Anayasa Darbesi

Üç aylık bir aranın ardından hepiniz hoş geldiniz. Yazımızın konusunu ağırlıklı olarak TCRP’de 17 Mart 2022 tarihinde kabul edilen Anayasa Değişikliği Kanununu oluşturmaktadır. Yazımız çok uzun olduğundan onu bölümlere ayırdık. Yazının tamamını okumak istemeyenler için, adeta ”özetin özeti” olan bir ”ÖZET” hazırladık (gerçekten kısa). O halde, iyi okumalar!
Not: Özet 4 dakikada okunuyor ama yazı 3,5 saatte (fotoğraflardaki metinler hariç). O yüzden özeti gönül rahatlığıyla okuyabilirsiniz.
İçindekiler
ÖZET
Bu özet gerçekten çok kısa. İlginizi çekiyorsa, bir iki dakikanızı buraya ayırın.
Özete hoş geldiniz.
TCRP Meclisi 17 Mart günü 23.56’da bir Anayasa Değişikliği Kanunu kabul etti. Bu Kanunun içeriğine az sonra değineceğiz. Ama öncesinde usulsüzlüğü görelim.
Bu değişiklik metnini görünce yazıma başladım. Sonra da TCRP’ye 18 Mart günü 22.00’de girdim ve eleştirilerimi orada yaptım. Cumhurbaşkanı Buğra İnönü bana yazdı ve teklifi üzerine akşam 23.00-00.00 arasında sesli konuştuk. Bu konuşmamızda değişikliğin bazı kısımlarını eleştirdim.
Sonra bir anda ne olduysa, TBMM Genel Kurulu kanalındaki Anayasa metni 19 Mart günü 01.00 sularında silindi. Yani bizim İsmet Beyle konuşmamızdan 1 saat sonra. Sunucu Yöneticisi Enes Bey, kanalda OOC tartışma çıktığını ve bir sürü mesajı sildiğini söyledi. Bu işlem esnasında anayasa metni de silinmiş. Buraya kadar ortada iyi niyet vardır dedim.
19 Mart sabahı Anayasa Mahkemesine, bizim eleştirdiğimiz kısımların düzeltildiği bir metin sunuldu. Dendi ki bu metin, mecliste kabul edilen metindir. Ama değildi. Bu metin, Anayasa değişikliği kanunu değildi. İsmet Bey veya onun arkadaşları tarafından değiştirilmişti. Oysa ki TCRP Anayasasının 119. maddesine göre Anayasayı Meclis değiştirebilir.
Anayasa Mahkemesinin oylamasından sonra, İsmet Bey bu metni de değiştirdi. Oysa ki TCRP Anayasasının 119. maddesine göre Anayasayı Meclis değiştirebilir. Sözün özü, TCRP Anayasası, onu değiştirmeye yetkili olmayanlar tarafından hukuka aykırı bir şekilde değiştirildi. Yönetimin bu rolleri iptal etmesi veya bu hukuksuzluğun rolde yaşandığını kabul etmesi gerekiyor.
Ortada birbirinden farklı üç metin vardır. Bu kabul edilemez. Meclisin kabul ettiği metin dışında bir metin, anayasa değişikliği kanununu olamaz.
Şu anda yayınlanan Anayasa Değişikliği Kanunu, Meclisin kabul ettiği kanun değil, İsmet Bey ve arkadaşlarının keyfine göre yazılmış bir metindir. Ne İsmet Bey’in ne de arkadaşlarının Anayasayı değiştirme yetkisi yoktur.
Ayrıca belirtelim ki Anayasa Değişikliği Kanununun, en az %90’ı 1982 Anayasasından hiçbir değişiklik yapılmadan alınmıştır.
Şimdi de bu metinle gelen en önemli değişiklikleri 10 maddede özetleyelim:
1. Anayasa ortadan kalkıyor. Evet, yanlış duymadınız. Bu değişikliklerle birlikte Anayasa ortadan kalkıyor. Çünkü bu değişiklikler nedeniyle Anayasanın değiştirilmesine ilişkin madde yürürlükten kalkıyor.
Anayasayı, normal kanunlardan ayıran özelliği diğer kanunlara göre daha zor değiştirilebilmesidir. Bu madde yürürlükten kalktığı için ve yerine buna benzer bir madde konmadığı için, Anayasa artık normal kanunlar gibi değiştirilebilecektir. Dolayısıyla Anayasa artık kanun oluyor.
2. Anayasanın olmayan maddeleri kalkıyor. Bence bu daha ilginç. Çünkü bu değişikliği yapanlar, ciddi ciddi Anayasanın olmayan iki maddesini (122 ve 123) yürürlükten kaldırıyor. Bu değişikliği yapanlar, Anayasanın kaldırdıkları maddelerin Anayasada olmadığını bile bilmiyor. Hata her zaman yapılabilir ama bu hata değil, umursamazlık.
Değişikliğin üç maddesi kayıp. Değişikliği yapanlar 5, 6 ve 7. maddeleri yazmayı unutmuşlar. Bu yüzden de Cumhurbaşkanı – Başbakanın orduya ilişkin yetkileri tamamen karıştı.
3. Anayasa Mahkemesi 5, 8 veya 11 üyeden oluşacak. Yeni değişiklikte Anayasa Mahkemesi üye sayısının 5, 8 veya 11 olduğu yazıyor. Evet, çok ilginç bir durum ama böyle. Anayasa Mahkemesi 5 üyeden mi oluşacak, 8 üyeden mi, 11 üyeden mi, belli değil.
4. Anayasa Mahkemesi üyelerinin yarısından fazlası, olmayan kişiler arasından seçilecek. Yeni düzenlemeye göre Anayasa Mahkemesi üyelerinin yarısından fazlası ”Hakim ve Savcıları kendi başkan ve üyeleri” arasından ve ”Hakim, avukat genel kurulları” arasından seçilecektir. Oysa ki hakim, savcılar ve avukatlar insandır. Hakim, savcı ve avukatların başkanları, üyeleri veya genel kurulları yoktur. Bu değişikliği yapanlar, hakim, savcı ve avukatların insan olduğunu bilmiyor.
5. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kaldırılıp tekrar kuruluyor. Evet, bildiğiniz var olan bir şeyi kaldırıp tekrar kuruyorlar. Hem de bir eksiyle: yeni kurulan HSYK’nın görevleri yazmıyor. Görevlerini anayasayla belirlemeyecekseniz, neden bu kurumu anayasayla kurdunuz?
6. Başbakan ve Bakanlar artık Yüce Divan’da yargılanmayacak. Yüce Divan’da artık Başbakan ve bakanlar yargılanmayacak. Bu yüzden Başbakan ve bakanları artık her mahkeme yargılayabilir. Bu konuda bir engel yoktur.
7. Katiller ve yabancı devlete çalışmış casuslar Cumhurbaşkanı olabilecek. Bu değişikliklerle birlikte ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almış kişiler bu cezaları bitince (sunucuda bu ceza için ömür boyu hapis yok, 12 gün hapis var) milletvekili olabilecekler. Aynı zamanda Cumhurbaşkanı olabilecekler.
8. Ülkeyi seçimlere kadar olmayan bir hükümet yönetebilecek. Üç kere hükümet kurulamazsa ve Cumhurbaşkanı erken seçim kararı almazsa ülke seçim hükümetine kalıyor. Ama bu seçim hükümetinin nasıl kurulacağı değişikliklerde yazmıyor. Değişikliklerde sadece kavram yazıyor. İçeriği olmayan bir kavram ise yoktur.
9. Askerler Cumhurbaşkanını mı dinleyecek Başbakanı mı dinleyecek? Yeni düzenlemede Cumhurbaşkanı da Başbakan da orduda bazı yetkilere sahip.
Genelkurmay Başkanı kendisini atayan Başbakanı mı dinleyecektir yoksa kendisini görevden almaya yetkisi olan Cumhurbaşkanını mı dinleyecektir?
Generaller, kendilerini Genelkurmay Başkanlığı veya Kuvvet Komutanlığına atayabilecek olan Başbakanı mı dinleyecektir yoksa kendilerini görevden almaya her zaman yetkisi olan Cumhurbaşkanını mı dinleyecektir?
Bu değişiklikler yüzünden ordu içi hiyerarşi parçalanmıştır.
10. İşe yaramayacak Yüksek Mahkemeler kuruluyor. TCRP’de hiçbir işe yaramayacak 5 tane yüksek mahkeme kuruluyor. Yargı rolü zaten aktif değil. Bu mahkemeler de boşu boşuna kuruluyor. Hiçbir işe yaramayacaklar.
Gerçekten kısaymış, değil mi?
Bu konularda ayrıntılı bilgi almak için yazımızı okuyabilirsiniz.
Giriş
Yazı
Bu yazının önemli bölümü 18 ila 21 Mart 2022 tarihlerinde yazılmıştır. Sonraki günlerde hem dinlendim hem de bazı eklemeler yaptım. Bunun nedeni, 21 Mart’ı 22 Mart’a bağlayan gece, yazımın rüyalarıma girmesidir. Bu yazıyı hazırlamak beni hem ruhsal hem de fiziksel olarak şiddetli bir şekilde yıpratıyordu. O yüzden dinlenmem ve yazıyı bir süre sonra bitirmem, sağlığım için zorunluluk halini aldı.
Açıkçası, yazıyı bitirmek için acele etmedim. Çünkü şu anda bir sürü kişinin sınav haftası var. Yazının bu günlerde yayınlanması, sınav haftasının bitimine denk geliyor. Bu yüzden, yazının bu günlerde yayınlanması daha iyi oldu.
Öncelikle yazımızın adının ne anlama geldiğini açıklayalım. Yazımızın adı, görüldüğü gibi ”Anayasa Darbesi”. Normalde darbeler hükümetlere yapılır. Yani darbeler hükümetlere karşı yapılan eylemlerdir. Bu sefer ise darbe hükümete değil, Anayasaya yapıldı. Evet, ilk kez Anayasaya yapılan bir darbeye tanıklık ediyoruz. TCRP’de Anayasaya darbe yapıldı.
Yazımız boyunca TCRP’de Anayasaya yapılan bu darbeyi ayrıntılarıyla inceledik. Unutulmamalı ki Anayasa darbesi, hükümet darbesinden farklı değildir. İkisinde de amaç, demokrasiyi ortadan kaldırmaktır.
Yazımız 350 bin karakter tuttu. Bu kadar uzun tutacağını tahmin edememiştik. Ortalama okuma süresi ise 3,5 saattir. Tabi buna, fotoğraflarla eklediğimiz maddeler dahil değildir.
Teşekkür
Bildiğiniz gibi üç aydır yazı yazmıyordum. Yazı yazmaya ara verdiğim bu süreçte arkadaşlarımla daha çok birlikte olabilme olanağına sahip oldum. Bu süreçte benimle olan ve onlarla olmaktan mutluluk duyduğum sevgili arkadaşlarıma sonsuz kez teşekkür ederim. Benim kahrımı az çekmiyorlar, sabırlı olduklarını söylemeliyim. Bizim hiçbir şeyimiz kalmasa bile, dilerim ki dostluklarımız kalıcı olsun.
Yazımızın ana unsuru, tarafımca hazırlanan metindir. Ancak yazıyı sizlere, daha güzel bir şekilde ulaştırmak için kapağa ihtiyaç duyuyoruz. Kapak birçok konuda, yazı kadar önem arz ediyor. Çünkü bu kapaklar sıradan bir şekilde hazırlanmıyor. Yazılarımızın kapakları hem benim düşüncelerimi hem de tasarımlarımızı hazırlayan arkadaşımın estetik zevkini sizlerle buluşturuyor. Bu anlamda yazılarımızdaki tasarımlar son derece önemlidir.
Tasarımlarımızı bir yıldır, bildiğiniz üzere bir arkadaşım hazırlıyor. Aslında kendisi derslerinden ötürü son derece meşgul durumda. Ancak benim ricamla, olmayan vaktinden adeta vakit yaratarak, bu güzel tasarımı hazırladı. Kendisine, hem bu tasarım için hem de bir yıldır verdiği emekler için ne kadar teşekkür etsem azdır. Ayrıca yazılarımızın ismini genelde tasarımcı arkadaşımla birlikte koyuyoruz. Yazının, neredeyse yazının tamamı kadar önemli olan diğer bir kısmı ise başlığıdır. Bu yüzden kendisine, önerileri için de ne kadar teşekkür etsem azdır.
Bu yazıda kullandığımız tasarıma kaynaklık eden fotoğrafı, 1 ila 1,5 yıl önce görmüştüm. Eskiden, Sosyal Yükseliş Partisinin hazırlamış olduğu ve güzel bir estetik zevkin eseri olan afişi ilk gördüğümde çok beğenmiştim. Bu afişi bir gün mutlaka kullanmam gerektiğini düşünmüştüm. Bu afişe her seferinde baktığımda, onda benimle ilgili bazı parçalar buldum.
Bu afişi kullanmamızda bir sakınca olmayacağını söyleyen, Sosyal Yükseliş Partisinin Başkanı, değerli dostum Sergei Laurent’e ayrıca teşekkür ederim. Her ne kadar bu tasarım gerçekte başka bir tasarımın düzenlenmiş hali olsa da, biz bu tasarımı onlar sayesinde gördük. Eğer onların, düşüncelerini yansıtan bu afişi görmeseydik, biz çok büyük olasılıkla farklı bir tasarım kullanırdık. Bu yüzden Sosyal Yükseliş Partisinde bu afişin hazırlanmasında, düşünülmesinde her türlü emeği geçen arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.
Bu yazının hazırlandığı günlerde, yazıda söz ettiğimiz Anayasa Değişikliği Kanununun kabul edilmesine karşı durmuştuk. Bu karşı duruşumuzda bizlerle birlikte bu işi göğüsleyen Kemal Çakıroğlu ve Can Yılmaz Beylere teşekkür ederim. Kendileri Anayasa Mahkemesinde, bu değişikliğe karşı Anayasayı ellerinden geldiğince korumuşlardır. Susmayı tercih edebilme imkanları varken, direnmeyi tercih etmişlerdir. Anayasa Mahkemesinin her şeyden önce böyle cesur hakimlere ihtiyacı vardır.
Son olarak da, içeriklerimizi takip eden ve bize en samimi hisleriyle bağlanan sevgili arkadaşlarımıza, her şey için teşekkür ederim. Eğer biz bu yazıları yazabiliyorsak, her şeye rağmen, sizlerin sayesinde yükselen motivasyonumuzla yazabiliyoruz. İyi ki varsınız, iyi ki birlikteyiz.
Hera’nın TCRP adlı sunucusu hakkında
Aslında başka bir yazı yazacaktık. Hatta yazımızın konusunu, Hera Medya bünyesinde 4 aydır süren ve tamamen haksız bir şekilde tarafımıza verilen yasaklanma cezası oluşturacaktı. Buna ek olarak TCRP’nin eski yöneticisi Enis Bey’in bizim TCRP’den çıkışımızın ardından çekiliş başlatması konusunu da değerlendirecektik. Royal RPG ve Hera Medya arasındaki bazı sorunlara değinecek ve Hera Medya’nın kurduğu TCRP’nin niteliğini tartışacaktık. Yani ağırlıklı olarak rol dışı konulardan konuşacaktık.
Bizi bundan caydıran, TCRP’de 17 Mart 2022 tarihinde yapılan anayasa değişiklikleri oldu. Çok değer verdiğimiz bu Anayasaya saldırılması, bizim bütün gündem maddelerimizi değiştirmemize neden oldu. Vaktiyle yazmış olduğumuz Anayasayı korumak için, geçici olarak bütün konuları askıya aldık ve bu konuda yazma kararı aldık. Ancak biz yine de güncel olaylara sessiz kalmamak adına buradan bazı düşüncelerimizi açıklayacağız.
Hera Medya bizim, sunucularına girmemizi yasaklayabilir. Ancak düşüncelerimizin yayılmasını hiçbir şekilde engelleyemez. Berke Gürsoy istediğini yapsın, bizi susturamayacak. Biz, ne olursa olsun konuşmaktan ve gerçekleri söylemekten vazgeçmeyeceğiz. Dokuz köyden kovulsak da doğruyu söyleyeceğiz.
Hera Medya’nın kurmuş olduğu TCRP hakkında da özetle şunları söyleyelim. Biz sunucuların satın alınmasına etik bakmıyoruz. Çünkü ne oyuncular ne emekler ne de anılar satın alınabilir. Bunların hepsi, birbirinden değerlidir. Ancak ortada şu gerçek var ki Mustafa Yazgülü Mayıs – Haziran 2021’de varsa bile, TCRP üzerindeki haklarından vazgeçmiş ve bunları Royal RPG’ye devretmiştir. Mustafa Yazgülü gerçekten de aylarca sözünde durmuştur. Ancak kendisi Ocak 2022’de Hera Medya bünyesinde ”TCRP” adında bir sunucu açmıştır. Şunu açıkça belirtmeliyiz ki Hera Medya bünyesinde TCRP adında bir sunucu kurulmuştur, TCRP Hera Medya’nın olmamıştır. Aralık 2019’da kurulmuş olan ve iki yıldan uzun süredir varlığını sürdüren sunucu, bunu Mustafa Yazgülü veya diğerleri kabul etmeseler de, Royal RPG bünyesindeki TCRP sunucusudur. Mustafa Yazgülü’nün kurduğu ve TCRP adını taşıyan sunucu 2-2,5 aydır vardır. Bu sunucu yeni bir sunucudur.
Mustafa Yazgülü, gerçek TCRP’nin kendisinin kurmuş olduğu ve Hera Medya bünyesinde kurulan ”TCRP” adındaki sunucu olduğunu iddia edebilir. Burada şunu söyleyelim ki bizce, sunucuların yönetimleri, sunucularındaki üyelerin hangi sunucularda bulunacaklarına veya bulunmayacaklarına karar verememeliler, onlara bu konuda yaptırımlar uygulayamamalıdırlar. Bu yüzden de bu yazıda kimseye TCRP’den veya Hera’nın TCRP adında açmış olduğu sunucudan çıkmasını veya çıkması gerektiğini söyleyemeyeceğiz. Çünkü gerçekten de TCRP ismi kimseye ait değildir. Mustafa Yazgülü de bu ismi kendisi bulmamıştır. Bu ismi birazcık emek verip düşünen herkes bulabilir. O yüzden biz hangi TCRP’nin gerçek olduğunu sorgulayamayız. Sorgulasak bile ortaya bir sonuç çıkmaz. Çünkü TCRP ismi ve böyle bir konseptte rol sunucusu açmak kimsenin tekelinde değildir.
Ancak şunu kesin olarak söyleyebiliriz ki Mustafa Yazgülü’nün, arkadaşlarıyla birlikte kurmuş olduğu ve iki yıldan uzun bir süredir hayatına devam eden TCRP, şu anda Royal RPG’nin bünyesinde varlığını sürdüren sunucudur. Mustafa Yazgülü’nün Ocak 2022’de ”TCRP” adında kurmuş olduğu sunucu, Aralık 2019’da arkadaşlarıyla birlikte kurmuş olduğu TCRP sunucusundan ayrı, ondan tamamen farklı bir sunucudur. Hera Medya Yönetimi bunu kabul etmeyebilir. Mustafa Yazgülü ısrarla ”burası gerçek TCRP” diyebilir. Ama hatırlatalım ki siyasi kabuller, maddi gerçekleri değiştiremez. Siz önünüzde bir masa varsa, bunu reddedemezsiniz. İstediğiniz kadar ”önümde masa yok” diyebilirsiniz. Bu tamamen sizin özgürlüğünüz. Ama önünüzde masa vardır. Kabul etseniz de etmeseniz de, gerçekler su gibi açıktır.
Bazıları diyeceklerdir ki Barış Yasaman Royal savunuculuğu yapıyor veya Royal’ci. Bu iddiaları baştan reddediyorum. Ben şu güne dek hiçbir kişinin veya sunucunun tarafında körü körüne bir şekilde durmadım. Hangi eylem haklıysa o eylemi destekledim. Hera Medya’nın TCRP adında bir sunucuyu açmasını nasıl eleştirdiysem, aynı şekilde Royal RPG’nin vaktiyle Hera Medya’nın etiketini alan oyuncuları yasaklama kararını da eleştirdim. Önemli olan kişilere veya sunuculara göre değil, olaylara göre yorum yapabilmektir. Hiçbir şey tamamen doğru veya tamamen yanlış değildir. Bir sunucu doğru işler de yapabilir, yanlış işler de yapabilir. Bu yüzden kimse körü körüne desteklenmemelidir. Hata varsa söylenmelidir ve birkaç söylemle insanlar bir taraftanmış gibi gösterilmemelidir.
Yaptığım bütün değerlendirmeler doğal olarak görüşlerimi içeriyor. Ama ben değerlendirdiğim olaylara elimden geldiğince objektif bir şekilde bakmaya çalışıyorum. Eleştirilerimin dilinin sert olmasının tek nedeni, üslubumun böyle olmasıdır. Eleştiri yaparken genelde olumsuz eleştiri yapıyorum. Bunun nedeni ise olumlu eleştiriyi bir sürü kişinin yapabilmesidir. Olumsuz eleştiri genelde o sunucunun içinde yapılmaz ve sunucuların bu yüzden de en açık noktaları, olumsuz eleştirileri yapamamalarıdır. Çünkü sunucuların yönetimleri, doğaları gereği kendi hatalarını görmeye elverişli değildirler. Ancak onların hatalarını, onlara başka birinin söylemesi emin olunuz ki kendi kendilerini değerlendirmelerinden daha yararlıdır.
Bu genel açıklamamızdan sonra şunu da belirtelim: Beni haksız bir şekilde yasaklayan ve 4 aydır yasağımı sürdüren, aileme ve inandığım dini değerlere küfreden birisinin yönetimine tabi ki olumsuz bakacağım. Royal RPG’de, Hera Medya’da olanın aksine benim değerlerime küfredilmiyor, ben haksız yere yasaklanmıyorum. Aksine gerek burada, gerekse arka planda yaptığım eleştiriler dikkate alınıyor. En azından açık bir şekilde eleştiri yapınca yasaklanmıyorum. Dolayısıyla tabi ki benim düşünce özgürlüğümü yok etmeye çalışan bir yere bakış açım, düşünce özgürlüğüme dokunmayan bir yere göre daha farklı olacaktır. Benden kimse iki rol topluluğuna karşı bu konuda eşit davranmamı beklemesin. Eleştirilerimi objektif bir şekilde yapmaya devam edeceğim ancak iki rol topluluğuna karşı, açıkça söyleyeyim ki, eşit davranmayacağım. Bir tarafta düşüncelerimi bir şekilde ifade edebilirken diğerinde, gerekçesi dahi açıklanmadan yasaklanıyorum. Hiçbir suçum yokken, sunucu içinde belirlenmiş hiçbir kuralı ihlal etmemişken yasaklanıyorum. Burada sorgulanması gereken durum Barış Yasaman’ın tarafsızlığı değil, Hera Medya’nın Barış Yasaman’a yaptığı zulümdür.
Bu konuları daha ayrıntılı bir biçimde incelemek isterdik ama bu yazıda daha fazla ayrıntı vermemiz mümkün değildir. Uzun bir süre boyunca yazamama olasılığımıza karşın bu yazıda yine de bu konudaki görüşlerimizi, yazımızın ana konusu ile ilgisiz olsa da paylaşmak istedik.
Üç gün önce bir davet üzerine Politik Hasbihal adında bir sunucuya katıldım. Burada kaydım yapıldı ve içeri geçtim. Sevdiğim bir arkadaşımla konuştuktan sonra sunucudan yasaklandığımın farkına vardım. Acaba beni yasaklayan kişiler kimdir? Bu kişi neden benim yüzüme karşı bir şey dememiş ve kendini itinayla saklamıştır? Ben, beni yasaklamasın demiyorum. Çok istiyorsa yasaklasın ama bunu yüzüme karşı yapsın. Kim yasaklamışsa yüzüme tek kelime edecek cesareti yokmuş. Korkun ama bu kadar da korkmayın.
Anayasanın Savunması
TCRP’deki Açıklamalarımız
Anayasa Değişikliği Kanunu 17 Mart 2022 tarihinde 23.46’da oylandı ve kabul edildi. Teklifin okunması, görüşülmesi ve diğer işlerin yapılması için kaç dakika verildiğine ilişkin bir bilgimiz yok. Ancak biz bile bu tekliften son dakikada haberdar olduysak bu, oylamanın apar topar yapıldığını göstermektedir.
Bize metin 17 Mart’ı 18 Mart’a bağlayan gece ulaştı. Gece metnin bir kısmını okuduktan sonra 18 Mart sabahı çalışmalara başladık. Çalışmalarımızı hızlandırırken bu çalışmanın uzun süreceğini anladıktan sonra 18 Mart akşamı saat 22.00 sularında TCRP’ye giriş yaptık. Bu girişimizin tek amacı, değişiklik henüz Cumhurbaşkanı tarafından kabul edilmemişken ve Anayasa Mahkemesinin değişikliği geri göndermeye ilişkin üç günlük yetkisi korunurken, bu yanlışı önlemek istedik.
Değişikleri uzaktan, suya sabuna dokunmadan eleştirmek istemek, kolaya kaçmak olacaktı. Değişiklikler yapıldıktan sonra da yaptığımız eleştirilerin bir anlamı olmayacaktı. Çünkü değişikliğe engel olabilme olanağımız varken buna karşı sessiz kalmış olacaktık. Biz ise sessiz kalamadık. Vicdanımızın sesini dinledik. Bu yüzden yazı çalışmalarımız aksayacak olsa bile TCRP’ye girdik ve anayasa değişikliğine her türlü eleştirimizi yönelttik.
Sürecin sonunda, değişikliği önlemde başarısız olduğumuz gözüküyor. Neticede TCRP’de bizim herhangi bir görevimiz yoktu. TCRP halkı bizi seçmemişti de. Dolayısıyla rol içinde hiçbir gücümüz yoktu. Ancak teklifi OOC olarak eleştirdik. Belki değiştirmeye gücümüz yoktu. Ama değiştirmeye gücü olan bir sürü insanın yaptığı gibi bu değişikliğin kabul edilmesini destekleme veya bu değişikliklere sessiz kalma yolunu seçmedik. Susmadık. Ne olursa olsun bu haksızlığa susmadık, asla da susmayacağız.
İşte TCRP’de Anayasa Değişikliği Kanununun yürürlüğe girmesini engellemek adına yaptığımız bütün eleştirilerin, belirttiğimiz görüşlerin hepsi aşağıda yazılmıştır. Bizim bu değişiklikleri önleyecek gücümüz yoktu. Ama onlara karşı duracak yüreğimiz vardı.
