmaya çalışılmıştır. İlgili ”emirnamenin” metni aşağıdadır.

Öncelikle şekli değerlendirmemiz durumunda şunu belirtmeliyiz ki Genelkurmay II nci Başkanlığına atanma işlemi bir emir değil bir karardır bu yüzden ilgili mevzuat ancak kararname adıyla adlandırılabilir. Tabi artık kararname daha çok yürütme organının düzenleyici işlemlerini ifade ettiğinden karar teriminin de kullanılması bizce uygundur. İçeriğin özüne baktığımızda ise görüyoruz ki Genelkurmay Başkanının bu konuda herhangi bir atama yetkisi bulunmamaktadır, bu makamın atama yetkileri Anayasanın Silahlı Kuvvetler başlıklı 91 inci maddesinin 3 üncü fıkrasında belirtildiği üzere asteğmen ile albay arasındaki rütbe terfileri için vardır, başka bir atama yetkisi yoktur. Ki bu yetki de Milli Savunma Bakanlığının konu ile ilgili onayı ile birlikte etki gösterebiliyor, normalde bunun hiç olmaması gerekiyordu ama rol açısından askeri yönetimin etkisini sıfıra indirmemek adına Anayasada böyle bir çözüme yer vermiştik.

Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı image-26.png
Anayasanın 91 inci maddesinin 3 üncü fıkrası

Genelkurmay II nci Başkanlığı, Kuvvet Komutanlıkları düzeyinde daha doğrusu ordunun komuta kademesinde önemli ve yüksek bir yer olduğundan bu makama yapılan atamanın da gerçekleştirilmesi Anayasanın Silahlı Kuvvetler başlıklı 91 inci maddesinin 2 nci fıkrası uyarınca Cumhurbaşkanına ait bir yetkidir.

Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı image-27.png
Anayasanın 91 inci maddesinin 2 nci fıkrası

Genelkurmay Başkanını, Kara, Deniz, Hava Kuvvet Komutanlarını, Jandarma Genel Komutanını ve albaylıktan tuğgeneral/tuğamiral rütbelerine terfiler ile general ve amirallikte bir üst rütbeye terfi ve atamaların Cumhurbaşkanınca yapıldığı bir anayasal sistemde haklı olarak sanıyoruz ki Genelkurmay II nci Başkanı gibi önemli bir askeri atama Genelkurmay Başkanının elinde olamaz, Cumhurbaşkanının elinde olabilir.

Ki Anayasamızda düzenlenen bu hüküm Anayasamızın bu maddesi gelene dek aşağıda belirtilen 926 sayılı TSK Personel Kanununun 121 inci maddesinin c fıkrası ile belirlenmiştir. (Bu yasa hükmü kendini 1967’den 2017’ye kadar korumuş ve 2017’de bir KHK ile değişmiş ve Anayasa değişikliklerine uyum amacıyla yapılan yasal düzenlemelerin ardından 2018’de 3 sayılı CBK’da düzenlenmiştir.)

Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı image-32.png

Yani madde metninden görüleceği üzere Genelkurmay II nci Başkanı bu şekilde seçiliyor, 926 sayılı Kanun ilgili konudaki atama yetkilerini parlamenter bir hükümet sistemi olarak tanımlayabileceğimiz 1961 Anayasasının kurduğu düzende ele aldığı için Cumhurbaşkanı burada semboliktir yani karşı imza kuralı gereğince Cumhurbaşkanı burada Başbakanın imzalayacağı kararnameyi aslında onaylamak zorundadır.