Tarihe karşı olan görevimizi, elimizden geldiğince yerine getirmiş olduğumuza inanıyorum.
***
18.03.2022 tarih ve 22.07-22.24 saatlerinde süren konuşmamız:
Herkese merhaba
Bir süre yoktum yani aktif değildim, gerek dersler gerek dinlenme ihtiyacı, hemen lafa giriyorum
Şu yeni anayasa değişikliği kanunu allah aşkına kim hangi mantıkla nasıl bir kafayla hazırladı merak ediyorum
Anayasada benim de değiştirilmesini arzu ettiğim yerler var ve 1 yıl 2 ay önce de bu arzum vardı. Kusur insana mahsustur ve insan eseri hiçbir şey kusursuz değildir. Anayasa benim görüşlerimden ibaret değil, birkaç yerde benim görüşlerim de var ama genel olarak insanların kabul edebileceği bir metin olarak hazırlandı. Ayrıca şu anki anayasa 1 yıl 2 ay öncenin ruhu ile, süreye sıkışık bir şekilde ve bazı amaçlarla (örneğin paralel yapılanmayı sonlandırmak) yazıldı. Bundaki samimiyetimizi Ağustos 2021’de yaptığımız anayasa değişikliği çalışmalarında ve önemli bir kısmınızın katılmış olduğu ankette göstermiştik. Anayasada değişiklikler yapılması zaten bir gereklilikti.
Ancak sorun şu ki burada anayasada ihtiyacı olan değişiklikler yapılmıyor, anayasa değiştirilmek için değiştiriliyor
Anayasa değişikliği kanununda bir sürü şekil hatası var, bunların yanı sıra devlete karşı suçları işlemiş (örneğin yabancı devlet lehine siyasi ve askeri casusluk) kişilerin mv olabilmesinin önü açılıyor. Hükümetin kurulamaması durumunda cumhurbaşkanına erken seçim yapıp yapmama yönünde çok geniş bir takdir yetkisi veriliyor ve ”seçim hükümeti” diye bir kavram getiriliyor ama bu seçim hükümeti nasıl kuruluyor, kimlerden kuruluyor bu konuda hiçbir bilgi yok.
Bunlara ek olarak ordu mahvediliyor. Yetkilerin bir kısmı cb’de bir kısmı bb’de. Bu değişikliği yapacağınıza orduyu ortadan kaldırın daha iyi.
Orduda karmakarışık bir yönetim anlayışı geliyor yani gkb ve kk leri başbakan atıyor ama cb emekli ediyor. Üst komuta kademesini (gkb ve kk ler) başbakan seçiyor ama generalleri cb atıyor. Ama ülkenin milli güvenliğinden başbakan sorumlu. Böyle bir şeyin eşi benzeri hiçbir ülkede görülmedi şu güne dek.
MGK ve YAŞ’ta CB’nin aktif kılınmaya çalışılması beyhude bir çaba zira bu kurullar tamamen danışma kurulları. Bu sistem içinde cb ile bb yi yetkilendirir ve karşı karşıya getirirseniz, sistemi patlatırsınız. Hiçbir şey yapamazsınız. Bu yüzden diğer modern ülkelerde olduğu gibi yürütme organı ya cumhurbaşkanından oluşmalı (devlet başkanı olarak) ya da yürütme organının sorumlu kanadı bakanlar kurulu yani hükümet olmalı. Yarı başkanlık dediğiniz sistem ise böyle bir sistem değil.
Bu değişikliklerde fark ettiyseniz 21. madde ile birlikte anayasanın değiştirilmesini düzenleyen 119. madde bile yürürlükten kaldırılıyor ve bu fark edilmiyor. Yargı sil baştan düzenleniyor ve burada özgün bir iki cümle dışında bütün paragraflar eski anayasalardan aynen kopyalanmış. Ortada bir emek yok.
Anayasa değişikliği tamamen boş ve uygulanması imkansız maddeler getiriyor. Beş tane yüksek mahkeme kuruluyor (yargıtay, danıştay, askeri yargıtay, askeri yüksek idare mahkemesi, uyuşmazlık mahkemesi). Bu mahkemelerin başında karar alabilecek aktif yargı rp üyelerinin bulunması imkansız. Buradaki arkadaşlar, lütfen alınmayın, bu yüksek mahkemeleri yürütebilecek kadar hukuk bilgisine ve deneyimine sahip değil. Bir tane yüksek mahkeme olması lazım o da AYM. Ama danıştaydır, yargıtaydır, bunlar yürümez. Bunlara ihtiyaç bile yok.
Bu mahkemeler idare edilemeyecek. Başlarına hakimler dahi atanamayacak. Bu yüksek mahkemeleri kuran maddelerin hiçbiri bu değişikliği yazanlar tarafından hazırlanmamış. Hepsi eski anayasalardan kopyala-yapıştır yöntemiyle hazırlanmış.
Tekrar belirteyim ki CB’ye verilen yetkiler sistemi kilitlemekten ve devleti krize sokmaktan başka işe yaramayacaktır. Ordu ise burada adeta mahvedilmektedir. Orduya ilişkin yetkiler başbakan ve cumhurbaşkanı arasında paylaştırılmaktadır. Böyle bir şey dünyanın hiçbir ülkesinde görülmemiştir. Bu yetki karmaşasını 91 inci maddeyi, değişikliğin yeni haline göre okuyanlar çok rahat bir şekilde anlayacaktır.
Yani arkadaşlar kimse çok iyi anayasa yazmak zorunda değil, kimse çok iyi düzeyde anayasa hukuku bilgisine sahip olmak zorunda değil. Ama mevcut düzenden daha iyi bir düzen getiremeyecekseniz de ellemeyin. Lütfen yanlış anlamayın ama bu anayasa değişikliği kanununda 4. maddeden sonra 8. maddeye atlanıyor. Aradaki üç madde nerede? 5, 6 ve 7. maddeler nereye kayboldu? Daha bu değişiklik metninde sayma bile doğru düzgün yapılamıyor.
Yargıçlar ve savcılar kurulu kuruluyor ama zaten Yüksek Yargı Kurulu mevcut? Niye kurulu bir şeyi kaldırıp tekrar kuruyorsunuz? Acaba bu değişikliği hazırlayan kişiler 1 yıl 2 aydır var olan Yüksek Yargı Kurulundan habersiz mi?
Gerçek anayasalardan kopyalanıp yapıştırılan maddelerde emeklilik yaşı vs diyor, sunucuda yaş sistemi yok, yaşı nasıl hesaplamayı planlıyorsunuz?
Değişiklikler hakkında ayrıntılı bir yazı yazmaya başladım, yazı kaç gün sonra biter bilmiyorum ama hazır bir şeylerin değiştirilebilmesi ihtimali varken şimdi burada konuşmak istedim
***
18.03.2022 – 22.29
Cevaben:
Üzgünüm ama bu metinde madde 4 ve madde 8 diyor. Aradaki üç madde nerede? 81. maddenin ikinci fıkrası düzenlenirken seçim hükümeti kurulacak denmiş. Seçim hükümeti nedir? Nasıl kurulacak? Bunlar 1982 anayasasında 114. maddede ayrıntılarıyla düzenlenmişti, bu anayasa değişikliğinde neden düzenlenmiyor? Hükümetin üç kez kurulamaması durumunda cumhurbaşkanına seçimleri yenileme kararı ”verebilme” yetkisi veriliyor. Cb ye takdir yetkisi verildiğinden bu yetkisini kullanmayabilir de. Cb erken seçim kararı vermezse ülkeyi diğer seçimlere kadar seçim hükümeti yönetecek. Seçim hükümeti diye bir şey ise yok. Yani olmayan bir şey ülkeyi diğer seçimlere kadar yönetecek.
***
18.03.2022 – 22.30
Cevaben:
Değişiklik metninde yargıçlar ve savcılar kurulu yazıyor. Zaten bu değişikliği yapanlar ”hakim” sözcüğüne nefret duyuyor herhalde. Yargıç sözcüğü kullanılmıyor ki halkın dilinde.
***
18.03.2022 – 22.31
Anayasanın %25’ini etkileyen bir değişiklik yapılıyor, yargı organı yeniden dizayn ediliyor, yürütme organında cumhurbaşkanına inanılmaz yetkiler tanınıyor ve tek bir tartışma yok. Tek oturumda değişiklik apar topar kabul ediliyor. Üzgünüm ki demokrasiyi hiçbir kanun sağlamaz, ancak insanlar sağlar.
***
18.03.2022 – 22.33
Cevaben:
Yarı başkanlığın ne demek olduğunu bir okuyup gelin isterseniz. Şu anda getirilen sistem yarı başkanlık bile değil, karma karışık bir şey. Özellikle orduyu bölen bir sistem yani gkb-kk leri bb atayacak ama cb görevden alacak. Generalleri cb atayacak. Ordu kimi dinleyecek? Buna aklı başında bir kişi bile cevap veremez
***
18.03.2022 – 22.35
Cevaben:
87.maddenin birinci fıkrası aşağıdaki gibidir: Cumhurbaşkanının, Anayasa ve diğer yasalarda Başbakan ve ilgili bakanın imzalarına gerek olmaksızın tek başına yapabileceği belirtilen işlemleri dışındaki bütün kararları, Başbakan ve ilgili bakanlarca imzalanır; bu kararlardan Başbakan ve ilgili bakan sorumludur.
Anayasanın 91. maddesinin ikinci fırkası Genelkurmay Başkanının Başbakanca atanacağını söylüyorsa, Başbakanca atanacaktır. Cumhurbaşkanının ayrıca Başbakanı atayacağı gibi bir hükme Anayasada yer verilmemiştir.
Bu yetkinin Cumhurbaşkanının yetkileri arasında sayılmasının sebebi de karşı imza kuralının varlığıdır. Yani karşı imza kuralı olduğu için Bakanlar Kurulunun yapmaya yetkili olduğu işler Cumhurbaşkanının yetkileri kısmında belirtilmiştir.
***
18.03.2022 – 22.36
Cevaben:
O oynaklık anayasanın değil, kusuru kendilerinde değil, ısrarla anayasada bulmak isteyen sorumsuzların oynaklığıdır
Anayasanın değiştirilmesini benim de arzu ettiğim yerleri var ama sırf değiştirmek için değiştirme çabası hiçbir işe yaramaz
***
18.03.2022 – 22.38
Cevaben:
Çözüm aklın akıldan üstün olduğunu kabul etmek, başkanlık sistemini getirmek değil
***
18.03.2022 – 22.47
Cevaben:
Sorun bence sistemde değil siyasi yapıda
Başkanlık sistemi gelince böyle kapsamlı bir anayasa değişikliği daha az hatalı bir şekilde yapılacaksa, uzun süreler boyunca görüşülüp tartışılacaksa ne güzel
***
18 Mart akşamı eleştiri konuşmamı yaptığım sırada kaç kişinin bunları okuduğunu tam olarak saptayabilmem mümkün değildir. Ancak, o sırada sohbete yazan kişi sayısından belli bir çıkarımda bulunabiliriz.
18 Mart 23.46 tarihinde Anayasa Mahkemesi Başkanını konuşmalarımın başını yanıtlayarak ve ”Anayasa hakkındaki görüşlerimi paylaştım bugün, müsait olunca okursanız sevinirim” diyerek etiketledim.
19 Mart 00.09 tarihinde Anayasa Mahkemesi üyelerini, Cumhurbaşkanını, Başbakanı, Başbakan Yardımcısını konuşmalarımın başını yanıtlayarak ve ”Anayasa değişikliği hakkındaki görüşlerimi açıkladım okumanızı öneririm” diyerek etiketledim.
19 Mart 00.10 tarihinde milletvekillerini konuşmalarımın başını yanıtlayarak ve ”Anayasa değişikliği hakkındaki görüşlerimi açıkladım, umarım bir dahakine oyladığınız şeyi önce okursunuz. Anayasa değişikliği sonucu bozulan bu sistemden öncelikli olarak milletvekillerimiz sorumludur.” diyerek etiketledim.
***
***
***
19.03.2022 tarih ve 10.40-10.42 saatlerinde süren konuşmamız:
Bu arada belirtelim ki değişikliğin 21. maddesi ile anayasanın anayasa değişikliklerinin nasıl yapılacağını düzenleyen 119.maddesi de yürürlükten kaldırılıyor. Bu değişikliği yapanlar o kadar özensiz davranmışlardır ki anayasanın değiştirilmesi usulünü düzenleyen maddeyi bile bu değişikliklerle kaldırmışlardır. Merak ediyorum bu maddeyi kaldırmak suretiyle anayasa değişikliklerinde aranan nitelikli çoğunluğu anayasadan silerek anayasayı normal bir kanuna dönüştürmeyi mi planlıyorlar?
Bu değişiklikte kabul edilemeyecek hatalar yapılmıştır. Değişikliğin meclis tarafından kabul edildiği metinde maddeler 4’ten 8’e atlıyor. Ben sandım ki sayı konusunda bir sıkıntı yaşandı. Ama meğerse 5, 6 ve 7. maddeler de varmış. Bu kayıp üç maddeye ulaşmaya çalışıyorum. Değişikliği meclise sunanlar sanıyorum ki bu değişikliği baştan sona bir kez bile okumadan meclise sunmuşlar.
Bu değişiklikte bir seçim hükümeti öngörülüyor ama bu hükümetin nasıl kurulacağı, kimlerden kurulacağı vs hiçbiri yazmıyor. İçeriği belirlenmemiş bir şeyin kurulacağı öngörülüyor. Seçim hükümeti nasıl kurulacaktır?
***
19.03.2022 – 11.05
Cevaben:
Değiştirebilirler tabi ki anayasa mükemmel olduğunu öngörseydi 119. maddesinde ”anayasa değiştirilebilir” demezdi. Ama saçma sapan şekilde oynamamaları lazım anayasa ile.
***
19.03.2022 – 11.23
Cevaben:
Bir şeyler deniyorlar ama değişiklik üç maddeyi yutmuş
Dünden beri o kayıp üç maddeyi bulmaya çalışıyorum
Eğer elinde olan varsa benimle paylaşırsa sevinirim
5, 6 ve 7. maddeler
***
19.03.2022 – 11.30
Cevaben:
Anayasanın 78. maddesinin birinci fıkrası uyarınca Cumhurbaşkanının, Anayasa ve diğer yasalarda Başbakan ve ilgili bakanın imzalarına gerek olmaksızın tek başına yapabileceği belirtilen işlemleri dışındaki bütün kararları, Başbakan ve ilgili bakanlarca imzalanır; bu kararlardan Başbakan ve ilgili bakan sorumludur.
Ocak 2021’de bu Anayasa hazırlanırken Anayasada yer alan ordu ve mit ile ilgili yetkiler münhasıran yani özel olarak Cumhurbaşkanına verilmişti.
Ağustos 2021 değişikliklerinde ifadelerde benim de tasvip etmediğim şekilde MGK’nın başkanının Başbakan, üyesinin Cumhurbaşkanı olması gibi ilginç düzenlemeler yapıldı. Ancak bu değişikliklerle Cumhurbaşkanına ayrıca verilmiş olan bu yetkiler Başbakana devredilmiş oldu.
Şu anki değişikliklerle de bu yetkiler tekrardan Cumhurbaşkanına devrediliyor.
Burada sormak gerekir ki anayasa koyucu neden ”Başbakan” yazmak yerine ”Cumhurbaşkanı” yazıyor, neden bu şekilde değiştiriyor?
Kısacası şu anda Cumhurbaşkanına devredilen yetkiler söz konusu. Eğer ki amaç Başbakan ibaresinin Cumhurbaşkanı olarak değiştirilmesi ve yetkinin hükümette bırakılması ise yapılması gereken şey bunun gerekçede özellikle belirtilmesiydi.
Yapılan değişikliğin ne genel gerekçesini ne de madde gerekçelerini biliyoruz. Ortada ne bir gerekçe var ne bir görüşme veya tartışma.
Ordu ve mit’in anayasal statüsü en kısa sürede sona ermeli ve artık Anayasada bu kurumlar ile uğraşılmamalı. Bu kurumlar dayanağını anayasadan değil kanundan almalı.
Yani burada yapılacak şey, değişikliği hazırlayanlar tarafından yapılmalıydı
***
19.03.2022 – 12.02
Cevaben:
Acaba kayıp maddeleri ”dün kabul edildi” diye bize sunacaklar mı
17 Mart’ta üç madde olmaksızın oylama yapıldı çünkü
Üç maddenin de kabul edildiğini varsaymak mümkün değildir
Lozan’ın gizli maddeleri yok ama Anayasa değişikliğinin gizli maddeleri oldu, TCRP tarihinde bir ilk 🙂
***
19.03.2022 – 12.07
Cevaben:
Anayasayı değiştirme yetkisinin kimlerde olduğu ve bunun nasıl kullanılacağı 119. maddede düzenlenmiştir. Buna aykırı olarak yapılan bütün bu eylemler anayasanın ihlalidir. TCRP gerçekten kötü günlerden geçiyor. Acaba bu anayasa değişikliği neden bu kadar hızlı bir şekilde, apar topar kabul edilmeye çalışılıyor?
Anayasayı değiştirmek isteyenler zorunlu olmasa da gerekçe hazırlamamışlar. Gerekçe bile yok ortada, tartışma-görüşme vs hiçbir şey yok.
Mecliste kabul edilen metin farklı, şu anda kabul edildiği iddia edilen metin farklı.
Buraya geldiğimde bir şeylere şaşıracağımın farkındaydım ama bu kadarını da beklemiyordum. Resmen kabul edilmemiş maddeler için ”kabul edildi bunlar” deniyor.
Neyse ki bu usulsüzlüğe sessiz kalmayacağız.
***
19.03.2022 – 12.11
Bu metne de değişiklik metni diyemiyorum çünkü gizli maddeler var adeta
***
19 Mart 16.44 tarihinde Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyelerini etiketleyerek şunları yazdım:
”Bir motivasyon 🙂
Anayasa Mahkemesine yeniden görev düşüyor. Tarih tekerrür ediyor.
‘…Anayasa yalnızca bir hukuk metni değil, egemen halkın, egemenlik kurmaya çalışan her varlığa karşı verdiği sözle veya silahla verdiği bir mücadelenin adıdır. Bu yüzden TCRP Anayasa Mahkemesi bütün hakimlerini feda etmeden, kendisini hukuksuzluk yapanlara kapattırana kadar, sunuculardan yasaklanana kadar direnmeden Anayasa Mahkemesi olamayacaktır … TCRP Anayasa Mahkemesi, bu haline devam etmek istiyorsa artık Anayasayı sözle, silahla, eylemle ne ile olursa olsun korumakla yükümlüdür. Anayasa Mahkemesi rolde bir yüksek yargı organı olarak değil, Anayasayı koruyan, milli iradenin bir parçasını taşıyan vazgeçilemez bir kuvvet olarak kurulmuştur. Nerede haksızlık varsa Anayasa Mahkemesi onu bu kuruluş amacıyla yok etmekle görevlidir. Anayasa Mahkemesi rol aleminde kurulurken elini sıcak sudan soğuk suya değdirmeye çekinen kimselerin zarif metinleri üzerinde değil, darbe girişimlerini halkın hücumuyla, hukuk için verdiği kayıplar, aldığı tepkiler ve savaştığı cephelerle kurulmuştur. Anayasa Mahkemesi basit bir metinle değil, hukuksuzluğa verilen amansız bir mücadelenin sonucunda kurulmuştur. TCRP Anayasa Mahkemesi bu varlık görevini yerine getirmedikçe benim gözümde Anayasasız Mahkemedir…’
Barış Yasaman, 4 Nisan 2021 – Anayasasız Mahkeme yazısından”
***
19 Mart 17.09 tarihinde Cumhurbaşkanını, Başbakanını, Meclis Başkanını ve milletvekillerini etiketleyerek şunu sorduk:
”Bu Anayasa değişikliğini kimin hazırladığına ilişkin bilgisi olan var mı?
Ya da kimlerin
Anayasa değişikliğini yapan kişileri saatlerdir eleştiriyorum ama hiçbiri ortaya çıkmadı
Sadece merak ettiğimden soruyorum bu arada, neticede anayasada önemli değişiklikler yapan bir değişiklik”
***
19.03.2022 – 17.31
Cevaben:
Değişiklik öncesinde öyle bir sıkıntı yaşandığını hatırlamıyorum ama değişiklik sonrasında bu sıkıntı, özellikle orduda, çok yoğun bir şekilde yaşanacak
Gkb+kk leri bb atıyor, cb emekli ediyor. Generalleri de cb atıyor, cb emekli ediyor. Ama milli güvenliğin sağlanmasından bb sorumlu. Ordu hangisini dinleyecek?
Cevabı yok
***
19.03.2022 – 18.22
Cevaben:
Düşünün yani bu öyle bir teklif ki kimin/kimlerin hazırladığını kimse bilmiyor
***
19.03.2022 – 19.21
Cevaben:
Dünden önceki gün 📑・genel-kurul da kabul edildi sonra silindi nedense
Bir şeyler deneniyor ama
Dosyayı ben de indirdim ama ilginç bir şekilde şu anda dosyayı indirmemiş olan kişiler göremiyor
Şu anda günah keçisi ilan edilen anayasamız, teklif edildiği vakit referandumdan 5 küsür gün önce halka duyurulmuştu, everyone atılmıştı (ki zamana sıkışık olmasına rağmen) herkes açıp dosyayı rahatça okuyabiliyordu
***
Anayasa Mahkemesi 19.03.2022 tarih ve 20.39 saatinde, oyçokluğuyla, Anayasa değişikliği kanununu geri göndermeyi kabul etmedi. Tabi biz saatlerdir değişikliği incelediğimizden bunu ilerleyen saatlerde fark ettik.
***
19.03.2022 – 21.27
Anayasa Değişikliği Kanunu ile ilgili çalışmalarım sürüyor. Her adımımda yeni yeni ilginçlikler keşfediyorum. Açıkçası bir yerden sonra aynı şeyleri söylemekten sıkılabiliyordum. Ancak şu anda sıkılmıyorum, aksine heyecanlı bir şekilde bu ilginçlikleri okuyorum. Çünkü bu metinde ”Hakim, avukat genel kurulları” gibi garip ifadeler görüyorum.
Hakim ve avukatların genel kurulları nasıl olsun? Kimse çok yüksek düzeyde anayasa hukuku ve idare hukuku bilgisine sahip olmak zorunda değil. Ama hakim ve avukatların kurum olmadıklarını, insan olduklarını tahmin edebilmek için yüksek bir hukuk bilgisi gerekmiyor.
Neyse, bu heyecanlı yolculuğa devam edeyim.
Bu kadar hatayı bilerek mi yapıyorlar acaba
İki kelime sonrasını okumamışlar bu değişiklikleri yapanlar
Hakim, avukat genel kurulları ne demek ya?
***
19 Mart 2020 tarih ve 22.51 – 23.11 saatleri arasında Resmi Gazetede Cumhurbaşkanı Buğra İnönü tarafından Anayasa Değişikliği Kanunundan farklı bir metin yayınlandı.
***
19 Mart 23.50 tarihinde Cumhurbaşkanını ”📑・resmi-gazete de yayınladığınız metin 📑・genel-kurul da kabul edilen metin değil” diyerek etiketledik.
İki dakika sonra ise ”Bu konuda … de etiketleyeyim, ne olur ne olmaz” diyerek Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyelerini de etiketledim.
***
19.03.2022 – 23.55
Cevaben:
Sunucu Yönetimi mecliste kabul edilmemiş bir değişikliğin kabul edildiğini söylüyor demek ki
***
20.03.2022 – 00.10
📑・resmi-gazete deki usulsüzlük apayrı bir skandal ki sunucu yönetimine gerekli itirazları yapmış bulunuyorum. Çıkabildiğim yere kadar çıkıp itiraz edeceğim.
Ancak şunu da diyeyim ki bu değişikliklerle birlikte Besim Tibuk’un hayali gerçek oldu yani anayasa çöpe atıldı.
Anayasadaki değişikliklerin ne tür tehlikelere yol açabileceğini, yazmakta olduğum yazıyı saatlerce yarıda bırakıp burada açıklamaya çalıştım ancak kimse dinlemedi.
Anayasada şöyle ifadeler var: ”Hakim, avukat genel kurulları”
Ne cumhurbaşkanı, ne vekilleri, ne aym si kalmış… Yazık
Yine de aklı başında arkadaşlarımız direndi bu değişikliklere gerek @Esra Duygu Dürüst (Kemal Coffeeman) gerek @Atakan Ülker (Can Yılmaz – Vutix) arkadaşlarımız karşı durmuştur, kendilerini tebrik ediyorum
***
20.03.2022 – 00.16
Cevaben:
Ve bu değişikliklere ne milletvekilleri ne de anayasa mahkemesinin çoğunluğu ne de cumhurbaşkanı tek kelime laf etmedi
… anayasal düzenin sağlam kalmasını isteyenler ellerinden geleni yaptılar
Ülkeyi karanlığa teslim ettiler, yazık
***
20.03.2022 – 00.18
Yasaman Anayasasını günah keçisi bellemiş olsanız da sizi koruyordu, bu değişikliklerle birlikte sizi koruyacak bir anayasa artık kalmadı
Yargı baştan sona düzenlendi ve kimse tek kelime laf etmedi, AYM’nin kaç üyesi var desem ne cevap vereceksiniz?
Değişikliklerin bir kısmında 5 diyor ama ilerleyen kısımlarında TBMM ile CB’nin 11 üye seçeceği söyleniyor. Hatta CB’nin seçeceği 3 üye, olmayan kişilerin arasından seçilecek.
Bu değişiklik ile birlikte Anayasanın olmayan 2 maddesi yürürlükten kaldırıldı, ne diyorsunuz
122 ve 123. maddeler yoktu ama yürürlükten kaldırıldılar
Bu kadar acemice hazırlanan rezil bir teklif metnini kabul etti bu tcrp
Hiçbir diyesim yok artık
Geriye yürüyen hükümler de kaldırıldı
Zira anayasanın 30 ocak 2021’de yürürlüğe girdiğine ilişkin hükmü de kaldırdılar
Bilmiyorum artık ben de yorum yapamıyorum çünkü dünyada hiçbir anayasanın yürürlüğe giriş tarihi yürürlükten kaldırılmamıştır
Tarihte eşi benzeri görülmemiş bir şey bu
***
20.03.2022 – 00.30
📑・resmi-gazete de yapılan bu usulsüzlüğe sessiz kalmayacağız. Gidebildiğimiz yere kadar gidip şikayet edeceğiz.
***
20.03.2022 – 00.32
Cevaben:
Aklıma geldi de acaba bu değişikliğin geri gönderilmesinde olumsuz oy kullanan anayasa mahkemesi üyeleri, bu değişikliğin anayasa mahkemesini düzenleyen maddelerini okumuş mudur?
Ben okuduklarını düşünmüyorum
Okuyan kişi zaten der ki ”bu ne?”
***
20.03.2022 – 00.33
Cevaben:
📑・genel-kurul da kabul edilen metin ile 📑・resmi-gazete de yayımlanan metin farklı. İkisinin aynı olması gerekiyor. Sunucu yönetimi resmi gazetede yayımlanan metnin genel kurulda kabul edilen metin olduğunu veya öyle sayılacağını söylüyormuş. Rol de şu anda buna göre dönüyor. Yani ortada meclisin kabul etmediği bir metnin anayasa değişikliği olarak kabul edilmesi durumu var.
Ben anayasa değişikliğinin geçersiz sayılması için uğraşmıyorum ki. Şu güne kadar da hiçbir rolün geçersiz sayılması için sunucu yönetimine yalvarıp yakarmadım. Bunda da yalvarıp yakarmıyorum. Burada açık bir usulsüzlük söz konusu.
***
20.03.2022 – 00.40
Cevaben:
Siz ve diğer iki anayasa mahkemesi üyesinin sorumluluğu, bu değişikliği kabul eden milletvekillerinin sorumluluğu ile ve cumhurbaşkanının sorumluluğu ile denk
Bana bu değişiklikler sonrasında kaç tane anayasa mahkemesi üyesi olduğunu ve bunların nasıl seçildiğini, bu değişikliğe rıza gösteren bir anayasa mahkemesi üyesi, iddia ediyorum ki açıklayamaz
Ben bizzat okudum ve ben açıklayamıyorum. Çünkü bu değişikliği hazırlayanlar bu değişikliği o kadar acemice hazırlamış ki ortada çok fazla hata var.
Bunları yarın veya bir iki gün sonra yayınlayacağım yazıda en ince ayrıntılarına kadar açıklayacağım zaten ama şimdilik yeni 110. maddeye bir bakın derim.
***
20.03.2022 – 00.44
Cevaben:
Çok sonra anlayacaksınız, hem siz hem diğerleri
***
Sonradan da bazı açıklamalarımız olmuştur. Ancak anayasa değişikliği sürecindeki açıklamalarımız böyledir.
Değişikliği Savunanlara Cevaplarımız
Anayasamıza bazı kimseler saldırılarda bulunmuştur. O saldırıları savuşturmak, şu anda bizim görevimizdir. Bu saldırıları şimdi teker teker görelim.
Cumhurbaşkanı Buğra İnönü’nün Açıklamaları
Cumhurbaşkanı Buğra İnönü’nün 13 Mart 2022 tarihli tweeti aşağıdaki gibidir.
”Takdir elbette Türkiye Büyük Millet Meclisi’nindir ancak ben Türk milletinin iradesi ile vücuda gelen yüce meclisimizin ülkemizi bu gayr-i hukuki Anayasa’dan çekip kurtaracağına tüm kalbimle inanıyorum. Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devleti olmalıdır diyen tüm milletvekilleri bu Anayasa’dan huzursuzluk duyar.”
Cumhurbaşkanı Buğra İnönü’nün 13 Mart 2022 tarihli açıklamasından bir kesit aşağıdaki gibidir.
”…Her şeyden önce milletimizin yeni bir anayasaya, yeni bir düzene ihtiyacı var. Memleketi kaos ortamına, ihtilallere götüren bazı siyasilerin bu memlekete getirmiş oldukları anayasa milletimizin demokratik bir hukuk devletinde yaşamasını tesis edebilecek yeterliliğe sahip değil. Yeterlilik şöyle dursun bu anayasa çelişkilerle, hukuksuzluklarla, hukuk tarihinde görülmemiş abes usullerle dolu. Bu ülkeyi düşünen her politikacı memleketi muhakkak ki bu anayasadan kurtarmak isteyecektir. Geçmişte darbecilerin getirdiği anayasa ile idare olunmaya mahkum edilen Türk milleti şimdi de hukuk nedir bilmez politikacıların dayattığı anayasa ile yıllardır idare ediliyor. Milletimizin bu zulme maruz bırakıldığı her dakika, bu konuda yetkili olanların sorumluluğundadır…”
Cumhurbaşkanı Buğra İnönü’nün 22 Mart 2022 tarihli açıklamasından bir kesit aşağıdaki gibidir.
”…Ülkemizin muasır medeniyetler seviyesinin üstüne taşınması için takdir edeceğiniz üzere Meclisimizin bir çalışması oldu. Elbette bu çalışmanın eleştirilecek yönleri vardır, bizim gözümüzde eksik mahiyettedir ancak millet ve memleketimiz için bu çalışmalar büyük bir kazanım durumundadır. Bu çalışmalar sayesinde parlamenter demokrasinin yeniden inşaasına giden yol açılmıştır ancak bu yol henüz asla tamamlanmış değildir. Daha çok çalışılmalı, daha çok mesai harcanmalı, bu ülkenin en başlıca kanunu hakkında daha fazla görüşülmelidir. Memleketimizin daha demokratik niteliklere sahip bir Anayasaya ihtiyacı vardır. Bunu tesis etmekte yine iki dereceli olarak aziz milletimizin salahiyeti dahilindedir...”
Cumhurbaşkanı Buğra İnönü, kendisiyle 24 Mart 2022 tarihinde yapılan röportajda sorulan ”Anayasa Değişikliği konusundaki fikirleriniz neler?” sorusuna aşağıdaki cevabı vermiştir.
”Olumsuz tarafları, eksiklikleri var. Bunları inkâr edemeyiz ancak ben devamı getirilir ve daha da iyileştirilirse anayasamıza yönelik bu çalışmaları olumlu karşılıyorum. Türkiye uzun yıllar demokratik bir anayasadan mahrum edildi. Son değişikliklerin eleştirilesi tarafları vardır ancak anayasamızın demokratikleştirilmesi yolunda bu adımların hayırlı gelişmeler olduğu düşüncesindeyim.”
Alya Ceyda Sarsılmaz’ın Açıklamaları
Alya Ceyda Sarsılmaz’ın 7 Mart 2022 tarihli açıklamasından bir kesit aşağıdaki gibidir.
”…asıl üzüldüğüm, hala o anti demokratik zihniyetin etkilerinin sürüyor olmasıdır. Hala o anti demokratiklerin anayasalarının yürürlükte oluyor olmasıdır. Benim buradan Başbakan’a ve Sayın Cumhurbaşkanı’na açık çağrım, anayasa derhal değişmelidir. Biz, sizden bu konuda bir adım bekliyoruz…”
Alya Ceyda Sarsılmaz’ın 13 Mart 2022 tarihli tweeti aşağıdaki gibidir.
”İktidarımızın ilk 15 gününde, anti demokratik zihniyetlerce dayatılmış olan Anayasa Değişikliklerini, milletimizin iradesiyle yeniden düzenleyeceğiz. Anayasa’daki çelişkileri ortadan kaldıracağız.”
Alya Ceyda Sarsılmaz’ın 14 Mart 2022 tarihli açıklaması aşağıdaki gibidir.
”Sabah bir paylaşımda bulundum. Ne dedik; iktidarımızın ilk 15 günü anti demokratik zihniyetlerce dayatılan Anayasa’yı derhal düzenleyeceğiz. Hatırlarsanız, halkın kendisine verdiği yetkiyi suistimal ederek Anayasayı kendine göre düzenleyerek milletimizin iradesini hiçe sayanlar, milletin iradesine dahi danışmadan yaptıkları düzenlemeleri “Milli irade” olarak insanlara yutturmaya çalışma gayretinde bulunmuşlardı. Anti demokratik zihniyetlerce milletimize dayatılmış olan bu anayasa hâlâ yürürlüktedir. Anayasanın bir maddesi başka bir şey anlatıyor, diğer maddesi aynı konudan başka şekilde söz ediyor. Bu kadar fazla çelişki mevcutken yürütmenin bu kadar uzun süredir tıkanmamış olmasını takdirle karşılıyoruz. Ama bu anayasa ile daha fazla yola devam edilemez. Anayasa derhal düzenlenmelidir ve biz bunu iktidarımızın ilk 15 gününde derhal gerçekleştireceğiz. Bunu elbet milletin iradesine danışarak yapacağız.”
Alya Ceyda Sarsılmaz’ın 17 Mart 2022 tarihli tweetleri aşağıdaki gibidir.
”Faşistçe zihniyetler tarafından Türk Milletine zorla dayatılan anti demokratik ve gayrı hukuki anayasa bu gece itibariyle ortadan kaldırılmıştır. Gazi Meclisin yüksek iradesini ve emeği geçen herkesi kutluyorum.
”Faşistçe zihniyetler tarafından Türk Milletine zorla dayatılan anti demokratik ve gayrı hukuki anayasanın çelişkili maddeleri bu gece itibariyle ortadan kaldırılmıştır. (düzenlenmiştir) Gazi Meclisimizi, üyelerini ve emeği geçen herkesi kutluyorum.”
Kemal Çelik’in Açıklamaları
Sosyal Liberal Parti Sözcüsü Kemal Çelik’in 18 Mart 2022 tarihli açıklaması aşağıdaki gibidir.
”Biliyorsunuz ki Bir Anayasa Değişikliği Yaşandı. Bu Anayasanın Cumhurbaşkanının Yetkilerini Genişletip Cumhurbaşkanını İlahlaştırıp Yücelttiğini Söylüyor. Şu Vakte Kadar Yürürlükte Olan Anayasa Anti-Demokrat Ve Anti-Kemalizm’in Zorla Halkımıza Dayatıldığı Bir Anayasa idi. O Anayasayı Yürürlüğe Koyanlar Ve Onu Destekleyenler Benim Gözümde Vatan Hainidir. … Destekleyenlerin İrticacılardan Farkı Yoktur.
Yeni Anayasaya Gelirsek Cumhurbaşkanının Yetkilerinin Arttırılmasının Sebebi Ülkeyi Bir Düzene Sokmaktır. Monarşi Yanlısı İnsanlar Değiliz. Hükümetin Amacının Zevk Ve Taht Değil de Yüce Türk Halkına Hizmet Etmek Olduğunu Çankaya Köşküne Geçmesiyle Apaçık Bir Şekilde Görülüyor. O Yüzden Bu Hükümetin Anayasayı Böyle Bir Hale Getirmesi Egosunu Tatmin Etmek Veya Kendisini Yüceltmek Değil Halka “DAHA RAHAT” Hizmet Etmek İçindir. Şanı Büyük Halkımızı Bu Konuda Aydınlattıysam Ne Mutlu Bana.”
Cevaplarımız
Anayasamız ne yazık ki insanlar kadar şanslı değil. Bir metin olduğu için konuşamıyor, maddeleriyle konuşsa bile karşıdakiler onu anlamıyor. O yüzden şimdi, Anayasamızı, bu haksız ithamlardan korumak adına tarihi vazifemizi yerine getirerek onu savunuyoruz.
Takdir gerçekten Meclisin mi?
Cumhurbaşkanı Buğra İnönü 13 Mart 2022 tarihli Twitter açıklamasında ”Takdir elbette Türkiye Büyük Millet Meclisi’nindir” demiştir. Burada kastettiği, Anayasanın değiştirilmesine ilişkin takdirin Mecliste olduğudur. Anayasamızın yürürlükten kaldırılan 119. maddesine göre takdir elbette ki Meclisindir. Ancak Buğra İnönü için takdir gerçekten de Meclise mi aittir?
Buğra İnönü, TBMM Genel Kurulunda kabul edilen 17 Mart 2022 tarihli Anayasa Değişikliği Kanunundan farklı bir metni Resmi Gazetede yayınlamıştır. Yani Buğra İnönü’nün yayınladığı metin, Meclisin kabul etmiş olduğu Anayasa Değişikliği Kanununu değildir. Buğra İnönü burada hem tali kurucu iktidarı gasp ederek Anayasanın yürürlükten kaldırılan 119. maddesini açık bir şekilde ihlal etmiş, hem de bu sözüyle çelişmiştir. Çünkü Buğra İnönü’ye göre takdir Meclisin değil, kendisinindir.
Anayasa gayr-i hukuki midir?
Cumhurbaşkanı Buğra İnönü 13 Mart 2022 tarihli Twitter açıklamasında ”yüce meclisimizin ülkemizi bu gayr-i hukuki Anayasa’dan çekip kurtaracağına tüm kalbimle inanıyorum” demiştir. Peki anayasa gerçekten gayr-i hukuki midir?
Öncelikle belirtelim ki devletlerin hukuk düzenlerinin en temel normu Anayasadır. Dolayısıyla anayasanın altındaki bütün normlar (kanunlar, kararnameler, tüzükler, yönetmelikler vs.) Anayasaya aykırı olmamak zorundadır. Bu nedenle de, hukuk düzeni Anayasaya aykırı olamaz. Böylece Anayasanın aslında hukuk düzenini kurduğunu anlıyoruz. Anayasanın altındaki her normun hukuka aykırı olma ihtimali vardır ancak Anayasanın hukuka aykırı olma ihtimali söz konusu değildir. Çünkü Anayasa adeta hukukun yaratıcısıdır. Hiçbir hukuk kuralı Anayasaya aykırı olamaz.
Bir kanununun hukuka aykırı olduğunu söyleyebilmek için onun Anayasaya aykırı olduğunu söyleyebilmek gereklidir. Bir kararnamenin hukuka aykırı olduğunu söyleyebilmek için onun kanunlara veya Anayasaya aykırı olduğunu söyleyebilmek gereklidir. Bir yönetmeliğin hukuka aykırı olduğunu söyleyebilmek için onun Anayasaya, kanunlara veya kararnamelere aykırı olduğunu söyleyebilmek gerekir. Anayasanın hukuka aykırı olduğunu söyleyebilmek için ne gerekir? Hiçbir şey gerekmez. Çünkü Anayasa, hukuka aykırı olamaz. Anayasa zaten hukuk düzeninin kurucusudur.
Anayasayı beğenip beğenmemek size kalmış bir durum. Herkes hukuk kurallarına uymak zorunda olsa da bunları sevmeyebilir, desteklemeyebilir ve bu da düşünce özgürlüğü ile korunmuştur. Ancak bir anayasayı beğenmemenizin veya o anayasada hatalar olduğunu iddia etmeniz, o Anayasanın hukuka aykırı olduğunu hiçbir şekilde göstermez. Anayasanın içeriği ne olursa olsun, Anayasa sadece şekil bakımından bile hukuka aykırı olamaz.
Dolayısıyla bir hukuk düzeninde Anayasanın gayr-i hukuki olması imkansızdır. Çünkü hukuk düzenlerini kuran Anayasalardır. Anayasanın altındaki her norm, kendisinin üstündeki normlara (ve dolayısıyla Anayasaya) aykırı olmamak zorundadır. Anayasayı ister darbeciler getirmiş olsun, ister apar topar bir halkoylamasıyla getirilmiş olsun, ister Mecliste dakikalar içinde kabul edilmiş olsun, Anayasa yine de Anayasadır. Anayasa hukuka aykırı olamaz.
Sözün özü, hukuk düzeni Anayasaya aykırı olmamak üzere kurulur. Bu yüzden de Anayasanın hukuk düzenine aykırılığı değil, ancak hukuk düzeninin Anayasaya aykırılığı söz konusu olabilir. Anayasaların gayr-i hukuki olması imkansızdır.
TCRP bir hukuk devleti değil midir?
Cumhurbaşkanı Buğra İnönü 13 Mart 2022 tarihli Twitter açıklamasında ”Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devleti olmalıdır diyen tüm milletvekilleri” demiştir. Peki TCRP gerçekten bir hukuk devleti değil midir?
Hukuk devleti, özetle, devletin organlarının (yasama, yürütme ve yargı) hukukla bağlı olduğu devlettir. Yani devletin organları hukuk kurallarına göre hareket etmek zorundadır. Devletin hiçbir organı bu kurallara aykırı iş yapamaz. O halde, hukuk devleti olup olmamak hukuki bir sorundan ziyade siyasi bir zorundur.
Çünkü bir devletin hukuk devleti olup olmaması aslında hukukun değil bir nevi siyasetin sorunudur. O ülkede hukuk kuralları uygulanmıyorsa, bundan uygulanmayan hukuk kuralları sorumlu değildir. Çünkü bu hukuk kurallarının dili de yoktur, konuşabilme kabiliyeti de yoktur. Bu hukuk kuralları, yalnızca ”uygulanmak” için oluşturulmuşlardır. Eğer uygulayıcılar onları uygulamıyorlarsa burada suç kuralların değil, uygulayıcılarındır.
Dolayısıyla TCRP’nin hukuk devleti olup olmaması sorununu kurallara değil, uygulamaya bakarak anlayabiliriz.
Hukuksuzluk duyulabilir mi?
Cumhurbaşkanı Buğra İnönü 13 Mart 2022 Twitter açıklamasında ”Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devleti olmalıdır diyen tüm milletvekilleri bu Anayasa’dan huzursuzluk duyar.” demiştir.
Bir insanın Anayasadan sevinç duyması, üzüntü duyması vs. normal karşılanır. Ancak bir Anayasadan hukuksuzluk nasıl duyulabilir? Bir insanın hukuksuzluk duymasına dair bir söylemi ömrümde ilk defa görüyorum. Üzüntü duyulur, sevinç duyulur ama hukuksuzluk nasıl duyulur? Anayasada hukuksuzluğun görüldüğü bile söylenebilir ama Anayasadan nasıl hukuksuzluk duyulsun?
Bu da ilginç bir durum.
Milletimizin ilk ihtiyacı Anayasa mıdır?
Cumhurbaşkanı Buğra İnönü 13 Mart 2022 tarihli açıklamasında ”…Her şeyden önce milletimizin yeni bir anayasaya, yeni bir düzene ihtiyacı var.” demiştir. Peki bu gerçekten doğru mudur?
Bu değerlendirme siyasi bir değerlendirmedir. Bu yüzden doğruluğu herkese göre değişir. Ancak bizim görüşümüz, halkın her şeyden önce yeni bir anayasaya ihtiyacı olmadığıdır. Anayasa, bizim de eleştirdiğimiz yerleri olsa bile, şu anda devleti idare etmeye oldukça yeterli bir anayasadır. Devletin yaşadığı sorunların önemli kısmı hukuki değil siyasi sorunlardır. Yani devletin güncel sorunlarının kaynağı kötü hukuk kuralları değil, kötü siyasetçilerdir. Devletin şu anda yaşadığı sorunların kaynağı, halk tarafından seçilmiş Cumhurbaşkanı, Meclis tarafından seçilmiş Hükümettir. Hukuk kurallarının ortada suçu yoktur.
Kurallar zaten başarılı bir şekilde uygulanabilseydi ve siyasetçiler hatayı sürekli Anayasada bulmasalardı, biraz da kendilerinde bulsalardı, şu an TCRP daha farklı bir yer olurdu. Tekrardan belirtelim ki Anayasa değişiklikleri zamanla gerekecektir. Ancak TCRP’nin şu anki sorunlarının kaynağı Anayasa değildir, halkın ülkeyi teslim ettiği yöneticilerdir. Bu yüzden kimse, kendi hatalarını veya kendi eksiklerini bu metne yıkmaya çalışmasın. Düzgün bir ülkede zaten dakika başı anayasal kriz çıkmaz veya anayasa değişikliği konuşulmaz. Burada sorunun önemli kısmı ülkeyi yönetenlerdedir.
Anayasayı hazırlayanlar memleketi ihtilallere mi götürmüştür?
Cumhurbaşkanı Buğra İnönü 13 Mart 2022 tarihli açıklamasında ”Memleketi kaos ortamına, ihtilallere götüren bazı siyasilerin bu memlekete getirmiş oldukları anayasa…” demiştir. Şimdi bu açıklamayı iki açıdan değerlendirelim.
Bu açıklama iki tarafa yöneltilmiş olabilir. Madde metninde ”Anayasa” dediği için doğrudan bize yöneltilmiş olabilir. Ki bizim metinden anladığımız da budur. Ancak dönemleri ihtilalle son bulan ve Anayasa değişikliğini yapan UKP iktidarı da kastedilmiş olabilir. Biz iki olasılığa göre de yanıt vereceğiz.
1. Memleketi ihtilallere mi götürdük?
Eğer bu sözlerin hedefi biz isek, bizim memleketi ihtilallere göndermiş olmamız gerekiyor. Peki böyle bir şey yaşandı mı?
Öncelikle belirtelim ki o ihtilal değil, darbedir. Milletin egemenliğine yapılmış hiçbir darbe, ”ihtilal” sözü ile hafifletilmeye veya darbe hakkında farklı bir imaj uyandırılmaya çalışılamaz. Darbe, darbedir.
Bizim dönemimizde hiçbir darbe olmadı. Onun dışında bir darbe girişimi oldu. Dolayısıyla bu söz doğru değildir. Ayrıca şunu da belirtelim ki bir darbenin meydana gelmesinden, onu yapan sorumludur. Biz darbe veya darbe girişimi yapmadık. Dolayısıyla bu konuda sorumlu da değiliz.
Biz bu Anayasayı getirdiğimizde TCRP’de modern anlamda bir Anayasa yoktu. Nisan 2020’de hazırlanmış olan ve anayasaya benzeyen bir metin vardı. Bu Anayasada Ekim 2020’de yapılan değişikliklerle birlikte Kayra Bürküt ve paralel yapılanma, devlet içindeki yerlerini sağlamlaştırmak için ordu ve istihbarata ayrıcalıklı bir konum yarattı. Bu ayrıcalıklı konumun bizim Anayasa çalışmalarımıza etki etmesinden biz hiçbir suretle sorumlu değiliz. Şunu da belirtelim ki bu Anayasa sayesinde, ordu ve istihbaratın ayrıcalıklı konumu önemli ölçüde son bulmuş ve Ağustos Değişiklikleri ile son darbe vurulmuştur. Bu Anayasa sayesinde devletin her yerine yapılanmış olan paralel yapılanmanın artık hukuka dayanması engellendi. Ordu ve istihbaratı devletten ayırıp adeta kendi mülkiyetlerine geçiren bu kişiler, hukuk tarafından engellenmiş oldu. Bu düzenlemeler hukuki düzenlemelerdir, dolayısıyla uygulamadaki sorunlardan hukuk kuralları değil, uygulayıcılar sorumludur.
Yani diyeceğimiz o ki, memleketi ihtilallere götürdüğü iddia edilen siyasiler aslında bu Anayasayı getirerek memleketi yeni ihtilallerden kurtarmaya çalışmışlardır. Buna yönelik hukuk kurallarını başarıyla koymuşlardır. Ancak hata uygulamayanlardadır. İsmet Bey paralel yapılanma TCRP’de her yere sızmışken Anayasaya yönelttiği eleştirileri onlara veya onları destekleyen eski yönetime yönlendirebiliyor muydu?
Burada sorumlu ne biziz ne de Anayasamız. Burada sorumlu aylardır rol ülkesini yöneten ve paralel yapılanmaya sessiz kalan insanlar. Bizim yasaklandığımız dönemde ne yapmamızı bekliyorsunuz? Her defasında yan hesapla girip rol ülkesini biz mi kurtaralım, diğer arkadaşlarımızın elleri armut mu topluyor?
Darbeleri önlemeye çalıştığımız için ve Anayasamızın gelmesinin asıl amacı da her şeyden önce demokrasi üzerindeki vesayeti kaldırmak olduğu için, bu söylemler bize ancak gülünç gelmektedir. Bu ihtimalden dolayı da bu sözlerin bize değil, UKP’ye söylendiğini düşünüyoruz.
2. UKP Hükümeti memleketi ihtilallere mi götürdü?
Rolde kabul edilen darbe, 18 Ağustos 2021 tarihinde yapılan darbedir. Eğer kastedilen buysa, bu darbeyi yapan kişi İlyas Bazna’dır. O dönemde ülke içinde karışıklığa neden olan kişi ise, hukuka aykırı olarak aldığı kararları iptal eden Anayasa Mahkemesine karşı generalleri toplayan ve Anayasa Mahkemesine karşı kışkırtan, Cumhurbaşkanı Bartu Albayrak’tır. Bu kişi bizi o dönemlerde asmaya çalıştı ama başaramadı.
Darbeyi yapan kişi İlyas Bazna’dır ve darbeye müsaade eden dönemin yöneticisi Oğuz Bey’dir. Dolayısıyla bütün sorumluluk bu kişilere aittir. UKP Hükümetinin en büyük hatası ise son anda yaptıkları hatalardır. Anayasa değişiklikleri Mecliste çok hızlı bir şekilde geçti ve özellikle paralel taktiklerle değiştirilen 94. maddedeki paralel değişiklikler 2 dakika içinde, hiçbir görüşme yapılmaksızın, maddenin eski haline bakılmaksızın ve yeni halinden neler götürdüğüne bakmaksızın, Evet-Hayır oylamasıyla kabul edildi. UKP Hükümetinin diğer bir hatası ise son saatlerinde İlyas Bazna’yı Genelkurmay Başkanı yapması ve emekli edilmiş dolayısıyla da görevine dönmesi mümkün olmayan Paralel Müsteşar Gigi Hadid’i (Ada Altay) MİT Müsteşarlığına ataması oldu.
Bunun dışında, eski Cumhurbaşkanlarının bildiri yayınlamasının ardından bir sürü kişi bildiri yayınlayıp açıklama yaptı. Bu açıklamalar arasında Sami İlhan ve Koray Kahvecioğlu’nun açıklamalarında halkı isyana davet eden ifadeler mevcuttu. Acaba darbenin olmasında sadece UKP mi sorumluydu? Burada en büyük sorumluluk, ne olursa olsun müdahale etmemesi gerekirken siyasete müdahale eden İlyas Bazna ve ona müsaade eden Oğuz Bey’e, ardından da ülkeyi karıştıran Cumhurbaşkanı Bartu Albayrak’a aittir. UKP’nin de eksikleri, hataları olmuş olabilir ama bir darbe hiçbir şekilde savunulamaz.
Ayrıca UKP’nin yaptığı Anayasa değişikliklerinin ülkeyi ihtilallere götürecek bir yanı yoktu. Cumhurbaşkanına özel olarak verilmiş olan yetkilerin Başbakana devredilmesi, parlamenter sistem için doğru bir adımdı. Bu değişikliklerin hangi maddesi ülkeyi ihtilallere götürmüştür?