(Parlamenter sistemlerde yürütme organının sorumsuz kanadı olan Cumhurbaşkanının işlevi semboliktir ve ona Anayasa ile açıkça verilmiş olan birkaç yetki dışında bütün yetkileri yürütme organının sorumlu kanadı olan Bakanlar Kurulu ile kullanır ama burada Cumhurbaşkanı kendi özerk alanı(yasama organınca kabul edilmiş bir yasayı geri çevirme, yüksek mahkemelere üye atama ve benzeri yetkiler) dışında ona Anayasa tarafından yüklenilen bütün yetkileri Bakanlar Kurulunun isteği üzerine yapmak durumundadır(örneğin Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulunun kararnamelerini imzalamak zorundadır, Anayasada belirtilen ”imzalar” sözü bir zorunluluğu ifade etmektedir, Cumhurbaşkanının bu görevi aksatma gibi bir durumu söz konusu olamaz). Parlamenter sistemlerde Cumhurbaşkanının bu yetkisizliği ise şuradan gelmektedir: Parlamenter hükümet sisteminde yürütme organı yasama organından oluşur yani ondan kaynaklanır: Halk kendisine belli sayıda bir temsilci seçerek meclisi oluşturur ve yürütme organını halk doğrudan kendisi oluşturmaz, temsilciler seçerek oluşturduğu meclise oluşturur yani meclis parlamenter sistemlerde bir nevi iktidarın meşru kaynağıdır. Burada önemli olan seçilmiş bir kişi, devletin başı ve hatta meclis hükümetine yakın sistemlerde mahkemeler bile değildir, önemli olan halkın iradesinin tecelli ettiği ve doğrudan seçtiği bir meclisin varlığıdır. Parlamenter sistemlerde Cumhurbaşkanı aslında sembolik olarak vardır ve önemli bir parlamenter hükümet sistemi modeli olan Almanya Anayasası için söylendiği gibi Cumhurbaşkanı adeta bir devlet noteri gibi tasarlanmıştır yani yürütme organında sorumlu olarak var olan bir organ, yürütme kuvvetini bizatihi kullanan bir organ olarak değil, sadece gerekli işlemlerde imza atmak için tasarlanmıştır. Parlamenter hükümet sisteminde esas olan Devlet Başkanlığı değil hükümettir çünkü hükümet bu sistemde sorumlu bir yapı olarak tasarlanmıştır. Halkın seçtiği ve bu şekilde meşruiyetini kazandığı Meclis istediği an hükümeti düşürebilir tabi bazı rasyonelleştirilmiş parlamentarizm örneklerinde bu o kadar kolay olmuyor ama temel mantık bu şekilde. Meclis bu konuda kısıtlansa bile hükümeti etkiliyor ve hükümet meclise bağlı kalıyor. Cumhurbaşkanı ise sorumsuz olarak tasarlandığından belli bir süre için seçiliyor ve Meclis tarafından Meclisin hükümeti görevden alması gibi bir görevden alma durumuna maruz kalamıyor tabi vatana ihanetle suçlanıp yargılanmak ayrı bir durum. Yürütme organında Cumhurbaşkanının adeta noterlik görevini görmesinden ve Bakanlar Kurulunun Meclise karşı teorik olarak bağlı kalmasından dolayı da sorumluluk ilişkileri buna göre düzenleniyor ve ülkenin işlerinin görülmesi olarak niteleyebileceğimiz yürütme konusunda Bakanlar Kurulu yetkili oluyor. Zaten başkanlık sistemlerinde halk yalnızca yasamayı doğrudan oluşturmadığı ve yürütmeyi de bir başkan seçerek kendisi oluşturduğundan orada tek başlılık hakimdir.

Genelkurmay II nci Başkanlarının geçmişte atanmalarına ilişkin Resmi Gazetede yayımlanan son 10 yıla ait dört karar aşağıdaki gibidir.

Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı image-30.png
4 Ağustos 2011 tarihli Genelkurmay II nci Başkanlığı Ataması
Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı image-31.png
3 Ağustos 2011 tarihli Genelkurmay II nci Başkanlığı Ataması
Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı image-29.png
28 Temmuz 2016 tarihli Genelkurmay II nci Başkanlığı Ataması
Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı image-28.png
9 Temmuz 2018 tarihli Genelkurmay II nci Başkanlığı Ataması

Son 10 yıla ait makamla ilgili bu kararlardan da göreceğimiz üzere ülkemizde uzun yıllardır uygulanan sistem yürütme organının ordunun komuta kademesini doğrudan belirlemesidir. Bu konuda yetki neden ordunun komuta kademesinde değildir de yürütme organındadır çünkü halkın devletin yürütme işlerini yapması için seçerek, görevlendirerek yetkilendirdiği organ yürütme organı da ondan. O yüzden sivil askere asker sivile karışmasın mantığından ziyade ordunun bir görevlendirme yeri olduğu ve ordudaki makamların siyasi irade tarafından değişebileceği artık zihinlerde oturmalıdır.