Her şeyi geçtik, ne olursa olsun halkın %78’inin oyunu alan bu hükümete yapılan darbe hiçbir şekilde savunulamaz.
Anayasa, demokratik bir hukuk devleti için yeterli değil mi?
Cumhurbaşkanı Buğra İnönü 13 Mart 2022 tarihli açıklamasında ”…anayasa milletimizin demokratik bir hukuk devletinde yaşamasını tesis edebilecek yeterliliğe sahip değil…” demiştir. Gerçekten öyle mi?
1. İsmet Bey ve hukuk devleti ilkesi
Öncelikle bu sözleri İsmet Bey’in söylemesine şaşırdım. Çünkü İsmet Bey’in savunduğu Anayasa Değişiklikleri, 1982 Anayasasındaki yargıyı neredeyse harfi harfine değiştirmeksizin getirmiştir. İsmet Bey değişikliklerle gelen askeri yargıya, burada asker kişilerin hakim ve savcı olup belli bir askeri hiyerarşi içinde yer aldığı bu sisteme ”hukuk devleti için bir gereklilik” mi diyor? Daha askeri hakimlerin bağımsızlığını düzenleyemeyen, onları rütbe sistemi içinde oturtan bu yargı değişikliğinin destekçisi olan İsmet Bey hukuktan mı söz ediyor?
İsmet Bey’in desteklediği Anayasa değişikliklerinde Devlet Güvenlik Mahkemeleri yeniden geliyor. Yıllar önce çok eleştirilen bu mahkemeler, ancak faşist düzenlerde görülebilecek türden mahkemelerdir. İsmet Bey, Devlet Güvenlik Mahkemelerini getirirken hukuk devleti ilkesinden mi söz ediyor?
2. Anayasa yeterli mi, değil mi?
İsmet Bey’in kendisiyle çelişen bu söz ve eylemlerini bir kenara bırakalım. Şimdi de konumuz olan Anayasanın, demokratik bir hukuk devleti için yeterli olup olmadığını inceleyelim.
Öncelikle şunu belirtelim ki Anayasamızın demokratik bir hukuk devleti için yeterli olup olmadığını tespit etmemiz ayrıntılı bir incelemenin yani ayrı bir yazının konusudur. Bu yüzden bu konuda yapacağımız değerlendirmeler fazlasıyla uzayacaktır. Ancak bunun daha kolay bir yolu var. Anayasa Değişikliği Kanununun, Anayasaya demokratik bir hukuk devletinde gerekli olan hükümleri ekleyip eklemediğine bakalım.
Biz 41 maddelik kanunun hiçbir maddesinde demokratik bir hukuk devletinde olması gereken hükümler göremiyoruz. Anayasa değişikliğini yapanlar bu değişiklikte acaba katillere, casuslara milletvekili ve hatta Cumhurbaşkanı seçilme olanağı tanıyarak ülkenin demokrasi çıtasını mı arttırdılar? Askeri yargıyı, Devlet Güvenlik Mahkemelerini getirerek mi ülkeyi demokratikleştirdiler?
Anayasa çelişkilerle, hukuksuzluklarla, hukuk tarihinde görülmemiş abes usullerle mi doludur?
Cumhurbaşkanı Buğra İnönü 13 Mart 2022 tarihli açıklamasında ”…bu anayasa çelişkilerle, hukuksuzluklarla, hukuk tarihinde görülmemiş abes usullerle dolu...” demiştir.
Her şeyden önce şunu söylemeliyiz ki insan eseri olan hiçbir şey kusursuz değildir. Anayasa da bir insan eseri olduğuna göre bazı kusurlara sahiptir. Ancak anayasaların çok fazla kusura sahip olmamaları gerekir. Burada da Anayasada çelişkilerin olduğu söylenmiştir. Merak ediyorum bu Anayasada ne tür çelişkiler vardır? Anayasada bizim de eleştirdiğimiz kısımlar var ama İsmet Bey’in tespit edebildiği çelişkileri çok merak ediyoruz.
Burada Genelkurmay Başkanının atanmasına ilişkin hükmü de değerlendireceğiz. Çünkü burada İsmet Bey’in de Can Bey’in de söylediğine göre Anayasanın iki maddesi birbiriyle çelişmektedir. Şimdi bu çelişkiyi inceleyelim.
Anayasada bu konunun çelişkili olmasının nedeni ise Ağustos Değişikliklerinde Anayasanın 76. maddesinin ihmal edilmesidir. Anayasada Genelkurmay Başkanının atanması yetkisi Cumhurbaşkanına verilirken bu konu hem Cumhurbaşkanının genel yetkilerinin düzenlendiği 76. maddede hem de Cumhurbaşkanının bu konudaki özel yetkisinin düzenlendiği 91. maddede düzenlenmiştir. Anayasada bu konu iki ayrı maddede düzenlendiği için Anayasanın değiştirilmesi esnasında 76. maddenin de yeni düzenlemeye göre düzenlenmesi gerekirdi. Ancak Ağustos Değişikliklerini yapanlar 76. maddenin ilgili hükmünü ihmal etmişlerdir. Bu yüzden de ortaya böyle bir karışıklık çıkmıştır.
Bu karışıklığın çözümü için bazı hukuk ilkelerini kullanmamız gereklidir. Ortada bir konuyu düzenleyen iki ayrı hukuk kuralı varsa ve bu hukuk kurallarının normatif değeri eşitse ve bunlar aynı hükmü düzenliyor ise burada bakmamız gereken şey, kuralların yürürlüğe giriş tarihidir. Yani sonraki hüküm önceki hükmü bozar. Görüldüğü gibi Anayasanın 76. maddesindeki hüküm 30 Ocak 2021 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Anayasanın 91. maddesini değiştiren değişiklik kanunu ise 17 Ağustos 2021 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu yüzden de sonraki hüküm geçerlidir. Çünkü anayasa koyucu bu hükmün değişmesini istemiştir. Anayasa koyucuyu yeni görüşünün aksine eski görüşünden ötürü sorumlu tutmamız mümkün değildir.
Dolayısıyla Anayasamızda gözüken bu çelişki dışında bir çelişkiye biz şu ana dek rastlamadık. Ki bu çelişki bile ”sonraki hüküm, önceki hükmü bozar” kuralıyla çözüldü.
Her politikacı ülkeyi bu Anayasadan kurtarmak istemeli midir?
Cumhurbaşkanı Buğra İnönü 13 Mart 2022 tarihli açıklamasında ”Bu ülkeyi düşünen her politikacı memleketi muhakkak ki bu anayasadan kurtarmak isteyecektir.” demiştir.
Sözleri sarf eden İsmet bey muhtemelen Nisan 2020’de yürürlüğe giren anayasaya benzeyen metinden habersizdir. Çünkü eğer kendisi bu metnin varlığından haberdar olsaydı yani eskiden anayasa dedikleri belgeyi görseydi muhtemelen bu tepkiyi vermeyecekti. TCRP halkının Nisan metninden kurtulmuş olduğuna sevinmesi lazım. Bunun için bu Anayasa rol tarihindeki en düzgün anayasalardandır. İsmet Bey’in bu Anayasayla gerçekten derdi nedir? Anayasanın sevmediği, beğenmediği hükümleri olabilir ama bu Anayasaya kendisi neden böyle yoğun bir nefret duymaktadır?
Anayasanın bizce de değişmesi gereken yerleri vardır. Çünkü Anayasa Ocak 2021’de yazılmıştır. 1 yıl 2 ay öncenin şartları ile bugünün şartları doğal olarak birbirinden farklıdır. Ek olarak, Anayasa hızlı bir şekilde hazırlandığından bizce de bazı açıklar vardır. Ancak İsmet Bey niye bu anayasaya karşı bu denli kin duyuyor? Bunu anlamak mümkün değil.
Bu Anayasayı darbeciler mi getirmiştir?
Cumhurbaşkanı Buğra İnönü 13 Mart 2022 tarihli açıklamasında ”…Geçmişte darbecilerin getirdiği anayasa ile idare olunmaya mahkum edilen Türk milleti…” demiştir.
Başta bu söylemin 1982 Anayasasına yöneltildiğini düşündük. Ancak İsmet Bey’in savunduğu ve sahip çıktığı Mart Değişikliklerinde, 1982 Anayasasının yargı kısmı bir iki ufak değişiklik dışında aynen alınmıştır. İsmet Bey’in kendisine darbeci diyeceğini düşünmediğimizden bu eleştirinin 2021 Anayasasına yapıldığını düşünüyoruz. Çünkü kendisi bu eleştiriyi bize yapmamışsa, kendisinin darbeci olduğunu kabul etmek gerekecektir. Çünkü kendisi, eleştirdiği darbecilerin yürürlüğe koyduğu anayasanın, yargı kısmını aynen almıştır. Bu yüzden de bu eleştirilerin bize yöneltildiğini kabul ediyoruz.
Bu eleştiri bize yöneltilmişse, şunu söylemeliyiz ki 2021 Anayasası, devletin her tarafında yapılanmış olan ve İsmet Bey’in de ”darbeci” olarak tabir ettiği kişilerin muhalefetine rağmen halk tarafından kabul edilmiştir. Yani İsmet Bey’in, darbecilerin getirdiğini iddia ettiği bu Anayasa, darbecilere karşı verilen bir mücadele sonucunda kabul edilmiştir. Bu Anayasa, dönemin darbecilerinin elini kolunu anayasal olarak bağlamıştır. TCRP’de devlete askerin değil, sivilin hükmetmesi bu Anayasa ve arkasındaki mücadele sayesindedir. Ve hatta İsmet Bey şu anda halkın seçtiği bir Cumhurbaşkanı olarak, bu kadar önemli değişiklikler yaparken kendisine hiçbir askeri müdahale olmuyorsa, kendisi askerler tarafından hiçbir şekilde tehdit edilmiyorsa bu durumunu, 2021 Anayasasına ve hukuk devleti için mücadele eden bir sürü güzel insanın mücadelesine borçludur. Başka hiçbir şeye borçlu değildir.
İsmet Bey 2021 Anayasası sayesinde Cumhurbaşkanlığı görevini rahatça yerine getirebilmektedir. Eğer bu Anayasa ve bu Anayasanın uygulanması için verilmiş bir mücadele olmasaydı kendisi muhtemelen ilk birkaç haftada muhtıra alır ve ilk ayı bitmeden darbe ile indirilirdi. Buna da kimse karşı çıkmazdı. Ben nasıl her şeyi eleştiriyorsam, diğer insanların da her şeyi eleştirmesi gerekir. Dolayısıyla hepimizin Anayasayı eleştirmesi gerekir. Eksiklerimizi ve yanlışlarımızı görmemizin yegane yolu budur. Fakat eleştiri böyle yapılmaz. Eleştiri, darbecilerin sonunu getiren Anayasayı yapanlara ”darbeci” diyerek yapılmaz. İsmet Bey, bugün bulunduğu pozisyonu bu Anayasaya borçludur.
Anayasayı hukuk nedir bilmeyen politikacılar mı dayatmıştır?
Cumhurbaşkanı Buğra İnönü 13 Mart 2022 tarihli açıklamasında ”…Türk milleti şimdi de hukuk nedir bilmez politikacıların dayattığı anayasa ile yıllardır idare ediliyor.” demiştir.
İsmet Bey’in ”anayasa” ile ”anayasa değişikliği” kavramları arasındaki farkı bildiğini varsayarak, bu sözleri Ağustos Değişikliklerini yapanlara değil bize söylediğini tahmin ediyoruz. Öncelikle belirtelim ki biz politikacı değiliz. 2,5 yıldır bulunduğumuz ülke rol aleminde politikacılık yapmadık. Bunun dışında, hukukun ne demek olduğunu bilip bilmememiz artık insanların takdirine kalmış bir mesele. Biz hiçbir vakit bu işin uzmanı olduğumuzu iddia etmiyoruz. Ortada diplomamız da yok, başka bir belgemiz de yok. Açıkladığımız görüşlerimiz tamamen okuduğumuz kitaplardan, makalelerden, yaptığımız araştırmalardan ve mantığımızdan kaynaklanıyor. Hukuku ne derece bilip bilmediğimizi, yazılarımızı okuyarak anlayabileceğinizi takdir ediyoruz.
Bu Anayasa ile idare edilmek zulme maruz bırakılmak mıdır?
Cumhurbaşkanı Buğra İnönü 13 Mart 2022 tarihli açıklamasında ”Milletimizin bu zulme (bu anayasa ile idare edilmeye devam edilmek) maruz bırakıldığı her dakika..” demiştir.
Bu Anayasa halka her dakika nasıl zulmediyor? Anayasanın halka zulmettiği maddeleri İsmet Bey, acaba gösterebilir mi? Anayasanın hangi maddeleri yüzünden halk her dakika zulme uğruyor? Bu açıklamalar, akıl sır erdirilebilecek açıklamalar değil.
Anayasa Değişiklikleri ülkemizi muasır medeniyetler seviyesinin üstüne mi taşıyor?
Cumhurbaşkanı Buğra İnönü 22 Mart 2022 tarihli açıklamasında ”Ülkemizin muasır medeniyetler seviyesinin üstüne taşınması için takdir edeceğiniz üzere Meclisimizin bir çalışması oldu.” demiştir.
Siz herhangi bir muasır medeniyette Anayasanın değiştirilmesine ilişkin hükümleri düzenleyen, yani Anayasayı kanunlardan üstün tutan, maddenin yürürlükten kaldırıldığını gördünüz mü? Siz herhangi bir muasır medeniyette Anayasanın yürürlük maddesinin, olmayan maddelerinin kaldırıldığına tanıklık ettiniz mi? Hangi muasır medeniyet bunları yapıyor? Bu değişikliklerin, ülkemizi muasır medeniyetler seviyesinin üstüne taşıyacak hiçbir yanı yok. Bu değişikliklerin önemli kısmını ”Yargı” bölümü oluşturuyor ve bu bölümün de neredeyse tamamı 1982 Anayasasının yargı ile hükümlerinin aynen kopyalanıp yapıştırılmasından ibarettir. Bu değişiklikte aksine, muasır medeniyetler seviyesinden ne kadar geri olduğumuzu açıkça gösteren bir sürü düzenleme vardır.
Anayasa Değişikliklerinin eleştirilecek yönleri var mıdır, eksik midir?
Cumhurbaşkanı Buğra İnönü 22 Mart 2022 tarihli açıklamasında ”Elbette bu çalışmanın eleştirilecek yönleri vardır, bizim gözümüzde eksik mahiyettedir…” demiştir.
Tabii ki de vardır. Altı üstü, Anayasanın olmayan 2 maddesi yürürlükten kaldırılmıştır. Anayasanın, değiştirilmesine ilişkin maddesi yürürlükten kaldırılarak Anayasa adeta normal bir kanun haline gelmiştir. Anayasanın yürürlüğe giriş maddesi yürürlükten kaldırılmıştır. Altı üstü, 3 maddenin yazılması unutulmuştur. Ülkenin seçimlere kadar olmayan bir hükümetle yönetileceği belirtilmiş, bu hükümetin içeriği düzenlenmemiş. Anayasa Mahkemesinin 5, 8, 11 üyeden oluşacağı belirtilmiş. Anayasa Mahkemesi üyelerinin ”Hakim, avukat genel kurulları” ve ”Hakim ve Savcıları kendi başkan ve üyeleri” gibi, olmayan yerlerden seçileceği belirtilmiştir. Bir de ek olarak, yargı sil baştan düzenlenirken 1982 Anayasasının yargı ile ilgili kısımları neredeyse kopyala-yapıştır yöntemiyle alınmıştır. Bir de Cumhurbaşkanına yetkiler vererek idareyi parçalamıştır. Yani çok da bir eksik yok aslında, altı üstü Anayasa ortadan kaybolmuş.
Anayasa Değişiklikleri memleketimiz için büyük bir kazanım mıdır?
Cumhurbaşkanı Buğra İnönü 22 Mart 2022 tarihli açıklamasında ”…ancak millet ve memleketimiz için bu çalışmalar büyük bir kazanım durumundadır.” demiştir.
Bu Anayasa Değişikliklerinin hangi kısmı millet ve memleketimiz için büyük bir kazanım durumundadır? Anayasanın değiştirilmesine ilişkin maddenin kaldırılarak Anayasanın normal bir kanuna dönüştürülmesi mi büyük bir kazanımdır? Yoksa kurulması zaten mümkün olmayan yüksek mahkemelerin getirilmesi mi büyük bir kazanımdır? Ya da katillerin, casusların, darbecilerin ve diğer tür ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum edilmiş kişilerin milletvekili veya Cumhurbaşkanı seçilebilmesi mi büyük bir kazanımdır? Cumhurbaşkanının devlet içinde yeniden etkin bir konuma gelmesi mi büyük bir kazanımdır? Bu düzenlemelerin hangisinin büyük bir kazanım olduğunu gerçekten çok merak ediyorum.
Anayasa Değişiklikleri sayesinde parlamenter demokrasi yeniden mi inşa edilmektedir?
Cumhurbaşkanı Buğra İnönü 22 Mart 2022 tarihli açıklamasında ”Bu çalışmalar sayesinde parlamenter demokrasinin yeniden inşaasına giden yol açılmıştır ancak bu yol henüz asla tamamlanmış değildir.” demiştir.
Bu Anayasa Değişikliğinin hangi kısmı parlamenter demokrasiyi ”yeniden” inşa etmektedir? 2021 Anayasası, sivil iradeyi devletin her yerine egemen kılarken ve çoğunlukla bir parlamenter sistem öngörürken, Ağustos Değişiklikleri ise parlamenter sistemi kuvvetlendirmiştir. Bu değişikliklerle birlikte, Ağustos ayında Başbakana devredilmiş olan ve eskiden Cumhurbaşkanına münhasıran verilmiş olan yetkiler, tekrardan Cumhurbaşkanına aktarılmaktadır. Bu iddiamızı şuna dayandırıyoruz: Eğer ki Anayasa koyucu isteseydi ”Başbakan” ibaresini ”Cumhurbaşkanı” şeklinde değiştirmezdi. Ama değiştirdiği için bizce Anayasanın 78. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen karşı imza kuralına tabi olmayan işlemler kategorisinde yer almaktadır. Eğer ki amaç burada Başbakanın yetkisini Cumhurbaşkanına devretmek olmasaydı, bu gerekçelerde açık bir şekilde belirtilebilirdi. Ya da Anayasanın karşı imza kuralı ile ilgili hükmü düzenlenerek, karşı imza kuralına tabi olmayan işlemlerin olamayacağı belirtilebilirdi. Vaktiyle Başbakana verilmiş olan yetkilerin Cumhurbaşkanına aktarılmasının parlamenter sistem ile ne ilgisi vardır?
Anayasa hakkında daha fazla görüşülmeli midir?
Cumhurbaşkanı Buğra İnönü 22 Mart 2022 tarihli açıklamasında ”Daha çok çalışılmalı, daha çok mesai harcanmalı, bu ülkenin en başlıca kanunu hakkında daha fazla görüşülmelidir.” demiştir.
Bu konuda İsmet Bey’e sonuna kadar katılıyorum. Son anayasa değişikliği kanununun dakikalar içinde ve neredeyse hiçbir görüşme olmaksızın kabul edilmesinin ardından, tabi ki anayasa değişikliği kanunu üzerinde daha fazla görüşülmelidir. Anayasanın dakikalar içinde değiştirilmesi, bu değişikliği hazırlayanların aslında Ağustos değişikliklerini yapanlardan, işin ciddiyeti bakımından farksız olduklarını göstermektedir.
Bunun dışında İsmet Bey eğer bu Anayasada daha fazla değişiklik yapılması gerektiğini söylüyorsa, değişiklik yapılması gerektiği düşündüğü maddeleri açıklamalıdır.
Memleketimizin daha demokratik niteliklere sahip bir Anayasaya ihtiyacı var mıdır?
Cumhurbaşkanı Buğra İnönü 22 Mart 2022 tarihli açıklamasında ”Memleketimizin daha demokratik niteliklere sahip bir Anayasaya ihtiyacı vardır.” demiştir.
Memleketimizin daha demokratik niteliklere sahip bir Anayasa ile idare edilmesi, hepimizin istediği bir şey. Ancak merak ediyorum, bu Anayasa nasıl daha demokratik hale getirilecektir? Anayasanın hangi kısmı anti demokratiktir? Ayrıca şunu da sormalıyız ki yeni değişiklikler Anayasanın hangi kısmını demokratikleştiriyor? Katillerin, casusların milletvekili ve Cumhurbaşkanı olabilmesinin önünü açan ve hükümetin düşmesi durumunda olmayan bir seçim hükümetinin ülkeyi seçimlere yani meclisin aksi kararı olmadıkça 1,5-2 ay yönetmesine izin veren düzenlemeler mi Anayasayı demokratikleştiriyor?
Cumhurbaşkanı Buğra İnönü gerçekten parlamenter sistemi mi istiyor? Aklındaki hükümet modeli nasıl bir model?
Cumhurbaşkanı Buğra İnönü 22 Mart 2022 tarihli açıklamasında ”Türkiye’nin neresine gidersem gideyim partisini, dinini, mezhebini, ırkını sormaksızın vatandaşımızın derdini dinliyorum, vatandaşlarımızın feryatlarını biriktirdik, yazdık, not aldık, her birini ilgili hükûmet yetkililerine ileteceğiz. Cumhurbaşkanlığı makamına, vatandaşımızın dertlerini dillendirebileceği bir makam olma işlevini kazandırdık. Tüm milletimizin, ülkemizin dört bir yanında Cumhurbaşkanına gelip derdini, sıkıntısını anlatabileceği bir devre öncü olduk. Bizce sosyal devletin Cumhurbaşkanı bu misyona muhakkak sahip olmalıdır.” demiştir. Peki Cumhurbaşkanı Buğra İnönü gerçekten parlamenter sistem mi istiyor, nasıl bir sistem istiyor?
İsmet Bey bizce parlamenter sistem istemiyor. Kendisi bizce, yarı başkanlık sistemi veya başkanlık sistemi istiyor. Bu açıklamadan da görüleceği üzere İsmet Bey’in amacı parlamenter sistemi getirmek değil, Cumhurbaşkanlığını vatandaşların feryatlarını biriktiren, yazan, not alan ve her birini hükümete ileten bir makam olarak düzenlemek. Amaç, Cumhurbaşkanının vatandaşların gelip derdini, sıkıntısını anlatabileceği bir kişiye dönüştürülmesi. İsmet Bey ne düşünüyor bilmiyorum ama parlamenter sistemlerde Cumhurbaşkanı, tamamen semboliktir. Hatta Almanların deyişiyle devlet noteridir. Yani sadece kararnamenin Bakanlar Kurulundan çıkıp çıkmadığını denetleyebilir. Eğer kararname bakanlar kurulundan çıkmışsa onu imzalar. Tek yetkisi budur. Cumhurbaşkanının, vatandaşların dertlerini dinleme ve bunları not alıp hükümete iletmek gibi bir yetkisi yoktur. İsmet Bey parlamenter hükümet sistemine sahip bir ülke olmamızı istiyorsa, elini eteğini hükümetten çekmek zorundadır. Devlet başkanının, diğer devletlerin başkanlarıyla sık sık görüşmesiyle, sürekli ön planda olmasıyla parlamenter sistem ancak rüyanızda gelir.
Anayasayı hazırlayanlar anti demokratik kişiler miydi?
Alya Ceyda Sarsılmaz 7 Mart 2022 tarihli açıklamasında ”…Hala o anti demokratiklerin anayasalarının yürürlükte oluyor olmasıdır...” demiştir.
Can Bey’e göre bu Anayasayı hazırlayanlar anti demokratik insanlardır. Hatırlatmalıyız ki 30 Ocak 2021’de kabul edilen bu Anayasa, TCRP’nin görmüş olduğu en büyük demokrasi devrimidir. Bu Anayasanın sağladığı anayasal dayanak ve bu Anayasayı hazırlayanların verdiği amansız mücadelenin sonucunda demokrasinin önündeki en büyük tehdit olan paralel yapılanma tam anlamıyla temizlenebilmiştir. Vaktiyle bu Anayasanın kabulü, paralel yapılanmaya karşı verilmiş olan en büyük demokrasi zaferidir.
Ayrıca belirtelim ki bu Anayasanın neresi anti demokratik? Gerçekten bu hükümlerin tek tek açıklanmasını istiyorum.
Anayasa değişiklikleri anti demokratik zihniyetlerce mi dayatılmıştır?
Alya Ceyda Sarsılmaz 13 Mart 2022 tarihli Twitter açıklamasında ”anti demokratik zihniyetlerce dayatılmış olan Anayasa Değişikliklerini, milletimizin iradesiyle yeniden düzenleyeceğiz.” demiştir.
Alya Ceyda Sarsılmaz 14 Mart 2022 tarihli açıklamasında ”iktidarımızın ilk 15 günü anti demokratik zihniyetlerce dayatılan Anayasa’yı derhal düzenleyeceğiz.” demiştir.
Alya Ceyda Sarsılmaz 14 Mart 2022 tarihli açıklamasında ”Anti demokratik zihniyetlerce milletimize dayatılmış olan bu anayasa hâlâ yürürlüktedir.” demiştir.
Can Bey’in iddialarına göre anayasa değişiklikleri (muhtemelen Ağustos Değişikliklerinden söz edilmekte) anti demokratik zihniyetlerce dayatılmıştır. Ağustos Değişiklikleri 2-3 dakika gibi kısa sürelerde hiçbir tartışma, görüşme yapılmaksızın hatta onu oylayacak milletvekillerine, okumak için bile saniyelerce zaman tanınmış bir oturumda kabul edilmiştir. Bu yüzden bu iddiayı kabul etmek doğru olacaktır. Tabi halkın %78’inin de UKP’yi seçmesi ayrı bir konudur.
Ağustos değişikliklerini yapanlar halkın kendisine yerdiği yetkiyi suiistimal mi etmiştir, bu değişiklikleri insanlara ”milli irade” diye yutturmaya mı çalışmışlardı?
Alya Ceyda Sarsılmaz 14 Mart 2022 tarihli açıklamasında ”Hatırlarsanız, halkın kendisine verdiği yetkiyi suistimal ederek Anayasayı kendine göre düzenleyerek milletimizin iradesini hiçe sayanlar, milletin iradesine dahi danışmadan yaptıkları düzenlemeleri “Milli irade” olarak insanlara yutturmaya çalışma gayretinde bulunmuşlardı.” demiştir.
Bu söyleme de yukarıdaki cevabın aynısını veriyoruz.
Anayasa iddia edilen çelişkili maddeleri yürütmeyi tıkıyor mu?
Alya Ceyda Sarsılmaz 14 Mart 2022 tarihli açıklamasında ”Anayasanın bir maddesi başka bir şey anlatıyor, diğer maddesi aynı konudan başka şekilde söz ediyor. Bu kadar fazla çelişki mevcutken yürütmenin bu kadar uzun süredir tıkanmamış olmasını takdirle karşılıyoruz.” demiştir.
Anayasada saptadığımız çelişkili iki hükmü İsmet Bey’e verdiğimiz bir cevapta açıklamıştık. Bunun için o cevaba bakınız.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi Anayasada birbiriyle çelişen çok fazla hüküm yoktur. Hatta Anayasanın beğenmediğimiz veya açık olduğunu düşündüğümüz yönleri olsa da Anayasanın çelişen hükümlerini biz, tespit edemedik. Varsa da, bunlar gözümüze çarpacak kadar çok değildir. Dolayısıyla ortada devlet için ciddi bir tehlikenin varlığı söz konusu değildir. Yürütme organının tıkanıklığının Anayasadaki olmayan çelişkili hükümlere dayandırılması bizce son derece anlamsızdır. Anayasadaki hangi çelişkili hüküm yürütme organının iş yapabilmesine engel oluyor? Şunu belirtelim ki Anayasa, sadece değiştirilmek için değiştiriliyor. Anayasayı gerçekten, samimiyetle değiştirmek isteyen kişilerin, bu konudaki düşüncelerini açıklayarak kamuoyuyla paylaşması gerekiyor. Madem Anayasanın değiştirilmesi lazım, madem sevmediğiniz hükümler var, değişmesini istediğiniz hükümler var, o halde bu hükümleri açıklayın ve bu hükümlerin neden değiştirilmesi gerektiğini söyleyin ve bu konudaki çözüm önerinizi sunun.
Bu Anayasa ile yola daha fazla devam edilemez mi?
Alya Ceyda Sarsılmaz 14 Mart 2022 tarihli açıklamasında ”Ama bu anayasa ile daha fazla yola devam edilemez. Anayasa derhal düzenlenmelidir ve biz bunu iktidarımızın ilk 15 gününde derhal gerçekleştireceğiz.” demiştir.
Bu Anayasa ile yola neden daha fazla devam edilemesin? Anayasanın bu kadar önemli ne eksiği var? Anayasada devlet hayatını tehlikeye düşürecek bir konuda ikilem mi vardır, büyük bir hata mı vardır, içinden hiçbir şekilde çıkılamayacak çelişkiler mi vardır? Can Bey’in bu açıklamaları, Anayasanın değiştirilmesi için değiştirilmek istendiğini gözler önüne sermektedir. Görüldüğü gibi buradaki argümanlar yetersizdir. Çünkü Anayasada gerçekten bazı konularda açıklar olsa da ve bizim de eleştirdiğimiz hususlar olsa da, çok acil bir düzeltme gerekli değildir. TCRP bu anayasayla bir yıl iki ay boyunca nasıl devam ettiyse aynı şekilde devam edebilir. Anayasada düzgün bir şekilde değişiklikler yapılması bizi de memnun edecektir. Çünkü insan eseri olan hiçbir şey kusursuz değildir. Bu kusurların düzeltilmesi TCRP için yararlı olacaktır. Ancak burada amaç anayasa değişikliği yapmak veya yeni bir anayasa yazmak olmamalı. Burada amaç anayasal sistemin aksayan yönlerini tespit etmek ve bunları düzeltmeye yönelik kalıcı çözümler getirmek olmalıdır.
Bizce TCRP’de sorun, hükümet sisteminin başkanlık sistemi veya parlamenter sistem olması değildir. Çünkü ortada hükümet sistemi ile ilgili ciddi bir sıkıntı yoktur. Ortadaki sıkıntı kötü siyasetçilerin beceriksizliklerini, Anayasanın üstüne atmasıdır. Yani siyasetçilerin kendi hatalarından veya kendi yapamadıkları işlerden ötürü Anayasayı suçluyor olmalarıdır. Öncelikle düzeltilmesi gereken sorun budur. Çünkü biz başkanlık sistemi de gelse parlamenter sistem daha sağlam bir şekilde oturtulsa da öncelikli sorunun hukuk devleti sorunu olduğunu düşünüyoruz. Bunun yanında ne yazık ki devleti yöneten kişiler pek yetkin değiller. Bu konuda devleti yöneten kişilerin bazı eğitimler almasının yararlı olduğu görüşündeyiz. Bunun dışında başkanlık sisteminin de avantaj ve dezavantajları vardır. Ancak bu başka bir yazının konusudur.
Anayasayı anti-demokrat ve anti-Kemalist kişiler halka zorla mı dayatmıştır?
Sosyal Liberal Parti Sözcüsü Kemal Çelik 18 Mart 2022 tarihli açıklamasında ”Şu Vakte Kadar Yürürlükte Olan Anayasa Anti-Demokrat Ve Anti-Kemalizm’in Zorla Halkımıza Dayatıldığı Bir Anayasa idi.” demiştir.
Kemal Bey’e sormamız gerekir ki bu Anayasanın hangi hükümleri antidemokratiktir, hangi hükümlere anti Kemalisttir? Biz anayasamızda anti demokratik ve hatta anti Kemalist hükümler görememekteyiz. Hatta şunu da belirtelim ki Anayasanın 120. maddesi bazı hükümlerin değiştirilemeyeceğini öngörülmüştür. Bu değiştirilemeyecek hükümler arasında Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlılık da yer almaktaydı. Ancak Kemal Bey’in savunduğu Anayasa değişikliğini hazırlayanlar Anayasada Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlılık hükmünü değiştirilemez hükümlerden çıkarılmasını istemişlerdir. Biz anti Kemalist bir anlayışla Anayasa hazırlamadık. Ancak Kemal Bey’in savunduğu kimseler tam da böyle bir Anayasa değişikliği hazırlamışlardır.
Ayrıca belirtelim ki Anayasanın 2. maddesinin birinci fıkrasında da ”Türkiye Devleti, … Cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, laik ve inkılapçıdır” denmektedir. Anti Kemalist bir Anayasa sizce, Atatürk’ün altı ilkesini korur mu? Anti Kemalist bir Anayasa sizce Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlılığın değiştirilmeyeceğini hükme bağlar mı?
Bu Anayasa 30 Ocak 2021 tarihinde yapılan halk oylaması sonucunda %57 oy ile kabul edilmiş ve yürürlüğe girmiştir. Bugüne kadar bazı ufak değişiklikler dışında bu Anayasanın yerine yeni bir anayasa getirilmemiştir. Bu da demek oluyor ki bir yıl iki aydır halk bu Anayasadan memnundur ve bu Anayasayı değiştirme yolunu seçmemiştir. Şunu da ekleyelim ki vaktiyle bu Anayasanın karşısında duran kişiler devletin her yerinde yapılanmışlardı. Bu kişiler orduda, istihbaratta ve devletin diğer kurumlarında kendi varlıklarını sürdürebilmek için bu Anayasaya karşı durmuşlardı. İşte vaktiyle o kimseler tarafından yani paralel yapılanma tarafından karşı çıkılan bu Anayasa TCRP demokrasisinin mimardır (her ne kadar iyi bir şekilde demokrasi olmasa da, iyi kısımlarının mimarı bu anayasadır). Anayasa anti demokratik bir zihniyete sahip olan kişiler tarafından yazılmadı, aksine antidemokratik görüşlere sahip kişiler bu Anayasanın kabul edilmemesi için ellerinden gelen her şeyi yaptılar ancak başarısız oldular. Bu yüzden anayasayı yazan kişileri anti demokrat olmakla suçlamak çok büyük bir ayıptır.
Vatan haini miyiz?
Kemal Çelik 18 Mart 2022 tarihli açıklamasında ”O Anayasayı Yürürlüğe Koyanlar Ve Onu Destekleyenler Benim Gözümde Vatan Hainidir.” demiştir.
Anayasayı yürürlüğe koyan ve onu destekleyenlerin vatan haini olduğunu iddia etmiştir. Şimdi Kemal Bey’e sormamız gerekir ki ülkenin %57’si mi vatana ihanet mi ediyor? Çünkü bu Anayasayı bir grup insan yürürlüğe koymadı. Bu Anayasayı halkın %57’si yürürlüğe koydu. O halde halkın %57’si mi vatana ihanet etmiştir?
Burada tabii ki bir grup insanın vatan haini olma iddiasını ciddi bir şekilde değerlendirmeyeceğiz. Çünkü bir insanın vatanına bağlılığını sorgulamak bizce kimsenin haddi değildir. Bir siyasi eleştirinin eleştiri sınırlarının aşılmadan yapılması gerekir. Burada vatan haini ilan edilen kimselere yöneltilen bu ithamlar, eleştiriden ziyade hakaret niteliğindedir. Kemal bey ne yazık ki bu ithamlarıyla birlikte Anayasa değişikliğini hazırlayanların amaçlarına yardımcı oluyor.
İrticacı mıyız?
Kemal Çelik 18 Mart 2022 tarihli açıklamasında ”Destekleyenlerin İrticacılardan Farkı Yoktur.” demiştir.
Kemal Bey Anayasayı destekleyenleri irticacılardan farksız olduğunu yani aslında irticacı olduğunu söylüyor. Ancak Kemal Bey TCRP halkına asıl irticayı kimin yaptığını göremiyor. Bu Anayasa vaktiyle irticacılara karşı bir mücadelenin sonucunda kabul edilmişti. O irticacıların amacı darbe yaparak TCRP’nin sadece kendini yönetmesini sağlamak ve bir korku imparatorluğu kurmaktı. Bu anayasa o irticayı tamamen engellemeye, uygulamadaki olumsuz durumlara karşın, başarmıştır. Asıl irticacı bu Anayasayı hazırlayanlar değil, bu anayasa değişiklikleri ile birlikte vakti ile paralel yapılanmanın yapamadığı şeyleri örneğin askeri yargıyı getirmeyi amaçlayan anayasa değişikliği hazırlayınca hazırlayıcılarıdır.
Cumhurbaşkanının yetkilerinin arttırıldığı kabul ediliyor ve savunuluyor
Kemal Çelik 18 Mart 2022 tarihli açıklamasında ”Yeni Anayasaya Gelirsek Cumhurbaşkanının Yetkilerinin Arttırılmasının Sebebi Ülkeyi Bir Düzene Sokmaktır.” demiştir.
Bizim de iddiamızı destekleyecek bir şekilde Kemal Bey, Anayasa değişiklikleri ile Cumhurbaşkanının yetkilerini artırıldığını itiraf etmiştir. Gerçekten de bu değişikliklerle birlikte Cumhurbaşkanının Ağustos değişikliklerinde Başbakana devrilen yetkileri artık tekrar kendisindedir. Eskiden idare Cumhurbaşkanı ve Başbakan arasında ikiye bölünmüştü. Başbakan idarenin geneline hükmederken Cumhurbaşkanı ordu, istihbarat, Merkez Bankası, Diyanet İşleri Başkanlığı ve diğer kuruluşlar aracılığıyla idarenin yine de önemli bir bölümünü kontrol ediyordu. Dolayısıyla idare bölünmüş bir yapıya sahipti. Bu değişikliklerle birlikte idare tekrardan bölünecektir. Bu devletin ayakta kalmasını sağlayan ve her türlü hukuk kuralının yürütülmesini sağlayan yürütme yetkisinin kullanılması ancak idarenin tek bir elden hareket edebilmesi ile mümkündür. Bu son değişikliklerle birlikte Cumhurbaşkanının sahip olduğu yetkiler idarenin bütünlüğünü ortadan kaldıracaktır. Bizi tehlikeli günler bekliyor.
Anayasada Usulsüzlük
Usulsüzlüğün Hikayesi
Eleştirdiğimiz Anayasa Değişikliği Kanunu 17 Mart 2022 tarihinde saat 23.56 sularında TBMM Genel Kurulunda kabul edildi. Bu değişikliğin ne bir gerekçesini bulabildik, ne bu kanun teklifini hazırlayanları bulabildik, ne görüşmeleri bulabildik, ne tartışmaları bulabildik. Yani kısacası biz bu değişikliğe ilişkin sadece bu kanunun 17 Mart 2022 tarihinde saat 23.56 sularında kabul edilmiş olduğunu ve bu kanununun hiçbir gerekçesi olmadığını, mecliste kimsenin konuşmadığını, bu kadar önemli düzenlemeleri içeren bu değişiklikler hakkında kimsenin tartışmadığını biliyoruz.
Biz, yazımız boyunca TBMM Genel Kurulu tarafından kabul edilen 17 Mart 2022 tarihli Anayasa Değişikliği Kanununu eleştirdik. Bunu neden ısrarla vurguluyoruz? Çünkü ortada bir tane kanun yok. Ortada üç tane, birbirinden farklı metin var. Biz bütün eleştirilerimizi birinci metne yani TBMM’nin kabul etmiş olduğu metne göre yaptık. Çünkü Anayasanın eski 119. maddesinin birinci fıkrası uyarınca ”Anayasanın bir veya birden çok parçasının değişmesi, buna ilişkin verilecek bir değişiklik önerisinin Türkiye Büyük Millet Meclisinin üye tamsayısının üçte ikisinin kabulüne … bağlıdır”. Bu metin TBMM tarafından, üye tamsayısının üçte ikisi çoğunluk olan 7’yi geçmiştir. (Anayasaya göre 15 milletvekili olması gerekiyor. Bu yüzden de üçte iki çoğunluk, 10 milletvekili olmalı. Ama Anayasanın 58. maddesini bir yıldır kimse umursamadığından ve adeta yok saydığından üçte iki çoğunluğu, mevcut milletvekili sayısı olan 10 üzerinden değerlendirerek 7 olarak kabul edeceğiz. Yoksa işin içinden çıkamayacağız.)
Dolayısıyla birinci metnin Cumhurbaşkanının önüne gelmesine herhangi bir engel yoktur. Aynı fırkanın ikinci cümlesi uyarınca Cumhurbaşkanı, anayasa değişikliği, meclisin üçte ikisinin oyuyla kabul edilmiş olsa bile bunu halkoylamasına sunabilir. Bunun dışında, üçüncü fıkra uyarınca Anayasa Mahkemesi bu değişikliği, Anayasada çok köklü değişimler yaratacağına ve bu değişimlerin toplum yaşantısı için tehlikeli olacağını düşünerek, gerekçesini açıklayarak bunu üç gün içinde Meclise geri gönderebilir. Görüldüğü gibi, ikinci fıkraya başvurulmamıştır.
Yani diyeceğimiz o ki birinci metin, 119. maddenin birinci fıkrasındaki usule uygun bir şekilde TBMM tarafından kabul edilmiştir. Metinde eleştirdiğimiz bir sürü hata olsa da bu metnin, anayasa değişikliği kanunu olarak kabul edilmesi hukuka uygundur. Bu konuda ortada bir usulsüzlük, bir hukuka aykırılık yoktur. Buraya kadar her şey normal.
18 Mart 2022 akşamı 22.00 sularında TCRP’ye giriş yaptık. Burada, ”sohbet” kanalında, anayasa değişikliklerini çok açık bir şekilde eleştirdik. (Bu eleştirilerimizin amacı, olaylar olup bittikten sonra bir yazıyla eleştirmekten ziyade, olayların gidişatını o anda imkanımız varken değiştirebilmek istememizdi.) Bu eleştirilerimizin ardından bize Cumhurbaşkanı Buğra İnönü (İsmet Bey) özelden yazdı. Bizimle, 23.00 sularında sesli olarak konuşmak istediğini söyledi. Biz de bu konuşma teklifini kabul ettik. Konuşmamız 1 saati aştı. Bu konuşma esnasında değişikliğin 2. maddesini (ağırlaştırılmış müebbet mahkumlarının affedilmeleri durumunda milletvekili olabilecekleri), 4. maddesini (seçim hükümetinin içeriğinin belirtilmemiş olması yani olmayan bir hükümetin ülkeyi seçimlere kadar yönetmesi) ve olmayan 5-6-7. maddelerini ağır bir şekilde eleştirdik. Kendisi de olmayan maddelere ilişkin ”aa bunu nasıl unutmuşlar” dedi ve arkadaşlarına yazacağını söyledi. Her ne olduysa 18 Mart’ı 19 Mart’a bağlayan gece genel kurul kanalında, sunucu yöneticisi ooc tartışma çıktığını ve purge atarken (toplu silme eylemini gerçekleştirirken) anayasayı yanlışlıkla sildiğini açıklıyor. Bunun açıklandığı saat 01.03’dir. Bizim İsmet Beyle sesli konuşmamız gece 12 gibi bitmişti.
Sabah olduğunda ise, sabah saatlerinde Anayasa Mahkemesine ikinci metin olarak adlandırılan bir metin sunuldu. Bu metnin ”dün gece silinen metin” yani birinci metin, yani TBMM tarafından anayasa değişikliği kanunu olarak oylanıp kabul edilen metin olduğu iddia edildi. Ancak bu metin, aşağıdaki bölümde karşılaştırmalı olarak incelediğimiz gibi, birinci metinden farklıdır. İkinci metinde, yukarıda söz ettiğimiz eleştiriler doğrultusunda değişiklikler yapıldığı gözlemlenmektedir. Yani biz söyledikten sonra AYM’ye sunulan kanun metninde üç maddeye yer verildi. Biz söyledikten sonra seçim hükümetinin içeriği belirtildi. Ancak Meclis bunları kabul etmedi. Anayasanın 119. maddesinin birinci fıkrasına göre Anayasayı değiştirme yetkisi TBMM’nin nitelikli çoğunluğuna (üçte iki çoğunluk veya referandumda kabul edilmek şartıyla beşte üç çoğunluk) aittir. Burada ikinci fıkraya başvurulmadığına göre, birinci fırkaya başvurulmuştur. Cumhurbaşkanının veya İsmet Bey’in kendisinin Anayasayı değiştirme yetkisi yoktur. TBMM tarafından kabul edilmemiş hiçbir metin, TBMM tarafından kabul edilmiş gibi sayılamaz. O metin, TBMM tarafından kabul edilmek zorundadır. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Buğra İnönü (İsmet Bey) tali kurucu iktidar yetkisini açık bir şekilde gasp etmiştir.
Anayasa Mahkemesi ikinci metne göre yaptığı oylamada 3-2 oy çoğunluğu ile metnin kabul edilmesinde bir sakınca olmadığına karar verdi. Oysa ki TBMM Genel Kurulunda kabul edilen metin birinci metindi. Yani Anayasa Mahkemesinin oyladığı metin, TBMM’nin kabul ettiği metin değildi. Anayasa Mahkemesinin bu yöndeki kararından sonra ise üçüncü metni keşfettik. Cumhurbaşkanı Buğra İnönü (İsmet Bey), Anayasa metnini resmi gazete kanalına eklerken ikinci metnin bazı maddelerini değiştirmiştir. Özellikle yargı alanına ilişkin olmakla birlikte metni değiştirmiştir. Yani İsmet Bey yeniden tali kurucu iktidar yetkisini gasp etmiştir. Anayasanın kendisine vermemiş olduğu bir yetkiyi kullanmıştır. TBMM’nin sahip olduğu yetkiyi gasp etmiştir. İsmet Bey’in yayınladığı üçüncü metnin, birinci ve ikinci metinle olan farklarını aşağıdaki karşılaştırmalı inceleme bölümünde ayrıntılarıyla inceledik. Ayrıca belirtelim ki biz sohbet kanalında Anayasa değişikliği ile Anayasanın olmayan maddelerinin yürürlükten kaldırıldığını söyledikten sonra, muhtemelen konuşmalarımızı okuyup arka planda anayasayı usulsüzce değiştiriyorlar, resmi gazete kanalında yayınlanan üçüncü metnin 21. maddesinde yer alan ”121, 122 ve 123. maddelerin kaldırılmasına ilişkin” hükmün silindiğini görüyoruz. Yani eleştirilerimiz doğrultusunda bu üç maddenin yürürlükten kaldırılmasına ilişkin hüküm metinden siliniyor.
Biz, görüşlerimizin önemsenmesinden ve Anayasa değişikliğini hazırlayanların bunlardan yararlanmasından son derece mutluluk duyarız. Ancak sorun şu ki TBMM birinci metni kabul etmiştir. Birinci metnin hiçbir kısmının değiştirilmeksizin Anayasa Mahkemesinde oylanması ve bu oylanan metnin hiçbir kısmının değiştirilmeksizin Cumhurbaşkanınca yayınlanması veya halkoyuna sunulması gereklidir. Eğer TBMM yeni bir anayasa değişikliği kanunu kabul etmezse, bunun aksini kimsenin yapması mümkün değildir. Biz, görüşlerimizin hukuka aykırı olarak ve usulsüzce uygulanmasını asla istemiyoruz. Hukuksuzluk, kim yaparsa yapsın, hukuksuzluktur.
Birinci metnin silinmesi operasyonu bizce kesinlikle bilinçlidir. Tartışma mutlaka bilerek çıkmıştır/çıkarılmıştır (eğer tartışma varsa). Bu tartışma olurken ya Sunucu Yöneticisi Enes Bey’in toplu silme eylemini yapması sağlanarak mesajların silinmesi sağlanmıştır ya da işin içinde Sunucu Yöneticisi Enes Bey de vardır. Biz burada kimseyi itham etmiyoruz. Aksine iki olasılığı da göz önüne alarak değerlendirmelerimizi yapıyoruz. Umarız ki birinci metnin silindiği, yönetimin erişebildiği kayıtlarda gözükür. Yoksa ortada usulsüzlüğün çok daha büyük bir operasyon olduğu sonucu ortaya çıkacaktır. Umarız ki sunucunun kendisinde bulunan hiçbir delil ortadan kaldırılmamıştır.
Sonuç olarak, karşılaştırmalar yapıldığında birinci, ikinci ve üçüncü metinlerin birbirinden farklı olduğu görülmektedir. Birinci metnin kim tarafından sildirildiğini henüz bilmesek de bu konuda, yukarıda ayrıntılarıyla açıkladığımız üzere İsmet Bey’in parmağının bu meselede olduğunu biliyoruz. Rol alemi, İsmet Bey ve onun arkasına saklanan gizli işbirlikçilerinin anayasa tarihimizi nasıl kirlettiklerini asla unutmayacaktır.
TCRP Yönetiminin Yapması Gerekenler
Burada, iddialarımızın kanıtlarla tespit edilmesinin ardından TCRP Yönetiminin yapması gereken bazı işler vardır. Bunlar aşağıdaki gibi sıralanmıştır.
1. Anayasa Değişikliği Kanununun Anayasa Mahkemesinde görüşülmesi rolü geçersiz sayılmalıdır. Çünkü Anayasa Mahkemesi bu rolde birinci metni değil, ikinci metni görüşmüştür. Bu rol geçerli sayılmaya devam edilirse Anayasa Mahkemesi, TBMM’nin kabul etmemiş olduğu bir metni görüşmüş ve böylece tali kurucu iktidarı gasp etmiş ve Anayasanın hukuka aykırı bir biçimde değiştirilmesinde rol oynamış olur. Bu rol, metinlerin farklı olmasından ötürü (bir harfin bile farklı olması durumunda dahi, Anayasa Mahkemesinin tali kurucu iktidara katılma yetkisi yoktur) mutlaka geçersiz sayılmalıdır. Ek olarak, Anayasa Mahkemesi üyelerinin önüne ikinci değil, birinci yani asıl metin sunulmuş olsaydı, Anayasa Mahkemesi üyelerinin görüşlerinin aynı kalacağının herhangi bir garantisi yoktur. Bu nedenlerden dolayı bu rol geçersiz sayılmalıdır. Rol geçersiz sayılmayacak ise, rolde Anayasa Mahkemesinin Anayasayı hukuka aykırı bir şekilde değiştirdiği kabul edilmelidir.
2. Anayasa Değişikliği Kanununun Cumhurbaşkanı tarafından yayınlanması rolü geçersiz sayılmalıdır. Çünkü Cumhurbaşkanının yayınladığı metin, TBMM tarafından kabul edilmiş olan asıl metin olan birinci metin değil, üçüncü metindir. Cumhurbaşkanı bu metinde kafasına göre değişiklikler yapmıştır. Bu rol, iki metnin farklı olmasından ötürü iptal edilmelidir. Eğer rol iptal edilmeyecek ise rolde Cumhurbaşkanının, Anayasada kendi keyfine göre, yetkisinin olmamasına rağmen hukuka aykırı bir şekilde değişiklikler yaptığı kabul edilmelidir.
3. Anayasa Değişikliği Kanununun TBMM tarafından kabulü geçersiz sayılabilir ama bu zorunlu değildir. Bu Anayasa Değişikliği Kanununun Meclis tarafından kabul edilmesi geçersiz sayılabilir. Çünkü bu değişiklik, Anayasanın Anayasa olmasını sağlayan 119. maddeyi (anayasanın nasıl değiştirileceğini düzenleyen madde) kaldırmakta, Anayasanın olmayan maddelerini (olmayan 122 ve 123. maddeler) kaldırmaktadır. Dolayısıyla bu maddelerin varlığı ve eleştirilerimizde gösterdiğimiz fahiş hatalar (hakim ve savcıların başkan ve üyelerinin olduğunun söylenmesi, hakim, avukat genel kurullarının olduğunun söylenmesi gibi) yüzünden Anayasa Değişikliği Kanununun TBMM tarafından kabulü bizce geçersiz sayılabilir. Ancak bu, zorunluluk değildir. Önceki iki maddede belirttiğimiz konuların geçersiz sayılması zorunluluktur. Çünkü o maddelerde metinler birbirinden farklıdır ve dünyada hiçbir modern ülkede ve Türkiye tarihinde TBMM’de kabul edilen metnin, Anayasa Mahkemesinde oylanan metnin ve Cumhurbaşkanının yayınladığı metnin farklı olduğu görülmemiştir. Bu yüzden ilk iki maddede belirttiğimiz gibi, ilk iki olay sadece maddi gerçeğe aykırı olduğu için geçersiz sayılmalıdır. Bu olay yani 3. olay ise geçersiz sayılmayabilir de. Çünkü usul şartı tamamlanmış. Artık bu madde yani 3. madde, yönetimin takdirine kalmış.