Jandarma Genel Komutanı Ulaş Demir’in Genelkurmay II nci Başkanlığına getirilmesi ise yukarıda uzun uzun anlattığımız ve örneklerle gösterdiğimiz üzere tamamen hukuka ve Anayasaya aykırıdır.

Meclis Kürsüsündeki General

Korgeneral Talat Büyükanıt dün akşam buna yetkisi olmamasına karşın Meclise sokulmuş ve Meclis kürsüsünde konuşma yapmıştır. Kuvvet komutanı olmayan ve hatta Genelkurmay Başkanı olmayan kimseler nasıl Meclis kürsüsüne gelerek askeriyenin devlete bağlı gücü ile milletvekilleri üzerinde terör estirmeye kalkabiliyor? Ocak-Şubat 2020 TCRP Meclisinde Cumhurbaşkanı Meclise üstünlük kuramasın diye bütün milletvekillerinin şikayetleri arasında Meclisten çıkarılıyordu. Milli iradeye bu kadar bağlı bir kurumun şu anda militokrasinin kurumları altında inim inim inleyen bir yere dönüşmeyi ne yazık ki çok acıdır.

Talat Bey tezkere ile ilgili teknik ifadeleri kullanarak Meclise yol göstermeyi seçebilirdi ama ifadelerinin kuvvet komutanlarına göre daha hafif olduğu da bir gerçek. Ne kadar hukuki olmasa da belki Ulaş Demir gibi birinden ziyade Talat Büyükanıt gibi birinin konuşmuş olması daha doğrudur.

Yiğit Sağlamoğlu’nun Siyasete Karışması

Kara Kuvvetleri Komutanı Yiğit Sağlamoğlu bugün aşağıdaki gibi bir açıklama yapmıştır.

Korgeneral Talat Büyükanıt’a söylenen sözleri biz de tasvip etmiyor ve devletin bir mensubuna karşı bu sözlerin söylenmesini doğru bulmuyoruz ancak aynı hassasiyeti de siyasetin meydanlarda yapıldığı, apoletler arkasına gizlenerek yapılmaması gerektiği ilkesine olan bağlılığımızda gösteriyoruz. Kara Kuvvetleri Komutanı LDP adlı bir siyasi partiyi kınayarak artık milletin oluşturduğu Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir paşası değil, belli bir azınlığın veya çoğunluğun kişisi olmuştur. Bu kimse kim oluyor da Meclisteki milletvekillerine had bildireceğini sanıyor? Ordu, TCRP halkının göz bebeğidir ve öyle kalmaya devam edecektir. Ordu, tarihinde vatanı nasıl savunduysa aynı şekilde savunacaktır ama ordu millete karşı değildir, olamaz. Silahlı Kuvvetler vatanın savunulması için vardır. İsteyen istediğini desin ancak şu asla inanılmasından vazgeçilemez bir gerçektir ki Türk Silahlı Kuvvetleri vatan savunması yapar, vatanı yaratan milletin iradesini esir etmeye kalkmaz. Silahlı Kuvvetler milli iradeye savaş açılacak yer değildir, millete hizmet edilecek yerdir. Yiğit Bey bu siyasetini apoletleri arkasına saklanarak yapmayı sürdürdükçe kaybeden yalnız o değil, bütün bir millet olacaktır. Siyaseti herkes yapabilir ama üniformalarıyla, apoletleriyle değil. Şu anki Cumhurbaşkanın veya yeni seçilecek Cumhurbaşkanının siyasete karışmış olan bu komutana gerekli azil kararlarını vermeleri en doğru karar olacaktır.

Hakan Atsız’ın Siyasete Karışması

Deniz Kuvvetleri Komutanı Hakan Atsız bugün aşağıdaki gibi bir açıklama yapmıştır.