Olayı örneklendirelim. Ortada elma, armut ve ayva vardır. Meclisin, Anayasanın 119. maddesine göre kabul etmiş olduğu Anayasa Değişikliği Kanununu elmadır. Anayasa Mahkemesinin önüne sunulan metin armuttur. Cumhurbaşkanının yayınladığı metin ise ayvadır. Ama Anayasamıza göre Meclisin kabul ettiği metin yani elma yayınlanmalıdır. Armutla ayva nereden çıktı? Sunucu Yönetimi, alacağı kararda maddi gerçeğe göre karar vermelidir. Yani Sunucu Yönetimi kimseye ayvayı göstererek ”bu elma” diyemez. Çünkü Sunucu Yönetimi kabul etse de etmese de elma elmadır, ayva ayvadır. Olay bu kadar basit. Anayasaya göre Cumhurbaşkanının elmayı yayınlaması lazımdır, ayvayı değil. Maddi gerçeği hiçbir karar değiştiremez.
Bu görüşlerimize karşın olası eleştirileri de yanıtlayalım. Bazıları diyecekler ki ”ya o kadar rol yapıldı, rol ilerledi, bir iki kelime değişmiş, çok mu?”. Evet, çok. Anayasanın 119. maddesine göre anayasanın bir parçasının değişmesi Meclisin kabulüne bağlıdır. Meclis kabul etmeden Anayasanın hiçbir parçası değiştirilemez. Yani Cumhurbaşkanı Anayasanın hiçbir parçasını değiştiremez. Anayasanın bir parçasından ise anlamamız gereken her türlü kelimedir. Bunu hemen örnekle açıklayalım.
Anayasanın eski 92. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir: ”Kurul Kararları, üyelerin önerileri dikkate alınarak Cumhurbaşkanınca alınır.” Görüldüğü gibi, tipik bir anayasa maddesi.
Bu maddenin 8 parçası vardır. Parçalar, bütünü oluşturan şeylerdir. Yani 8 parçadan oluşan bir bütünün eğer 7 parçası varsa o bütün, bütün değildir. Bu maddeden herhangi bir kelimeyi çıkarırsanız, bu kelime hangi kelime olursa olsun, anlam tamamıyla bozulacaktır. Bu örnek maddenin 8 parçasını ayrı ayrı görelim.
1. ”Kararları, üyelerin önerileri dikkate alınarak Cumhurbaşkanınca alınır.” Kimin kararları alınacaktır?
2. ”Kurul, üyelerin önerileri dikkate alınarak Cumhurbaşkanınca alınır.” Kurul nasıl alınacaktır? Kurul, alınacak bir şey midir?
3. ”Kurul Kararları, önerileri dikkate alınarak Cumhurbaşkanınca alınır.” Kurul Kararları, kimin önerileri dikkate alınarak alınacaktır?
4. ”Kurul Kararları, üyelerin dikkate alınarak Cumhurbaşkanınca alınır.” Üyelerin neyi dikkate alınacaktır?
5. ”Kurul Kararları, üyelerin önerileri alınarak Cumhurbaşkanınca alınır.” Burada ise anlam değişmektedir. Artık üyelerin önerileri dikkate alınmayacak, üyelerin önerileri alınacaktır.
6. ”Kurul Kararları, üyelerin önerileri dikkate Cumhurbaşkanınca alınır.” Üyelerin önerileri dikkate ne yapılarak alınacaktır? Dikkate ne olacaktır?
7. ”Kurul Kararları, üyelerin önerileri dikkate alınarak alınır.” Kurul kararları kim tarafından alınacaktır?
8. ”Kurul Kararları, üyelerin önerileri dikkate alınarak Cumhurbaşkanınca.” Cumhurbaşkanınca ne yapılır?
Görüldüğü gibi, Anayasanın en kısa cümlelerinden birinin içindeki herhangi kelimeden birini bile çıkarınca anlam tamamıyla bozuluyor veya değişiyor. Dolayısıyla maddenin parçaları işte bu kelimelerdir. Anayasanın bir kelimesinin dahi değişmesi için, Anayasanın 119. maddesindeki usule uyulmak zorundadır. Bu usule uyulmaksızın Anayasanın tek bir kelimesi dahi değiştirilemez. Değil onlarca cümlesi, tek bir kelimesi bile değiştirilemez.
Bazıları diyecek ki ”o kadar emek vermişler, uğraşmışlar, rol yapmışlar”. Hayır efendim, ne emeği? Bu değişikliği biraz dikkatli bir şekilde okuyan görecektir ki bu değişiklikte emek neredeyse yoktur. Bu değişikliğin metin olarak %90’ı yargıyı düzenliyor. Yargıyı düzenleyen hükümlerin ise %95’inden fazlası 1982 Anayasasındaki yargı kısımlarının aynısıdır, %5’i değiştirdikleri yerlerdir. Yani Anayasa Değişikliği Kanununun en az %90’ı 1982 Anayasasının aynısıdır. Hatta bu değişikliği hazırlayanlar, değiştirdikleri ifadelerin sonrasındaki bırakın cümleleri, kelimeleri bile okumamışlardır. Özellikle yargı bölümünde, bu fahiş hataları teker teker inceledik. Ayrıntılı bilgi için oraya bakabilirsiniz. Şunu da diyelim ki eğer değişikliği kötü hazırlamışlarsa bunun sorumlusu biz mi oluyoruz? Doğru düzgün bir şekilde emek vererek bu değişikliği hazırlasalardı. Hazırlamamışlarsa bunun sonuçlarına katlanmayı kimseye ”rol zevki bozulmasın, rol yapmayı bırakmasınlar” diyerek dayatamazsınız.
Bu kadar açıklamanın yeterli olduğuna inanıyoruz.
Ekleyelim ki buradaki iddialarımızın kanıtlarının tamamının TCRP’de yöneticilerin erişebildiği kanalda (silinen mesajların vs gittiği) olması gereklidir. Eğer bu kanalda bu veriler yoksa, deliller ortadan kaldırılmıştır ve yönetim de bu işin içindedir. Bunun dışında bizim elimizde bazı kanıtlar vardır ancak bunlar, herkesin elinde olduğu kadar olan ve üç metni barındıran kanıtlardır. Ayrıca bizden kimse, böyle bir operasyonu tahmin etmiş olmamızı ve bu yüzden de Anayasa değişikliği kanununun atıldığı genel kurul kanalının ekran fotoğraflarını almış olmamızı beklememelidir. Bu kadar ağır bir usulsüzlüğün yapılacağını biz nereden bilebilirdik? Ben İsmet Bey’i ve arka plandaki arkadaşları bu kadar ağır usulsüzlükleri yapacak insanlar olarak tanımamıştım. Dediğimiz gibi, kanıtlar kayıtlarda (loglarda) vardır.
Ayrıca buradan da belirtelim ki bu konudaki itirazlarımızı 19 Mart 2022 tarihinde 23.58’de Sunucu Yöneticisi Enes Bey’e açıkladık. Muhtemelen herkesin sınav haftası var diye itirazımız 7 gündür bekliyor. Umarız ki bir an önce bu itirazımız sonuçlanır. Umarız ki TCRP Yönetimi, bu Anayasa Darbesine ortak olmaz, rol alemi olarak sahip olduğumuz anayasa tarihimizi kirletenlerden olmaz.
Üç Metnin Karşılaştırmalı İncelemesi
Burada, yukarıda sözü edilen üç metin karşılaştırılacaktır.
Genel kurulda kabul edilen ve resmi Anayasa Değişikliği Kanununu olan metne (yani Anayasa Mahkemesinde görüşülmüş olması gereken ve Cumhurbaşkanınca Resmi Gazetede aynen yayımlanması gereken metne) Birinci Metin,
Anayasa Mahkemesine sunulan değiştirilmiş metne (Birinci metnin yani genel kurulda kabul edilen metnin değiştirilmiş hali olan metne) İkinci Metin,
Cumhurbaşkanının yayınladığı değiştirilmiş metne (Cumhurbaşkanı Buğra İnönü tarafından usulsüzce değiştirilen metne) Üçüncü Metin,
diyeceğiz.
Şunu da belirtelim ki üçüncü metinde 19 Mart’ı 20 Mart’a bağlayan gece yarısında bazı değişiklikler olmuştur. Bu değişikliklerin içeriği değiştirmek için mi yapıldığını yoksa yazıları italik hale getirmek için mi yapıldığını saptayabilmemiz mümkün olmamıştır.
Burada karşılaştırmadığımız her madde, üç metinde de ortaktır.
(Aşağıdaki karşılaştırma üç metnin ortak bir şekilde karşılaştırılmasıyla hazırlanmıştır.)
Sonuç: 4, 5, 6, 7, 8, 9, 13, 14, 21, 27, 30 ve 44. maddeler farklıdır.
4. Madde
Birinci Metin
MADDE 4 – 30/01/2021 tarihli ve 7218 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 81 inci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
(2) Başbakan, Cumhurbaşkanınca, Türkiye Büyük Millet Meclisinde en çok üyeye sahip partinin göstereceği isim olarak atanır. Başbakanın listesinin güvenoyu alamaması durumunda aynı yöntem Türkiye Büyük Millet Meclisinde en çok üyeye sahip ikinci ve üçüncü partilerin sırasıyla gösterecekleri kimselere uygulanır. Bu şekilde de güvenoyu alınamazsa Cumhurbaşkanı, uygun görmesi halinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Seçimlerinin yedi gün içinde yenilenmesine karar verebilir ve seçime kadar görev yapmak üzere seçim hükümeti kurulur.
İkinci Metin
MADDE 4 – 30/01/2021 tarihli ve 7218 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 81 inci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
(2) Başbakan, Cumhurbaşkanınca, Türkiye Büyük Millet Meclisinde en çok üyeye sahip partinin göstereceği isim olarak atanır. Başbakanın listesinin güvenoyu alamaması durumunda aynı yöntem Türkiye Büyük Millet Meclisinde en çok üyeye sahip ikinci ve üçüncü partilerin sırasıyla gösterecekleri kimselere uygulanır. Bu şekilde de güvenoyu alınamazsa Cumhurbaşkanı, uygun görmesi halinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Seçimlerinin yedi gün içinde yenilenmesine karar verebilir ve seçime kadar görev yapmak üzere seçim hükümeti kurulur.
a. Seçim hükümeti, Cumhurbaşkanın, Türkiye Büyük Millet Meclisinde en çok üyeye sahip partinin göstereceği ismi seçim hükümeti kurmakla görevlendirmesi sonucunda kurulur.
b. Cumhurbaşkanının Seçim hükümeti kurma görevini verdiği kişi görevi Cumhurbaşkanına iade edebilir.
c. Seçim hükümeti kurma görevinin Cumhurbaşkanına iadesi halinde Cumhurbaşkanı, seçim hükümeti kurma görevini Türkiye Büyük Millet Meclisinde en çok üyeye sahip ikinci ve üçüncü partilerin gösterecekleri adaylara sırasıyla verir. Bunlarında görevi iadesi halinde Cumhurbaşkanı, bağımsız bir isme seçim hükümeti kurma görevi verir.
d. Seçim hükümetinde görev yapacak Adalet, İçişleri ve Ulaştırma Bakanları bağımsızlardan seçilir.
Üçüncü Metin – İkinci metinle aynı
Görüldüğü gibi metnin TBMM tarafından kabul edilen halinde yalnızca ”seçim hükümeti” ibaresi geçmektedir. İkinci metinde ise, Anayasa değişikliği kanunu üzerinde oynama yapanlar Anayasanın 119. maddesine aykırı olarak bu kanunu düzenlemek suretiyle Anayasa Mahkemesinin önüne sunmuşlar ve Resmi Gazetede bu halini yayınlamışlardır. Anayasanın, değişiklikler öncesindeki 119. maddesine göre Anayasayı değiştirme yetkisi Cumhurbaşkanına veya hazırladıkları değişikliklerde hata yapan, bir şeyleri unutan kişilere ait değildir. Anayasayı değiştirme yetkisi meclisin üçte ikisine veya meclisin beşte üçünün oyu sonucu halka aittir. Cumhurbaşkanına veya değişikliği hazırlayanlara ait değildir. Bu yüzden kanun metninde bu oynamanın yapılarak yayınlanması tamamen hukuksuzdur. Ayrıca bu değişiklik, hoş görülmeyecek bile olsa, bir yazım yanlışı da değil, esasta çok ayrıntılı düzenlemeler içeren bir değişikliktir. Şunu da söylemeliyiz ki Anayasa değişikliği kanununu hazırlayan kişiler eğer ki bu kanunu eksik bir şekilde hazırlamışlarsa, sonuçlarına katlanmak zorundadırlar. Meclis kabul ettikten sonra, meclisin kabul ettiği metne ilave olarak ”ya biz bunu unutmuşuz” diyerek ekleme yapamazlar. Bu eklemeyi yaparlarsa Anayasanın, değişiklikler öncesindeki 119. maddesini alenen çiğnemiş olurlar. Bu kişilerin ”biz bunu unuttuk, ekleyelim tam olsun” diyerekten Anayasayı değiştirme yetkileri yoktur. Kanun teklifiniz genel kurulda kanunlaşmışsa, Meclis bunu Anayasaya uygun bir şekilde kabul etmişse, bunu değiştirebilmenin tek yolu, o maddeleri değiştirmeye yönelik bir anayasa değişikliği kanun teklifi hazırlamak ve bunu meclise sunmaktır. O halde değişikliği eksik bir şekilde yazmayacaktınız, yazarsanız da sonuçlarına katlanacaksınız. Anayasa değişikliği kanununu hazırlayan kişilerin kim olduklarını halen bilmiyoruz. Ancak bu usulsüzlüğe rıza gösteren kişinin TCRP Cumhurbaşkanı Buğra İnönü (İsmet Bey) olduğunu biliyoruz. Çünkü kendisine 18 Mart gecesi yaptığımız konuşmada değişiklik metninde yalnızca ”seçim hükümeti” yazdığını ve bunun, 1982 Anayasasında olduğu gibi açıklanmadığını söyledim. O da bu eksikliğe şaşırdı ve ”onunkilere” söyleyeceğini söyledi. Dolayısıyla Buğra İnönü, mecliste kabul edilen anayasa değişikliği kanunu ile Resmi Gazetede yayımlanan kanunun farklı olduğunu bal gibi biliyor.
5. Madde
Birinci Metinde yok
İkinci Metin
MADDE 5 – 30/01/2021 tarihli ve 7218 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 84 üncü maddesinin ikinci fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.
Üçüncü Metin – İkinci metinle aynı
6. Madde
Birinci Metinde yok
İkinci Metin
MADDE 6 – 30/01/2021 tarihli ve 7218 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 91 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Başbakan” ibaresi “Cumhurbaşkanı” şeklinde değiştirilmiştir.
Üçüncü Metin – İkinci Metinle aynı
7. Madde
Birinci Metinde yok
İkinci Metin
MADDE 7 – 30/01/2021 tarihli ve 7218 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 91 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Başbakanca” ibaresi “Cumhurbaşkanınca” şeklinde değiştirilmiştir.
Üçüncü Metinde aynı
Kayıp 5, 6 ve 7. Maddeler Hakkında
Görüldüğü gibi TBMM Genel Kurulu tarafından kabul edilen değişiklikte 5, 6 ve 7. maddeler yer almamıştır. Bu değişiklikte 4. maddeden sonra 8. madde gelmektedir. Genel kurulda kabul edilen değişiklikte olmayan bir madde Resmi Gazetede nasıl yayınlanabiliyor? Bu maddenin ikinci metne, ardından da üçüncü metne koyulmasının tek nedeni, bizim ”kayıp üç madde nerede?” diye sormamızdır. Bu konuyu yine 18 Mart gecesi Buğra İnönü’ye açtık ve kendisi o maddelerin olduğunu söyledi ve bunların unutulmasına şaşırdı. Bu yüzden, meclisin kabul ettiği birinci metinde bu üç maddenin olmadığını Buğra İnönü çok açık bir şekilde biliyor. Kendisi, bu usulsüzlüğü bilerek Anayasanın değişiklikler öncesindeki 119. maddesini ihlal ederek, ikinci metni Resmi Gazetede yayınlıyor.
Şu anda anayasa değişikliği kanununa resmen Meclisin onaylamadığı maddeler ekleniyor ve buna kimse bir şey demiyor. Burada sorumluluk, Buğra İnönü ve arka plandaki işbirliği yaptığı kimselerdedir. Çünkü Anayasanın değişiklikler öncesindeki 119. maddesi açıkça ihlal ediliyor. Cumhurbaşkanı tarafından, Meclisin kabul etmediği üç tane madde Anayasa Değişikliği Kanununa ekleniyor. Bu tamamen hukuka aykırıdır.
8. Madde
Birinci Metin
MADDE 8 – 30/01/2021 tarihli ve 7218 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 91 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “Başbakan” ibaresi “Cumhurbaşkanı” şeklinde değiştirilmiştir.
İkinci Metin
MADDE 8 – 30/01/2021 tarihli ve 7218 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 91 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “Başbakanca” ibaresi “Cumhurbaşkanınca” şeklinde değiştirilmiştir.
Üçüncü Metin – İkinci Metinle aynı
9. Madde
Birinci Metin
MADDE 9 – 30/01/2021 tarihli ve 7218 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 91 inci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “Başbakan” ibaresi “Cumhurbaşkanı” şeklinde değiştirilmiştir.
İkinci Metin
MADDE 9 – 30/01/2021 tarihli ve 7218 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 91 inci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “Başbakanca” ibaresi “Cumhurbaşkanınca” şeklinde değiştirilmiştir.
Üçüncü Metin – İkinci metinle aynı
Değiştirilen 8 ve 9. Maddeler Hakkında
Görüldüğü gibi 8 ve 9. maddelerde ufak bir takım değişiklikler olmuştur. Bu değişiklikler, 18 Mart gecesi Buğra İnönü ile yaptığımız konuşma sonrasında meydana gelmiştir. Bu konuşmamızda, bu maddedeki değişiklikler sonucu ”Cumhurbaşkanınca” değil, ”Cumhurbaşkanıca” ibaresinin oluştuğunu ve bu yüzden de bu ibarelerin değişmesi gerektiğini söylemiştik. Her nasılsa bu söylediklerimizin ardından maddelerdeki bir sürü hata düzeltilmiyor, bu küçük ve neredeyse ayrıntı olan kısım düzeltiliyor. Biz yanlışların düzeltilmesine asla karşı değiliz. Aksine, bizim açıkladığımız görüşler doğrultusunda düzeltme yapılması bizi onurlandırır. Ancak sorun, bu değişikliklerin yapılması değildir. Sorun, bu değişikliklerin usulsüzce, Anayasanın değişiklikler öncesindeki 119. maddesine aykırı bir şekilde yapılmasıdır. Yani Resmi Gazetede Cumhurbaşkanı, Meclisin kabul etmiş olduğu Anayasa Değişikliği Kanununu değil, kendi elindeki, kanundan farklı olan metni yayınlamak suretiyle, Meclisin nitelikli çoğunluğuna ait olan anayasayı değiştirme yetkisini açıkça gasp etmektedir. Cumhurbaşkanının Anayasayı değiştirmesi, hiçbir koşulda kabul edilemez.
13. Madde
Birinci Metin
MADDE 13 – 30/01/2021 tarihli ve 7218 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 92 nci maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan “Başbakan” ibaresi “Cumhurbaşkanı” şeklinde değiştirilmiştir.
İkinci Metin
MADDE 13 – 30/01/2021 tarihli ve 7218 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 92 nci maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan “Başbakanca” ibaresi “Cumhurbaşkanınca” şeklinde değiştirilmiştir.
Üçüncü Metin – İkinci metinle aynı
Görüldüğü gibi burada da değişiklik yapılmaktadır. Bu konudaki görüşlerimiz için sonraki madde (14. madde) hakkındaki görüşlerimizi okuyunuz.
14. Madde
Birinci Metin
MADDE 14 – 30/01/2021 tarihli ve 7218 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 92 nci maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan “Başbakana” ibaresi “Cumhurbaşkanına” şeklinde değiştirilmiştir.
İkinci Metin
MADDE 14 – 30/01/2021 tarihli ve 7218 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 92 nci maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan “Kurula Başbakanın başkanlık etmesi durumunda alınan öneri kararı Başbakana sunulur ve Kararın alınması, yine onun onayına bağlıdır.” ibaresi “Kurula Cumhurbaşkanının başkanlık etmesi durumunda alınan öneri kararı Cumhurbaşkanına sunulur ve kararın alınması, yine onun onayına bağlıdır.” şeklinde değiştirilmiştir.
Üçüncü Metin – İkinci metinle aynı
Görüldüğü gibi TBMM’nin kabul ettiği metinde ”Başbakana” ibaresinin ”Cumhurbaşkanına” şeklinde değiştirilirken, Resmi Gazetede yayımlanan metinde koca bir cümle değiştirilmektedir.
Belki ”koca bir cümle değiştirilmiyor, değiştirilenler bir iki kelime” diyecek olanlar olacaktır. O yüzden fıkrayı iyice inceleyelim. Ortaya şu sonuç çıkıyor: ”Başbakanın” ibaresi ”Cumhurbaşkanının” şeklinde, ”Başbakana” ibaresi ”Cumhurbaşkanına” şeklinde değiştirilmektedir. Yani farklı bir değişiklik daha yapılmaktadır.
Değişiklikler istediği kadar kısa olsun, istendiği kadar eşanlamlı kelime kullanılsın, hata istendiği kadar küçük olsun, bir virgül bile değişsin, Anayasanın değişiklikler öncesindeki 119. maddesinin birinci fıkrası şunu diyor: ”Anayasanın bir veya birden çok parçasının değişmesi…”
Bu kelimelerin hepsi, ufak da olsa, Anayasanın bir parçasıdır. Anayasa bir bütündür ve parçalarının birleşmesiyle oluşur. Bir bütün, parçaları olmaksızın var olamaz. Bu ibarelerin Anayasanın bir parçası olmadığını savunanlar için önerim şudur: Parçası olmadığını düşündüğünüz kısmı Anayasadan atın. Bakalım o anayasa maddesinin bir anlamı kalıyor mu?
Bunu Anayasanın 92. maddesinin dördüncü fıkrasının ikinci cümlesinde deneyelim. Metnin değişiklik öncesindeki hali aşağıdaki gibidir.
Kurula Başbakanın başkanlık etmesi durumunda alınan öneri kararı Başbakana sunulur ve Kararın alınması, yine onun onayına bağlıdır.
Metnin, ikinci ve üçüncü metindeki 14. madde ile değişmesi sonucu metin, aşağıdaki hali alacaktır.
Kurula Cumhurbaşkanının başkanlık etmesi durumunda alınan öneri kararı Cumhurbaşkanına sunulur ve Kararın alınması, yine onun onayına bağlıdır.
Şimdi, bu ufak düzenlemelerin göz ardı edilebileceğini söyleyenlere bu ibarelerin Anayasanın bir parçası olup olmadıklarını uygulamalı olarak gösterelim. Göz ardı edilemeyecek bu ibareleri metinden çıkaralım.
Kurula başkanlık etmesi durumunda alınan öneri kararı sunulur ve Kararın alınması, yine onun onayına bağlıdır.
Kurula kimin başkanlık etmesi durumunda? Karar kime sunulur? Kararın alınması kimin onayına bağlıdır? Bütün bu sorulara cevap veremiyorsak, bu sözcükler, ufak da olsa, Anayasanın birer parçasıdır.
Dolayısıyla Anayasanın parçalarında yapılan en ufak değişiklikler bile Anayasanın değişiklikler öncesindeki 119. maddesi uyarınca ihmal edilemez, hepsi o maddenin hükümlerine tabidir.
21. Madde
Birinci Metin
MADDE 21- 30/01/2021 tarihli ve 7218 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın; 102., 103., 104., 105., 106., 107., 108., 109., 110., 111., 112., 113., 114., 115., 116., 117. 118., 119., 120., 121., 122. ve 123. Maddeleri yürütlükten kaldırılmıştır.
İkinci Metin – Birinci Metinle aynı
Üçüncü Metin
MADDE 21- 30/01/2021 tarihli ve 7218 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın; 102., 103., 104., 105., 106., 107., 108., 109., 110., 111., 112., 113., 114., 115., 116., 117. 118., 119., 120. (121., 122. ve 123. ibaresi madde metninden çıkarılmıştır) Maddeleri yürütlükten kaldırılmıştır.
Görüldüğü gibi birinci metinde yürürlükten kaldırılan 121, 122 ve 123. maddeler, Resmi Gazetede Cumhurbaşkanının yayınlaması ile birlikte yürürlükten kaldırılmıyor. Meclis, bu maddelerin yürürlükten kaldırılmasını istiyor ama Cumhurbaşkanı, hiçbir yetkisi olmamasına rağmen bu maddelerin yürürlükten kaldırılmasını engelliyor ve kendi başına anayasa değişikliği yapmış oluyor.
Bu usulsüzlüğü bir kenara bırakalım, Mecliste kabul edilen kanun üzerinde bu değişikliğin yapılmasının sebebi, bir iki gün boyunca ısrarla ”yürürlükte olmayan 122 ve 123. maddeler yürürlükten kaldırılıyor” dememiz. Bu konuda defalarca uyarı yaptıktan sonra bu ibareler ve sanıyoruz ki tesadüf eseri 121. madde, yürürlükten kaldırılan maddeler listesinden çıkarılmıştır. Biz düşüncelerimize göre değişiklik yapılmasından memnuniyet duyarız. Ancak bizim düşüncelerimiz dahi, hiçbir düşünce ile yola çıkılarak, Anayasanın değişiklikler öncesindeki 119. maddesi ihlal edilemez. Hiç kimse kendisine ait olmayan anayasayı değiştirme gücünü kullanamaz.
Ama Anayasa değişikliği kanununu tırpan bu kişiler, genel bir gözlem yapmamış, yalnızca bizim o anda bulunmuş olduğumuz eleştirilere göre hareket ederek bu eleştirilerimiz doğrultusunda hareketlerini ayarlamışlardır. Yani bu kişiler Anayasayı, belki de Anayasa yapan 119. maddesini (iki madde üstünü) görmemişlerdir.
27. Madde
Birinci Metin
Madde 107 – Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, hür demokratik düzen ve nitelikleri Anayasada belirtilen Cumhuriyet aleyhine işlenen ve doğrudan doğruya Devletin iç ve dış güvenliğini ilgilendiren suçlara bakmakla görevli Devlet Güvenlik Mahkemeleri kurulur.
Ancak, sıkıyönetim ve savaş haline ilişkin hükümler saklıdır.
Devlet Güvenlik Mahkemesinde bir Başkan, iki asıl ve bir yedek üye ile Cumhuriyet başsavcısı ve yeteri kadar Cumhuriyet savcısı bulunur.
Başkan, iki asıl ve bir yedek üye ile Cumhuriyet başsavcısı, birinci sınıfa ayrılmış yargıç ve Cumhuriyet savcıları arasından; Cumhuriyet savcıları ise, diğer Cumhuriyet savcıları arasından Yargıçlar ve Savcılar Yüksek Kurulunca özel kanunda gösterilen usule göre 4 yıl için atanırlar, süresi bitenler yeniden atanabilirler.
Devlet Güvenlik Mahkemeleri kararlarının temyiz mercii Yargıtay’dır.
Devlet Güvenlik Mahkemelerinin işleyişi, görev ve yetkileri ve yargılama usulleri ile ilgili diğer hükümler, kanunda gösterilir.
İkinci Metin – Birinci Metinle aynı
Üçüncü Metin
Madde 107 – Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, hür demokratik düzen ve nitelikleri Anayasada belirtilen Cumhuriyet aleyhine işlenen ve doğrudan doğruya Devletin iç ve dış güvenliğini ilgilendiren suçlara bakmakla görevli Devlet Güvenlik Mahkemeleri kurulur.
Ancak, sıkıyönetim ve savaş haline ilişkin hükümler saklıdır.
Devlet Güvenlik Mahkemesinde bir Başkan, iki asıl ve bir yedek üye ile Cumhuriyet başsavcısı ve yeteri kadar Cumhuriyet savcısı bulunur.
Başkan, iki asıl ve bir yedek üye ile Cumhuriyet başsavcısı, birinci sınıfa ayrılmış yargıç ve Cumhuriyet savcıları arasından; Cumhuriyet savcıları ise, diğer Cumhuriyet savcıları arasından Yargıçlar ve Savcılar Yüksek Kurulunca özel kanunda gösterilen usule göre 2 ay için atanırlar, süresi bitenler yeniden atanabilirler.
Devlet Güvenlik Mahkemeleri kararlarının temyiz mercii Yargıtay’dır.
Devlet Güvenlik Mahkemelerinin işleyişi, görev ve yetkileri ve yargılama usulleri ile ilgili diğer hükümler, kanunda gösterilir.
Görüldüğü gibi Meclisin kabul ettiği metinde ”4 yıl” olan ibare ”2 ay” şeklinde değiştirilmiştir. 4 yılın, rol alemi için beklenmesi imkansız bir süre olduğu söylenecektir. Ben de böyle düşünüyorum. Ancak bu süreyi kısaltacak makam ”bu süre çok uzun ya” diyecek Cumhurbaşkanı veya ”biz burayı da unutmuşuz” diyecek anayasa değişikliği hazırlayıcıları değildir. Bu süreyi kısaltacak makam, Anayasanın değişiklikler öncesindeki 119. maddesine göre bu konuda yetkilendirilmiş olan TBMM’dir. TBMM’nin bu konuda bir kararı olmadıkça Cumhurbaşkanı da Anayasa değişikliğini hazırlayanlar da ”unutmuşuz ya, bir şey olmaz” diyerek, Anayasanın tek bir harfini dahi değiştirmeye yetkileri yoktur.
30. Madde
Birinci Metin
MADDE 110 – Anayasa Mahkemesi beş üyeden kurulur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi; AYM Başkanı’nın sunacağı üç aday içinden yapacağı gizli oylamayla seçer. Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılacak bu seçimde, her boş üyelik için ilk oylamada üye tam sayısının üçte iki ve ikinci oylamada üye tam sayısının salt çoğunluğu aranır. İkinci oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa, bu oylamada en çok oy alan iki aday için üçüncü oylama yapılır; üçüncü oylamada en fazla oy alan aday üye seçilmiş olur.
Cumhurbaşkanı; üç üyeyi Hakim ve Savcıları kendi başkan ve üyeleri arasından her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden; en az ikisi hukukçu olmak üzere üç üyeyi Yükseköğretim Kurulunun kendi üyesi olmayan yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan öğretim üyeleri arasından göstereceği üçer aday içinden; dört üyeyi üst kademe yöneticileri, serbest avukatlar, birinci sınıf hâkim ve savcılar ile en az yedi gün raportörlük yapmış Anayasa Mahkemesi raportörleri arasından seçer.
Hakim, avukat genel kurulları ile Yükseköğretim Kurulundan Anayasa Mahkemesi üyeliğine aday göstermek için yapılacak seçimlerde, her boş üyelik için, en fazla oy alan iki kişi aday gösterilmiş sayılır. Baro başkanlarının serbest avukatlar arasından gösterecekleri iki aday için yapılacak seçimde en fazla oy alan iki kişi aday gösterilmiş sayılır.
Anayasa Mahkemesine üye seçilebilmek için, otuzbeş yaşın doldurulmuş olması kaydıyla; yükseköğretim kurumları öğretim üyelerinin profesör veya doçent unvanını kazanmış, avukatların en az on yıl fiilen avukatlık yapmış, üst kademe yöneticilerinin yükseköğrenim görmüş ve en az on yıl kamu hizmetinde fiilen çalışmış, birinci sınıf yargıç ve savcıların adaylık dahil en az on yıl çalışmış olması şarttır.
Anayasa Mahkemesi üyeleri arasından gizli oyla ve üye tam sayısının salt çoğunluğu ile iki ay için bir Başkan ve iki başkanvekili seçilir. Süresi bitenler yeniden seçilebilirler.
Anayasa Mahkemesi üyeleri aslî görevleri dışında resmi veya özel hiçbir görev alamazlar.
İkinci Metin – Birinci metinle aynı
Üçüncü Metin
MADDE 110 – Anayasa Mahkemesi beş üyeden kurulur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi; AYM Başkanı’nın sunacağı üç aday içinden yapacağı gizli oylamayla seçer. Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılacak bu seçimde, her boş üyelik için ilk oylamada üye tam sayısının üçte iki ve ikinci oylamada üye tam sayısının salt çoğunluğu aranır. İkinci oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa, bu oylamada en çok oy alan iki aday için üçüncü oylama yapılır; üçüncü oylamada en fazla oy alan aday üye seçilmiş olur.
Cumhurbaşkanı; Hakimler ve savcılar arasından Anayasa Mahkemesi Üyesi olabilme şartlarını taşıyan iki Anayasa Mahkemesi üyesini bizzat seçer.
(Madde metninden çıkarılan iki fıkra aşağıda, parantez içinde verilmiştir.)
(Cumhurbaşkanı; üç üyeyi Hakim ve Savcıları kendi başkan ve üyeleri arasından her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden; en az ikisi hukukçu olmak üzere üç üyeyi Yükseköğretim Kurulunun kendi üyesi olmayan yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan öğretim üyeleri arasından göstereceği üçer aday içinden; dört üyeyi üst kademe yöneticileri, serbest avukatlar, birinci sınıf hâkim ve savcılar ile en az yedi gün raportörlük yapmış Anayasa Mahkemesi raportörleri arasından seçer.
Hakim, avukat genel kurulları ile Yükseköğretim Kurulundan Anayasa Mahkemesi üyeliğine aday göstermek için yapılacak seçimlerde, her boş üyelik için, en fazla oy alan iki kişi aday gösterilmiş sayılır. Baro başkanlarının serbest avukatlar arasından gösterecekleri iki aday için yapılacak seçimde en fazla oy alan iki kişi aday gösterilmiş sayılır.)
Anayasa Mahkemesine üye seçilebilmek için, otuzbeş yaşın doldurulmuş olması kaydıyla; yükseköğretim kurumları öğretim üyelerinin profesör veya doçent unvanını kazanmış, avukatların en az on yıl fiilen avukatlık yapmış, üst kademe yöneticilerinin yükseköğrenim görmüş ve en az on yıl kamu hizmetinde fiilen çalışmış, birinci sınıf yargıç ve savcıların adaylık dahil en az on yıl çalışmış olması şarttır.
Anayasa Mahkemesi üyeleri arasından gizli oyla ve üye tam sayısının salt çoğunluğu ile iki ay için bir Başkan ve iki başkanvekili seçilir. Süresi bitenler yeniden seçilebilirler.
Anayasa Mahkemesi üyeleri aslî görevleri dışında resmi veya özel hiçbir görev alamazlar.
Eleştirimiz
Görüldüğü gibi birinci metinde yer alan iki önemli fıkra, Cumhurbaşkanı tarafından kaldırılmaktadır. Anayasanın değişiklikler öncesindeki 119. maddesine göre Anayasa değişikliği yapan TBMM’nin üçte iki çoğunluğunun kararını, Cumhurbaşkanı Buğra İnönü değiştiriyor. Meclisin kabul ettiği fıkraları, Cumhurbaşkanı yok sayıyor. Bir de bunun üstüne yeni bir fıkra ekleniyor. Bu değişiklikler sonucunda Anayasa Mahkemesinin üye yapısı ve üyelerin seçimi baştan sona değişmektedir. Diğer değişiklikler de önemli etkilere sahipken (özellikle seçim hükümetine ilişkin sonradan eklenen fıkra), bu değişiklik, Mecliste, Anayasa Mahkemesine ilişkin olarak kabul edilen hükümleri baştan sona değiştirmektedir. Bu değişiklik tamamıyla hukuksuzdur. Anayasanın nasıl değiştirileceği, Anayasanın değişiklikler öncesindeki 119. maddesinde yazmaktadır. Bu maddeden kaynaklanan bir yetki kullanılmadıkça Anayasanın virgülü dahi değiştirilemez.
Bu fıkraların kaldırılma nedeni de bizim eleştirilerimiz ve metinde ”Hakim, avukat genel kurulları” gibi değişik ifadelere rastladığımızı söylememizdir. Bu rezalet iki fıkra yürürlükten kaldırılıp yerine bambaşka bir fıkra getiriliyor. Şimdi yeni fıkrayı görelim:
”Cumhurbaşkanı; Hakimler ve savcılar arasından Anayasa Mahkemesi Üyesi olabilme şartlarını taşıyan iki Anayasa Mahkemesi üyesini bizzat seçer.”
Bu madde aslında şöyle olmalıydı:
”Cumhurbaşkanı; Hakimler ve savcılar arasından Anayasa Mahkemesi Üyesi olabilme şartlarını taşıyan iki kişiyi Anayasa Mahkemesi üyesi olarak bizzat seçer.”
Ya da aşağıdaki gibi olmalıydı:
”Cumhurbaşkanı; Hakimler ve savcılar arasından Anayasa Mahkemesi Üyesi olabilme şartlarını taşıyan iki kişiyi Anayasa Mahkemesi üyeliğine bizzat seçer.”
Bu fıkra, bu şekillerde düzenlenmeliydi. Cumhurbaşkanının Anayasa Mahkemesi Üyesi olabilme şartlarını taşıyan iki Anayasa Mahkemesi üyesini seçmesi ne anlama gelmektedir? Anayasa Mahkemesi üyeleri zaten Anayasa Mahkemesi üyesi olabilme şartlarını taşımaktadır. Anayasa Mahkemesi üyesi olabilme şartlarını taşımayan Anayasa Mahkemesi üyeleri de mi olacaktır?
Şunu da belirtmeliyiz ki Cumhurbaşkanının hakimler ve savcılar arasından Anayasa Mahkemesi Üyesi olabilme şartlarını taşıyan iki Anayasa Mahkemesi üyesini seçmesi mümkün değildir. Çünkü Anayasa Mahkemesi üyeleri, seçilmelerinden itibaren hakim veya savcı değildirler, Anayasa Mahkemesi üyesidirler. Hem hakimlik veya savcılık hem de Anayasa Mahkemesi üyeliği yapan kişilere ben hiç rastlamadım.
Bu maddeden Cumhurbaşkanının böyle bir seçim yapacağı anlaşılmaktadır. Ancak Cumhurbaşkanının ne tür bir amaçla bu üyeleri seçeceği anlaşılamamaktadır. Cumhurbaşkanı bu üyeleri seçince ne olacaktır? Bu hükmün bir sonuç doğurması gerekir. Ancak bu hüküm sonuç doğurmamaktadır. Cumhurbaşkanı bu üyeleri seçiyor, sonra ne oluyor? Hiçbir şey olmuyor.
Eğer bu değişiklik önerdiğimiz formüle uygun bir şekilde yapılsaydı ortada hiçbir sorun kalmayacaktı (madde metninde yapılan resmen usulsüzlüktür, biz esas bakımından değerlendiriyoruz). Cumhurbaşkanı hakimler ve savcılar arasından, Anayasa Mahkemesi üyesi olabilme şartlarını taşıyan iki kişiyi Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçebilecekti. Ancak bu değişiklikte bu üyelerin ”neye seçildiği” belli değildir.
Bu belirsizlik yüzünden de dar yorum yapmamız gerekir. Cumhurbaşkanı olmayan kişiler arasından iki üye seçecektir (Hakim ve savcılar arasında Anayasa Mahkemesi üyesi olabilme şartlarını taşıyan Anayasa Mahkemesi üyeleri yoktur çünkü Anayasa Mahkemesi üyeleri, bu görevlerine başladıklarından bu yana hakim veya savcı değildirler). Cumhurbaşkanı olmayan kişiler arasından bu iki üyeyi nasıl seçecektir? Bunu, Anayasa değişikliği kanununu değiştiren Cumhurbaşkanına sormamız lazım.
Ayrıca, Anayasanın niye neredeyse her yerinde ”yargıç” sözcüğü kullanılmış da burada ”hakim” sözcüğü kullanılmış. Türkçeleştirme savunucusu arkadaşlarımız, her maddede ”yargıç” kelimesine gösterdikleri hassasiyeti keşke değişikliğin içeriğini hazırlarken metne gösterselerdi de ne onların kalbini bu şekilde kırsaydım ne de saatlerimi bu değişikliklere harcasaydım.
44. Madde
Birinci Metin
MADDE 44 – Bu kanun yayımı tairihinde yürürlüğe girer.
İkinci Metin – Birinci metinle aynı
Üçüncü Metin
MADDE 44 – Bu kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Görüldüğü gibi birinci ve ikinci metindeki ”tairihinde” ibaresi ”tarihinde” şeklinde değiştirilmiştir. Yazım yanlışının düzeltilmesi de Anayasanın bir parçasının değiştirilmesi demektir. Bu konuda Cumhurbaşkanının Anayasa değişikliği kanunundaki yazım yanlışını düzeltmesi mümkün değildir. Bu konuda yetkili olan makam TBMM’dir. Ancak TBMM yeni bir anayasa değişikliği kanunu kabul ederek bu yazım yanlışını düzeltebilir. Onun dışında kimse bu yazım yanlışını düzeltemez. ”Ama böyle mi kalacak” diyecek olursanız, o ne sizin ne de benim sorunum. O tamamen bu değişikliği hazırlayanların ve değişikliğin son maddesine bakma zahmetinde bulunmayan milletvekillerinin sorunu. Hata yapmayacaklardı. Yapıyorlarsa sonuçlarına katlanacaklar.
Bağımsız Değişiklikler (m.1-4)
Milletvekili Sayısının Azalması (m.1)
Anayasa Değişikliği Kanununun 1. maddesi, Anayasanın 58. maddesinde bir değişiklik öngörmektedir. Bu değişiklik aşağıdaki gibidir.

Anayasanın 58. maddesinin değişiklik öncesindeki hali aşağıdaki gibidir.

Değişiklik sonucunda madde aşağıdaki gibi olacaktır.
”MADDE 58 – Türkiye Büyük Millet Meclisinin Kuruluşu
Türkiye Büyük Millet Meclisi genel oyla seçilen on milletvekilinden kurulur.”
Anayasa Değişikliği Kanununun 1. maddesi uyarınca milletvekili sayısı on beşten ona düşürülmüştür. Yani eskiden 15 milletvekili varken artık 10 milletvekili olacaktır.
Görüşümüz
Bizce bu değişiklikte bir sakınca yoktur. Milletvekili sayıları bazı ülkelerde (örneğin Fransa) kanunla bile belirlenebilmektedir. Bunun nedeni de milletvekili sayısının, doğrudan doğruya, meclisin yasama yetkisini etkilememesidir.
Milletvekili sayısının azalması, Meclisin halkın temsilcilerinden oluşan yapısına zarar getireceği söylenebilir. Ki gerçek hayatta bir ülkede milletvekili sayısının şu anda konuştuğumuz sayılarda olması oldukça tehlikelidir. Ancak burada ne yüzlerce milletvekili adayı ne de onları seçecek milyonlarca insan bulunmaktadır. Bu yüzden de milletvekili sayısının düşürülmesi normal karşılanmalıdır.
TCRP Meclisinin en verimli çalıştığı dönem olan birinci dönemde (Ocak-Şubat 2020) bile aktiflik zar zor sağlanabiliyordu. Hatta bu dönemde, yarıyıl tatilinin bitmesiyle birlikte, milletvekillerinin önemli bir kısmının aktif olamadığını görmüştük.
Meclisin aktifliği nasıl arttırılır?
TCRP’de ne yazık ki, diğer rol alemindeki ülkeler gibi, Meclis aktif bir şekilde çalışamamaktadır. Aktifliği sağlamanın yolu ise milletvekili sayısının değişmesinden değil, çalışacak milletvekillerinin seçilmesinden geçmektedir. Yani yasama sürecine katılan, vasıflı ve ilgili milletvekilleri mecliste olmadığı sürece milletvekili sayısı istediği kadar değişsin, meclisin etkililiğinde bir değişme yaşanmayacaktır.
Asıl Sorun
Bu değişikliğe ilişkin söylemek isteriz ki, asıl sorun bu değişikliğin kendisi değil, bu değişikliğin öncesindeki süreçtir. Bilindiği gibi, Anayasanın bu maddesi 1 yıl 2 aya yakın bir süredir yürürlükte. Peki bu madde kaç ay boyunca uygulandı? TCRP’de seçimlerde bir vakitler 15 milletvekili seçilirdi. Ne oldu da Anayasanın bu hükmü aylarca neredeyse yok sayıldı? Neden bu hükmün uygulanması ısrarla ihmal edildi?
TCRP’de Anayasanın elbette ki sorunları var. Ancak bu sorunlardan çok daha fazlası, bu Anayasayı uygulamakla görevli kişilerde. TCRP halkının bazı gerçekleri bir an önce kabul etmesi ve Anayasayı değil, kendisini yönetenleri suçlaması gerekiyor.
Ağırlaştırılmış Müebbet Mahkumlarının Cumhurbaşkanı Seçilebilmesi (m.2)
Anayasa Değişikliği Kanununun 2. maddesi, Anayasanın 59. maddesinin ikinci fıkrasında bir değişiklik öngörmektedir. Bu değişiklik aşağıdaki gibidir.

Anayasanın 59. maddesinin değişiklik öncesindeki hali aşağıdaki gibidir.

Değişiklik sonucunda madde aşağıdaki gibi olacaktır:
”MADDE 59 – Milletvekili Seçilme Yeterliliği
1. On sekiz yaşını dolduran her Türk milletvekili seçilebilir.
2. (Mülga ikinci fıkra: 17/03/2022-2md.)
3. Hakimler ve savcılar, yüksek yargı organları mensupları, kamu kurum ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri ve Silahlı Kuvvetler mensupları, görevlerinden çekilmedikçe, aday olamazlar ve milletvekili seçilemezler.”
Yani ikinci fıkra yürürlükten kaldırılacaktır. Yürürlükten kaldırılan ikinci fıkrayı bir görelim:

Yürürlükten kaldırılan fıkra bir takım kimselerin milletvekili seçilmesini engellemektedir (unutmayalım ki Cumhurbaşkanı olabilmek için milletvekili olma şartı yeterli). Milletvekili olması engellenen kişiler ise aşağıdaki gibidir.
- Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alanlar
- Vatana ihanet ve benzeri suçlardan hüküm giyenler
- Yasayla belirlenen kimseler
Bu kişiler affa uğramış bile olsalar milletvekili seçilemezler.
Bu üç ayrı başlığı teker teker inceleyelim.
1. Ağırlaştırılmış Müebbet Hapis Cezası
TCK’nın 47. maddesine göre ”ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası hükümlünün hayatı boyunca devam eder, kanun ve Cumhurbaşkanınca çıkarılan yönetmelikte belirtilen sıkı güvenlik rejimine göre çektirilir”.
Müebbet hapis cezası da TCK’nın 46. maddesine göre ”hükümlünün hayatı boyunca devam eder”.
Müebbet hapis cezası ile ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası arasındaki fark, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasında, ömür boyu çektirilen bu hapis cezasına ek olarak ”kanun ve Cumhurbaşkanınca çıkarılan yönetmelikte belirtilen sıkı güvenlik rejiminin” var olmasıdır.
TCK’da düzenlenen en ağır ceza, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıdır. Aşağıda sayıldığı üzere, bazı suçların nitelikli hallerinde uygulanmaktadır.
1. TCK m.76 (Soykırım)
2. TCK m.77 (İnsanlığa karşı suçlar)
3. TCK m.82 (Nitelikli kasten öldürme)
4. TCK m.95/4 (İşkence suçu sonucu öldürme)
5. TCK m.102/5 (Cinsel saldırı suçu sonucu öldürme)
6. TCK m.103/6 (Çocukların cinsel istismarı suçu sonucu öldürme)
7. TCK m.302/1 (Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak)
8. TCK m.303/2 (Düşmanla işbirliği yapmak) – Nitelikli
9. TCK m.307/2 ve 307/5 (Askeri tesisleri tahrip ve düşman askeri hareketleri yararına anlaşma) – Nitelikli
10. TCK m.309 (Anayasayı ihlal)
11. TCK m.310 (Cumhurbaşkanına suikast)
12. TCK m.311 (Yasama organına karşı suç)
13. TCK m.312 (Hükümete karşı suç)
14. TCK m.313/2 – 313/3 (Hükümete karşı silahlı isyanı idare etme)
15. TCK m.328/2 (Siyasal veya askeri casusluk) – Nitelikli
16. TCK m.330/2 (Gizli kalması gereken belgeleri açıklama) – Nitelikli
17. TCK m.335/2 (Yasaklanan bilgilerin casusluk maksadıyla temini) – Nitelikli
18. TCK m.337/2 (Yasaklanan bilgileri siyasal veya askeri casusluk maksadıyla açıklama) – Nitelikli
19. TCK m.340 (Yabancı devlet başkanına karşı suç) – Nitelikli
Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlar, TCK’da yukarıdaki gibi sıralanmıştır. Bu 19 suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirmektedir. Bu suçların içeriklerini burada ayrıntılarıyla açıklayarak bu değişikliğin ne denli tehlikeli sonuçlara yol açabileceğini göstermek isterdik. Ama bunu yaparsak eleştirilerimiz inanılmaz derecede uzayacaktı. Bu yüzden, bu suçlar hakkında ayrıntılı bilgi almak isteyenler, mevzuat.gov.tr adresinden TCK’yı bularak, bu madde ve fıkraları teker teker okuyarak bulabilirler.
Görüşümüz
Bu değişiklik sonucu, yabancı devlete casusluk etmiş kişiler milletvekili olarak seçilebilecektir. Hükümete karşı silahlı isyanı idare eden isyancılar, cinsel saldırı sonucu bir çocuğu öldüren katiller, soykırım suçu işleyerek insanları katledenler bu değişiklik sonucunda milletvekili seçilebilecektir.
Üstelik bu kişiler affa uğramış dahi olsalar yani bu suçlardan hüküm giymeleri Cumhurbaşkanının kararıyla son bulmuş olunca, mahkeme tarafından beraat edilmeseler bile, milletvekili seçilebilecektir.
Demokrasilerde halkın her kesiminin yönetime katılması esastır. Ancak bu tür ağır suçları işlemiş kimselerin milletvekili seçilebilmesine rıza göstermenin, bizce, demokrasi ile bir ilgisi yoktur. Toplumun bir takım kesimlerinden insanların milletvekili seçilmesi yasaklanmış olsaydı ve bu yasak kaldırılsaydı, bunu doğal olarak, demokrasi ile bağdaştırabilirdik. Ancak burada şu soru sorulmalıdır: Bu tür çok ağır suçları işleyen kimselerin milletvekili seçilmesinin, demokrasimize ne gibi bir olumlu etkisi olacaktır?
Sorunun cevabı sizlerin takdirine kalmış. Yabancı devlete casusluk yapan kimselerin milletvekili seçilmesi bizce, demokratiklik düzeyimizi arttırmayacaktır. Bunun yanı sıra, bu değişiklik, bir sürü ağır suçlunun önünü açtığından gerek demokrasi için gerek de devlet için oldukça tehlikelidir.
2. Vatana İhanet ve Benzeri Suçlar
Anayasadaki bu tanım, bir nebze muğlak olduğu için eleştirilebilir. Bu eleştiriye katılıyoruz. Ancak söylememiz gerekir ki tarihte ”vatana ihanet” kapsamında sayılan birtakım suçlar vardır. Bizde eskiden 1921 tarihli Hıyanet-i Vataniye Kanunu vardı. Bu suç orada tanımlanıyordu ama o kanun 12 Nisan 1991 tarih ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu yürürlüğe koyulurken yürürlükten kaldırılmıştır.
Bunun dışında tarihsel olarak şu suçların ”vatana ihanet suçu” kapsamında kabul edildiğini söyleyebiliriz:
1. TCK DÖRDÜNCÜ BÖLÜM : Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar (TCK m.302-308)
2. TCK BEŞİNCİ BÖLÜM : Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (TCK m.309-316)
3. TCK ALTINCI BÖLÜM : Milli Savunmaya Karşı Suçlar (TCK m.317-325)
4. TCK YEDİNCİ BÖLÜM : Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk (TCK m.326-339)
3. Yasayla Belirlenen Suçlar
Anayasadaki bu tanım da muğlaktır. Ancak bu tanımın ”vatana ihanet benzeri suçlar” şeklinde değerlendirilmesi yararlı olacaktır. Yine de bu tanımın yürürlükten kaldırılması bizce, muğlaklığın son bulması adına doğru olmuş.
Son Eleştiri
Kemal Çakıroğlu’nun dediği gibi, bir katil bulun ve onu Cumhurbaşkanı yapalım.
Oy Devrinin Kalkması (m.3)
Anayasa Değişikliği Kanununun 3. maddesi, Anayasanın 70. maddesinin üçüncü fıkrasında bir değişiklik öngörmektedir. Bu değişiklik aşağıdaki gibidir.