Tezkerenin kabul edilip edilmemesi siyasi bir konudur ve siyasetin konusudur. Devletin dış politikası ile milli güvenlik siyaseti ile ilgili bir konudur. Bu yüzden bu konuda tezkereyi ordunun değil Cumhurbaşkanının, Başbakanın veya Mecliste devlet yönetimi ile ilişkili parti gruplarının istemeleri daha mantıklıdır. Ordu neden tezkere istesin? Devletin dış siyasetini belirleme yetkisi orduya ait değil ki veya bu konuda ordunun önerileri yalnızca görüş boyutunda değerlendirilebilir. Halkın seçtiği milletvekillerine koltuk vekili demek siyasete girmektir bu yüzden de Hakan Bey apoletlerini söküp üniformasını çıkarıp siyasete atılabilir ama bu resmi bir devlet görevindeyken olamaz. Karşılık vermek nedir? Deniz Kuvvetleri, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yani devletin emrinde olan ve yürütme organının yönetmeye ve emir vermeye yetkili olduğu bir kuvvettir, kendi başına buyruk ve bağımsız bir devlet değildir.

Tezkere konusu siyasi bir konu olmakla birlikte teknik kısmında Silahlı Kuvvetlerin teknik komutasını oluşturan komuta kademesinden yardım alınması doğal ve beklenen bir durumdur. Tezkerenin gerekliliği konusunda hukukun bu konuyu yanıtlandıramayacağından dolayı yalnızca hukuki kısmını inceleyebiliriz. Tezkere olarak adlandırdığımız kavram Anayasanın 67 nci maddesinin 3 üncü fıkrasında ”Türkiye Büyük Millet Meclisinin Silahlı Kuvvetlerin yabancı ülkelere gönderilmesine karar vermesi” olarak düzenlenmiştir. İlgili Anayasa hükmü aşağıdaki gibidir.

Yani bu hükümden anlamamız gereken şudur ki Silahlı Kuvvetlerin yurtdışına çıkması Meclisin onayına bağlıdır. Meclisin onayı en çok on beş gün olabilir. Neden 15 gün? Çünkü gerçekte tezkereler 1 yıla kadar veriliyor ve bir yasama dönemi 5 yıldan oluşuyor. Rolde ise bir yasama dönemi 2 aydan yani 60 günden oluşuyor yani süre aslında gerçekçi bir süre. Eski bir tezkere 5 aylıktı ama o tezkere Yüce Divanın 30 Aralık 2020 tarih ve 2020/1 esas 2020/1 karar sayılı Kararındaki görüş uyarınca geçerli sayılmamıştı. İlgili Kararın ilgili bölümünün metni aşağıdaki gibidir.

Yani tezkere süresinin yasama dönemi süresinden uzun olması önceki yasama dönemindeki yasama organının iradesinin seçimlerden sonra yeniden kurulan yasama dönemindeki yasama organının iradesini bağlamasının milli iradeye uygun olmayacağına kanaat getirilmesi suretiyle bir yasama dönemi süresinden daha az olabileceğine hükmedilmiştir.

Akif Bozkurt’un Siyasete Karışması

Hava Kuvvetleri Komutanı Akif Bozkurt bugün aşağıdaki gibi bir açıklama yapmıştır.

Üstte belirttiğimiz görüşü yineliyoruz: ”Korgeneral Talat Büyükanıt’a söylenen sözleri biz de tasvip etmiyor ve devletin bir mensubuna karşı bu sözlerin söylenmesini doğru bulmuyoruz ancak aynı hassasiyeti de siyasetin meydanlarda yapıldığı, apoletler arkasına gizlenerek yapılmaması gerektiği ilkesine olan bağlılığımızda gösteriyoruz.” Akif Bey Hükümetin disiplinsizliğini bir komutan olmadan, bir yurttaş olarak tabi ki eleştirebilir ancak kendisi Türk Silahlı Kuvvetlerinin şerefli birliklerine komuta ederken böyle bir eleştiriyi siyasete girer gibi yapamaz. Bu kişi kim oluyor da Hükümetin tavırları onu veya onun arkadaşlarının sabrını taşırıyor? Akif Bozkurt, yürütme organına bağlı ve onun emirlerini dinleyerek iş yapan bir Türk Silahlı Kuvvetlerinin komutanıdır. Akif Bozkurt Devletinin veya Ordu Devletinin değil, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin komutanıdır. Eğer TCRP’deysek burada komutanlar yürütme organının emirlerine bağlıdır çünkü yürütme organı bu konuda milli irade tarafından bu işi yapması için yetkilendirilmiştir. Hiçbir komutanın Hükümete karşı sabrı taşamaz, ha taşarsa o vakit istifa eder. Sabrı taşabilecek olan biricik varlık halktır, başka kimsenin veya hiçbir kurumun sabrı taşamaz, hiç kimsenin veya hiçbir kurumun böyle bir lüksü yoktur. Eğer Akif Bey Başbakanın rakı içen fotoğrafını paylaşarak halka mesaj vererek siyasi dengeleri değiştirmek amacındaysa o üniformayı çıkarıp apoletlerini söküp millete bir siyasetçi olarak hizmet etmelidir, üniformayla apoletle siyaset olmaz. Ancak Akif Bey Anayasa kabul edildikten sonra OOC’den ”3.Ordu artık devlete değil bana bağlıdır” diyecek kadar Türk Ordusunun Devlete değil kendi kişiliğine bağlılığını iddia edebilecek kadar milli iradenin karşısında düşmüş ve ona düşmanlığını ilan etmiştir. Üstte yinelediğimiz görüşü burada da yineleyelim: ”Şu anki Cumhurbaşkanın veya yeni seçilecek Cumhurbaşkanının siyasete karışmış olan bu komutana gerekli azil kararlarını vermeleri en doğru karar olacaktır.”

Suça Ceza

TCK’nın Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar başlıklı Beşinci Bölümünde belirtilen bazı suçları inceleyelim.

TCK 309 – Anayasayı İhlal

Aras Serilsiz’in Anayasa Mahkemesi Kararını tanımadığını belirtmesi bir Anayasayı ihlal örneğidir. Aynı şekilde Ulaş Demir’in Anayasa Mahkemesi Kararını kabul etmediğini belirtmesi de bir Anayasayı ihlal örneğidir. Muhtıra gecesi ordunun komuta kademesindeki darbecilerin Cumhurbaşkanının Başkomutanlığını tanımayarak onu dinlememesi de bu suça örnektir. Ordu komuta kademesinin Silahlı Kuvvetler üzerindeki yetkisi teknik komutadan ibarettir, Cumhurbaşkanının yetkisi ise yüksek komutayı oluşturur. Teknik komuta, yüksek komuta ne derse yapmak zorundadır, kuralın sistematiği ve aklın yolu budur. Ha derse ki hukuki sorun var o vakit Anayasa var, Meclis var, AYM var, mahkemeler var, bir sürü kurum ve bir sürü çözüm var ancak teknik komuta varlığı gereği yüksek komutanın emirlerini uygulamakla yükümlüdür.

TCK 311 – Yasama Organına Karşı Suç

Paralel Müsteşar Gigi Hadid’in TBMM’den çıkan bir yasayı tanımamasını söylemesi Yasama organına karşı suça bir örnektir. Bunun dışında Ulaş Demir’in Meclisin üzerinden jet uçurarak milletvekilleri üzerinde Genelkurmay Başkanlığı adına askeri baskı kurmaya çalışması da yasama organına karşı suçu oluşturmaktadır.

TCK 312 – Hükümete Karşı Suç

Hükümetin almış olduğu kararları uygulamaktan kaçınmak bir Hükümete karşı suç örneğidir. Buna ilişkin rol örneğini içtihat geçmişimizde bulamadık.

Bir de TCK’nın Milli Savunmaya Karşı Suçlar başlıklı Altıncı Bölümünde belirtilen bir suçu inceleyelim.

TCK 317 – Askeri Komutanlıkların Gasbı

Jandarma Genel Komutanı Ulaş Demir’in Genelkurmay Başkanı İlyas Bazna tarafından yetkisiz bir şekilde Genelkurmay II nci Başkanlığına atanması bir askeri komutanlığın gasbı örneğidir. Bunun dışında Ulaş Demir’in Somali görevinden dolayı Anayasa Mahkemesi Kararına uyarak hemen gelmemesi ve görevinden alınması kararına karşın bunu sürdürmesi bir askeri komutanlığın gasbı örneğidir.

Bugün gündemin yoğunluğundan ötürü gündemle ilgili içeriklere daha çok yer verdik. Çarpıtmalara ve kötülemelere karşın bizi okuyup desteklemeyi sürdüren bütün okurlarımıza sonsuz teşekkürlerimizi sunarız.