Anayasanın 70. maddesinin değişiklik öncesindeki hali aşağıdaki gibidir.

Değişiklik sonucunda madde aşağıdaki gibi olacaktır:
”MADDE 70 – Toplantı ve Karar Yeter Sayısı
1. Türkiye Büyük Millet Meclisi, yapacağı seçimler de olmak üzere bütün işlerinde üye tamsayısının en az yarısı ile toplanır.
2. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Anayasada başka bir hüküm yoksa toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile karar verir; ancak karar yeter sayısı hiçbir şekilde üye tam sayısının üçte birinin bir fazlasından az olamaz.
3. (Mülga üçüncü fıkra: 17/03/2022-4md.)”
Yani üçüncü fıkra yürürlükten kaldırılacaktır. Yürürlükten kaldırılan üçüncü fıkrayı bir görelim:

Bu fıkrayı Anayasaya ekledik çünkü milletvekillerinin aktifliği konusunda çıkan sıkıntılardan deneyimimiz vardı. Bu pasiflik sorununu önleyebilmek adına milletvekillerinin, katılamayacakları oturumlarda kendileri adına oy kullanacak bir milletvekiline oy verme yetkisini devredebileceklerini öngördük. Ayrıca bunu ”bir vekil en fazla iki oy kullanabilir” diyerek sınırladık. Kendi oyu ve kendisine yetki devri yapan vekilin oyunu kullanabilecek. Bu uygulama Fransa’da da vardır.
Bu kuralın uygulamasına şu güne dek, hatırladığımız kadarıyla, tanık olmadık. Ancak bu devir rol içinde yapılmıyor olsa da rol dışında, oturuma katılamayacak milletvekili oyuncu, kendi karakterini başkasına devredip onun kendisi adına işlem yapabilmesi adına yani karakterini NPC yönetebilmesi adına ona yetki veriyor. Dolayısıyla bu fıkraya fiilen gerek kalmamıştır.
Bu yüzden de bu fıkranın kaldırılmasını, sadece NPC politikası yüzünden, eleştirmiyoruz. Bunun dışında fıkranın eski haline, milletvekillerinin oy verme yetkisini devretmesinin, halkın kendisine vermiş olduğu yetkiyi bir diğer vekile devretmesinin demokrasi ile bağdaşmadığı savunulabilir. Ancak bu tür bir durumda bir milletvekilinin meclisin çoğunluğu kadar karar alabilmesini önlemek adına, kendi oyu dahil iki oy kullanabileceği sınırı getirilmiştir. Yine de bir milletvekilinin başka bir milletvekilinin oyunu, onun isteğiyle dahi olsa, kullanabilmesi demokrasi bağlamında eleştirilebilir.
Hükümet kurulamazsa ne olacak? (m.4)
Anayasa Değişikliği Kanununun 4. maddesi, Anayasanın 81. maddesinin ikinci fıkrasında bir değişiklik öngörmektedir. Bu değişiklik aşağıdaki gibidir.

Anayasanın 81. maddesinin değişiklik öncesindeki hali aşağıdaki gibidir.

Değişiklik sonucunda madde aşağıdaki gibi olacaktır:
”MADDE 81 – Bakanlar Kurulunun Kuruluşu
1. Bakanlar Kurulu, Başbakan ve bakanlardan kurulur.
2. Başbakan, Cumhurbaşkanınca, Türkiye Büyük Millet Meclisinde en çok üyeye sahip partinin göstereceği isim olarak atanır. Başbakanın listesinin güvenoyu alamaması durumunda aynı yöntem Türkiye Büyük Millet Meclisinde en çok üyeye sahip ikinci ve üçüncü partilerin sırasıyla gösterecekleri kimselere uygulanır. Bu şekilde de güvenoyu alınamazsa Cumhurbaşkanı, uygun görmesi halinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Seçimlerinin yedi gün içinde yenilenmesine karar verebilir ve seçime kadar görev yapmak üzere seçim hükümeti kurulur.
3. Bakanlar; Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri veya milletvekili seçilme yeterliğine sahip olanlar arasından Başbakanca seçilir ve Cumhurbaşkanınca atanır; gerektiğinde Başbakanın önerisi üzerine Cumhurbaşkanınca görevlerine son verilir.
4. Bakanlar Kurulu üyelerinden milletvekili olmayanlar; milletvekili gibi Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde ant içerler.”
Değişiklikle birlikte kaldırılan usul şu şekildedir:
”Bu şekilde de güvenoyu alınamazsa partiler Başbakan adaylarıyla birlikte listelerini çıkarabilir ve başka adaylar ile listelerini destekleyebilir. Bu oylamada basit çoğunluk aranır, oyların çoğunu alan aday ve listesi Bakanlar Kurulunu oluşturur.”
İkinci fıkra, hükümetin yani bakanlar kurulunun kuruluş usulünü düzenlemektedir. İlgili fıkrada belirtilen yönteme uyularak hükümet üç kez kurulmaya çalışılır (eğer ki önceki adımlar başarılı olmadıysa). Hükümetin kurulamaması halinde Almanya’da olan usule benzer bir şekilde, partiler Başbakan adayları çıkaracaklar veya diğer Başbakan adayları ile listelerini destekleyeceklerdir. Burada ise tek bir liste için güven oylaması yapılmayacaktır. Partilerin Başbakan adayları ve listeleri yarışacak ve basit çoğunluğu sağlayan aday ve listesi kazanacaktır (burada listeden kasıt bakanlar kurulunun listesi).
Ek olarak bu seçimde salt çoğunluk aranmayacak, basit çoğunluk aranacaktır. Yani 15 milletvekilinin bulunduğu bir mecliste bu son yöntem uygulandığında, A adayı 4 oy, B adayı 3 oy, C adayı 3 oy, Ç adayı 2 oy aldığı ve 3 kişi oy kullanmadığı zaman A adayı kazanacaktır. A adayının kazanması için milletvekillerinin salt çoğunluğu olan 8 oya ihtiyacı yoktur. A adayı 4 oy ile kazanabilecektir.
Burada halkın iradesinin tam anlamıyla yansıtılamadığı eleştirisi yöneltilebilir. Ancak bu hükmün koyulmasındaki amaç, Almanya’daki amaçla aynıdır. Yani ülkenin hükümetsiz kalmasının önüne geçmektir. Ülkenin hükümetsiz kalması takdir edilmeli ki özellikle Türkiye’yi konu edinen bir RP için tehlikelidir. Hele de bu RP’nin TCRP gibi kendine özgü dinamikleri olduğunu hatırlarsak, hükümetin varlığı son derece önemlidir.
Bu usulün demokrasiye aykırı olduğu eleştirisine şöyle bir cevap vermemiz de doğru olacaktır. Halk bu hükmün Anayasada yer almasını zaten kabul etmiştir. Halk, bunu kabul ederek, hükümetin kurulmasının bu şekilde olmasını istemiştir. Burada aslında demokrasiye aykırı bir şeyin de olmadığı görüşündeyiz. Çünkü bunu neticede halk istemiştir. 30 Ocak 2021 halkoylamasında halk bu Anayasanın kabul edilmesini, bu hükümlerin yürürlüğe girmesini istemiş ve 1 yıl 2 aydır Anayasada bazı değişiklikler dışında bu hükmün değiştirilmesini istememiştir. Bunu da, halkın bu hükmü değiştirmeye yetkili organlara bu hükmü değiştirmek isteyen kişileri seçmediğinden anlıyoruz.
Sonuç olarak, halkın kabul ettiği bir usulü halkın kendisini kendisinin yönetmesi ilkesine aykırı geldiğini söylemek bir çelişki olacaktır. Kuramsal boyutunu bir kenara bırakırsak, bu usulün hükümet krizlerinin önüne geçmesi için ve eninde sonunda bir hükümetin görevini yapması için getirildiğini belirtelim.
Değişiklikle birlikte getirilen yeni usul şu şekildedir:
”Bu şekilde de güvenoyu alınamazsa Cumhurbaşkanı, uygun görmesi halinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Seçimlerinin yedi gün içinde yenilenmesine karar verebilir ve seçime kadar görev yapmak üzere seçim hükümeti kurulur.”
Bu değişiklikle, yukarıda anlattığımız usul yürürlükten kaldırılmıştır. Hükümetin üç kez kurulamamasının ardından, Anayasanın uzun süre boyunca benimsemiş olduğu Alman usulü terk edilmiş ve yeni bir usul kabul edilmiştir. Şimdi, bu yeni usulü inceleyelim.
Üç kez hükümetin kurulamamasının ardından ”Cumhurbaşkanı, uygun görmesi halinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Seçimlerinin yedi gün içinde yenilenmesine karar verebilir …”
Cumhurbaşkanı burada Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin yedi gün içinde yenilenmesine karar verebilme yetkisine sahip olacaktır. Yani Cumhurbaşkanının bu konuda açık bir takdir yetkisi vardır. Cumhurbaşkanı yedi gün içinde Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin yenilenmesini istemezse, bu yetkisini kullanmayabilecektir. Yani Cumhurbaşkanı bu yetkisini kullanmak zorunda değildir. Bu Anayasa değişikliğini yapanlara şunu sormak gerekir ki eğer ki Cumhurbaşkanı seçimleri yenilemek istemezse hükümet nasıl kurulacaktır?
Cevabını verelim: Bildiğimiz anlamda, hükümet kurulamayacaktır. Çünkü üç kez hükümetin kurulamamasının ardından hükümetin kurulmasına ilişkin getirilen bu usul, Cumhurbaşkanının seçimleri yenilemesi kararı almaması dışındaki durumu düzenlememiştir. Dolayısıyla, hükümet kurulamayacaktır.
Ancak ülke yine de hükümetsiz kalmıyor. Çünkü yine bu değişikliğe göre ”… seçime kadar görev yapmak üzere seçim hükümeti kurulur”.
Cumhurbaşkanı seçimi yenileme kararı almazsa ne olacak? Yukarıda gördüğümüz gibi Cumhurbaşkanının bu yetkisini kullanması Cumhurbaşkanının takdirine bağlıdır. Çünkü madde metninde ”karar verir” değil, ”karar verebilir” demektedir. Cumhurbaşkanı bu konuda karar verebiliyorsa, vermeyebilir de. Cumhurbaşkanı, bu yetkisini kullanmak zorunda değildir.
Cumhurbaşkanı seçimi yenileme kararı almazsa seçim hükümeti kurulacak. Ancak sorun şu ki seçim hükümeti nasıl kurulacak? Bu değişikliği yazanlar seçim hükümetinin kurulacağını söylüyorlar ancak seçim hükümetinin nasıl kurulacağını, kimlerden oluşacağını ve yetkilerini söylemiyorlar. İçeriği belirlenmemiş yani resmen olmayan bir hükümet nasıl kurulacaktır?
Anayasa değişikliğini yapanların 1982 Anayasasının 114 üncü maddesinde düzenlenmiş olan seçim hükümetinden esinlenmiş olabileceklerini düşünüyoruz. Madde metni aşağıdaki gibidir.

Görüldüğü üzere Anayasa değişiklikleri yapanların ”seçim hükümeti” olarak adlandırdıkları geçici hükümet rejimi, bu maddede ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Anayasa değişikliğini yapanlar seçim hükümeti diye bir kavram oluşturmuşlar ancak bu kavramın içeriğine ilişkin bir düzenleme yapmamışlardır. Bu demek oluyor ki üç kez hükümetin kurulamaması durumunda Cumhurbaşkanı seçimleri yenileme kararı verirse ülkede olmayan bir hükümet, bilinmedik bir yolla, bilinmedik bir süre içinde kurulacaktır. Cumhurbaşkanı seçimleri yenileme kararı vermek istemezse diğer seçimlere kadar ülke, olmayan bir hükümet tarafından yönetilecektir.
Anayasa değişikliğini yapanlar, bu değişikliği öyle dikkatsiz hazırlamışlar ki seçim hükümetinin kimlerden ve nasıl kurulacağını düzenlememişler. Hatta Cumhurbaşkanına hükümetin kurulmasına yönelik, seçimlerin yenilenmesine karar verme (aynı zamanda vermeme) gibi geniş bir takdir yetkisi vermişler ve Cumhurbaşkanının bu geniş takdir yetkisini kullanırken karar vermemesi durumunda ise neler olacağını belirlememişler.
Aslında belirlemişler, Cumhurbaşkanı bu konuda karar almayı istemezse ülkeyi ”olmayan bir seçim hükümeti”, diğer seçimlere kadar yönetecektir. Seçim hükümeti sadece kavram olarak var, içeriğine ilişkin hiçbir düzenleme yok. Olmayan şeyin kavramı nasıl olsun? Olamayacak olan bir şey nasıl olabilsin? Bu hükümet kurulmuş olsa bile, ayrıca bir düzenleme olmadığı için, Cumhurbaşkanının bu konuda karar almayı istememesi durumunda diğer seçimlere kadar ülkeyi bu hükümet yönetecektir. Bu, Cumhurbaşkanının, hükümetin kurulamaması durumunda devlet yönetimine yapacağı bir darbe değil de nedir?
Dolayısıyla bu değişiklik son derece tehlikelidir. Anayasa değişikliklerini yapan kişiler bu derece açık düzenlemeleri unutuyorsa TCRP’nin vay haline.
Olmayan Değişiklikler (m.5-7)
Evet, yanlış duymadınız. Görünce ben de çok şaşırdım. Başlangıçta 44 madde olarak gözüken Anayasa Değişikliği Kanunu aslında 41 madde. Yani 5, 6 ve 7. maddeler kayıp.
Anayasa Değişikliği Kanununun 4 ve 8. maddeleri ve bunların arasında olması gereken ama olmayan maddeler aşağıdaki gibidir.

Görüldüğü gibi olması gereken 5, 6 ve 7. maddeler ortada yok. Bizim bildiğimiz kadarıyla 4’ten sonra 8 gelmiyor. 4’ten sonra 5, 5’ten sonra 6, 6’dan sonra 7, 7’den sonra 8 geliyor. Nerede bu üç madde?
İçerik anlamında zaten çok fazla yanlış ve tehlikeli uygulama olan ve Anayasanın 28 maddesini etkileyen ve ona 2 yeni madde ekleyen, yargıyı baştan sona yeniden düzenleyen ve neredeyse Anayasanın çeyreğini doğrudan doğruya etkileyen bu değişiklik kanununu hazırlayanlardan bu konuda çok bir şey beklememek gerekmektedir. Çünkü bu kişiler anayasa değişikliği yapmaya ayıracakları özeni, sayı saymak için bile gösteremiyorlar.
Sayı saymaya özen göstermeyenlerden, Anayasa değişikliğine özen göstermelerini beklemek bir çelişki olacaktır. Bu yüzden kendilerinden değil Anayasa değişikliği kanunu hazırlamayı, sayı saymayı bile beklemek sadece saflık olacaktır.
Yazının bu kısmını günler önce yazmıştık. Şimdi ise bu maddelerin, Anayasa değişikliğini hazırlayanların sayı saymayı bilmediklerinden değil, resmen hazırladıkları maddeleri metne eklemeyi unuttuklarından kaynaklandığını fark ediyoruz. Sonra da usulsüz bir şekilde, TBMM kabul etmeksizin kanuna, hukuka aykırı bir şekilde bu 3 maddeyi eklemeye çalıştılar. Yazık ki ne yazık.
Cumhurbaşkanının Yetkileri (m.8-20)
Karşı İmza Kuralına Tabi Yetkiler Hakkında (Ay. m.78/1)
Bu değişikliklerle birlikte Ağustos 2021’de Başbakana devredilen yetkilerin önemli kısmının Cumhurbaşkanına geri verileceği öngörülmektedir. Verilen yetkileri aşağıda teker teker inceleyeceğiz. Ama hepsinden önce Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasındaki yetki sorununu incelemeliyiz.
Öncelikle, biz bu konuyu burada özet olarak vereceğiz. Cumhurbaşkanının tarihi konumu, Başbakanlığın ortaya çıkışı ve bunlar arasındaki yetki dağılımının tarihsel incelemesi için 1980-RP yazımızın 4.2 sayılı bölümünün ”4 – Cumhurbaşkanı etkisizleştirilmelidir.” kısmına bakınız.
Bu başlıktaki anlatımımızın konuyu basitleştirmek amacıyla olabildiğince özetlenmiş olduğunu unutmayınız. Ayrıntılı bilgiyi ilgili yazımızdan veya bu alanda yazılmış makale ve kitaplardan edinebilirsiniz.
Tarihçe
Devletin yasama, yürütme ve yargı olmak üzere üç tane organı vardır. Yasama organını Meclis oluşturmaktadır (bazı ülkelerde Meclisin yanında Senato da vardır). Yürütme organını Cumhurbaşkanı oluşturmaktadır (bazı ülkelerde Bakanlar Kurulu da vardır). Yargı organını mahkemeler oluşturmaktadır.
Yürütme organının yapısını belirleyen sistemleri hükümet sistemleri diyoruz. Hükümet sistemleri parlamenter sistem ve başkanlık sistemi olarak ikiye ayrılır (üçüncü bir sistem olarak yarı başkanlık sistemi ve bu tanımlara uymayan farklı sistemler de mevcuttur). Bu iki sistemin arasındaki en önemli fark şudur: Parlamenter sistemde yürütme organında Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu olmak üzere birbirinden ayrı iki tane yapı vardır. Başkanlık sisteminde yürütme organında Cumhurbaşkanı (Başkan, Devlet Başkanı) adında tek bir yapı vardır. Dolayısıyla parlamenter sistemde iki ayrı yapı söz konusuyken başkanlık sisteminde tek bir yapı vardır.
Bu iki sistemi birbirinden ayıran diğer bir önemli fark da şudur: Başkanlık sisteminde yürütme organını Başkan oluşturuyor ve Başkanı halk seçiyor. Dolayısıyla başkanlık sistemlerinde Cumhurbaşkanı, gücünü doğrudan doğruya halktan alıyor. Parlamenter sistemde ise yürütme organını Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu birlikte oluşturuyor. Bu sistemde ise Cumhurbaşkanını halk değil, Meclis seçiyor. Aynı şekilde Bakanlar Kurulunu da Meclis seçiyor. Başkanlık sistemlerinde yürütme organının içinde yetki uyuşmazlığının olması imkansızdır çünkü ortada sadece Başkan vardır. Parlamenter sistemlerde ise yürütme organında iki ayrı yapı olduğundan bazı yetki uyuşmazlıkları ortaya çıkabilir.
İşte parlamenter sistemde ortaya çıkabilecek yetki uyuşmazlıklarını önleyebilmek adına ”karşı imza kuralı” diye bir kural geliştirildi. Bu kurala göre yürütme organının bütün işlemlerini Cumhurbaşkanı imzalayacak. Ama işlemleri Bakanlar Kurulu yapacak. Yani, kararı Bakanlar Kurulu alacak ve Cumhurbaşkanı bu kararı imzalayacak. Cumhurbaşkanı bu kararı, karşı imza kuralına göre imzalamak zorundadır. İmzalamazsa yürütme organı ikiye bölünür ve hukuk kuralları bir kenara itilerek güç mücadelesi başlar.
Cumhurbaşkanı kendi başına da karar alamaz. Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulunun yaptığı her işlemi imzalamak zorundadır. Bu işlemleri Cumhurbaşkanı beğenmeyebilir ancak yine de imzalamak zorundadır. Çünkü karşı imza kuralı, Cumhurbaşkanının o işlemi doğru bulup bulmamasını beklemiyor. Bu kural, Cumhurbaşkanına sadece ”sen bu kararı gördün, bu karar bakanlar kurulunun kararıysa bunu imzala” diyor. Yani Cumhurbaşkanının bu kararları imzalamadaki tek özelliği, kararın bakanlar kurulunca alınıp alınmadığına bakmak. Cumhurbaşkanı bu kararı beğense de beğenmese de imzalamak zorundadır.
Sözlerimizi şöyle açıklığa kavuşturalım: Başkanlık sisteminde yürütme organı adına karar alma yetkisi nasıl ki Cumhurbaşkanına ait, parlamenter sistemde yürütme organı adına karar alma yetkisi de aynı şekilde Bakanlar Kuruluna aittir. O halde haklı olarak soracaksınız: Cumhurbaşkanı madem yetkisiz, o vakit Cumhurbaşkanı niye var?
Aslında bunun mantıklı bir açıklaması yok. Yani yetkili bir makamın, yetkisiz bir makamın imzasına ihtiyaç duymasının mantıklı bir açıklaması yok. Ama tarihi bir açıklaması var. Eskiden insanlar demokrasilerle yönetilmiyordu. Yani bakanlar kurulu veya halkın seçtiği cumhurbaşkanları eskiden yoktu. Eskiden, sözünü geçiren krallar vardı. İşte devletler uzun bir süre krallar tarafından yönetildi. Bir yerden sonra insanlar kralların yönetimlerini istememeye başladı. İnsanlar, krallara isyan etmeye başladı.
Bunun sonucunda krallar bazı tavizler vermek zorunda kaldı. Ardından yavaşça meclis gibi bazı kurullar oluştu. Bir yerden sonra halkın krala olan bağlılığı yavaş yavaş azaldı. İnsanlar, kendilerini daha iyi temsil ettiklerine inanan bu kurullara güvenmeye başladı. En sonunda bu kurulların üyelerini de, gücü kralın elinden alan halk kullanmaya başladı.
Ancak kurul (Meclis) devletin tüm işlerini tek başına göremezlerdi. Bu yüzden özellikle yürütme işlerini halletmek için ”Bakanlar Kurulu” adlı bir yapı kurdular. Bakanlar Kurulu, bu kurula yani Meclise karşı sorumlu olacaktı. Meclis istediği zaman Bakanlar Kurulunu görevden alabilecek, istediği zaman başka bir Bakanlar Kurulunu göreve getirebilecekti. Bakanlar Kurulu da Meclis ona görev verdiği için, devletin yürütme işlerini halledecekti.
İşte en önemli noktaya geldik. Burada yasama yetkisi Meclise, yürütme yetkisi Bakanlar Kuruluna devredildi. Ancak güçsüzleşen ”kral” hala gönderilmedi. Bugün Birleşik Krallık gibi bazı ülkelerde kral hala var. Ancak bu kral, karşı imza kuralına uymakla yükümlü. Yani kral, Bakanlar Kurulunun yaptığı işlemlere karışamıyor. Onları ne olursa olsun imzalamak zorunda. İşte bizde de kralın yerinde ”padişah” vardı. Ancak bizde saltanat kaldırıldıktan sonra ”devlet başkanlığı” makamı boşaldı. Bu makamın dolması için de ”Cumhurbaşkanlığı” kuruldu. Yani aslında Cumhurbaşkanı (parlamenter sistemler için geçerli), Avrupa’daki kralların bizdeki versiyonu.
Soracaksınız, madem parlamenter sistemdeyiz, neden yetkisiz bir Cumhurbaşkanı var? Bunun mantıksal bir açıklaması yok. Milletler, tarihin hiçbir döneminde ”devlet başkanlığı” makamından vazgeçememiştir. İyi veya kötü, yetkili veya yetkisiz, güçlü veya sembolik, bir şekilde ”bizim de devlet başkanımız olsun” demişlerdir. Bunun kökeni de yukarıda gördüğümüz gibi, krallıklara dayanıyor. Binlerce yıllık insanlık tarihine dayanıyor.
İşte, parlamenter sistemlerdeki Cumhurbaşkanının varlık sebebi, milletlerin sembolik de olsa devlet başkanlığı makamından vazgeçemiyor oluşu. Zaman içinde bugünün cumhurbaşkanları (eski dönemin kralları) meclisler ile yetkileri için mücadele vermişler ve bu mücadeleyi meclisler kazanmıştır. Çünkü insanlar babadan oğula geçen bir krallık sisteminden ziyade, kendilerinin seçtiği kişilerin onları daha iyi yöneteceğine inanıyordu. Meclis de bu zaferin ardından yürütme yetkisini kullanmak için Bakanlar Kurulunu kurmuştur.
Özet olarak, parlamenter sistemlerde Cumhurbaşkanı adeta süstür. Yürütme yetkisi tamamıyla Bakanlar Kuruluna aittir.
TCRP’de Karşı İmza Kuralının Tarihi
TCRP’de uzun bir süredir karşı imza kuralı ile ilgili sıkıntılar yaşanıyordu. Bu sıkıntıların ne zamandan beri yaşanmaya başladığını açıkçası bilmiyoruz. Çünkü biz TCRP’den yasaklandığımız zaman (Şubat 2020) başkanlık sistemi vardı. Ancak Nisan 2020’de anayasaya benzeyen bir metnin yürürlüğe girmesi ile parlamenter sistem gelmiştir. Bizim Çağrı Yücel ile geldiğimiz dönemde (Ocak 2021) parlamenter sistemden önemli oranda kopuk bir sistemle baş başaydık. Cumhurbaşkanının ordu ve istihbarat üzerinde, parlamenter sistemde yer alan bir Cumhurbaşkanının sahip olmaması gereken yetkileri vardı. Bunun da nedeni tahmin ettiğimiz kadarıyla Kayra Bürküt’ün Cumhurbaşkanı olması ve kendisi ile ordu ve istihbarat ile ilgili Ekim 2020 değişikliği kapsamında önemli anayasal hükümler getirmesiydi (kendisinden önceki cumhurbaşkanlarının da orduyla olan ilişkileri de son derece önemli). Bundan dolayı da Cumhurbaşkanı, ordu ve istihbaratın devlet içinde özelleşmiş bir konumu oldu. Kayra Bürküt seçimlerde %25 oy alarak 3. olunca ve Cumhurbaşkanı Baran Yalçın’a kaybedince işler değişti. Kayra Bürküt ile anlaşan ordu ve istihbarat yeni cumhurbaşkanıyla anlaşamaz oldu. Bu mücadele esnasında Cumhurbaşkanı ve biz (Anayasa Mahkemesi), ordu ile istihbaratın bu ayrıcalıklı konumunu elimizden geldiğince yok etmeye çalıştık. Baran Yalçın’ın Cumhurbaşkanlığından ayrılması sonucunda ortaya çıkan siyasi boşlukta mevcut Anayasamızı hazırladık. Bu durumu düzeltmek konusunda elbette ki bize sorumluluk düşüyordu ancak bundan 1 yıl 2 ay önceki ortamın havasında bizim bu dediklerimizi savunabilecek bir kişi bile olduğunu, biz hatırlamıyoruz. O dönemde herkesin kafasında ”Cumhurbaşkanı ordu ve istihbarat konusunda yetkilidir” algısı vardı. Bu algıyı kırmaya gücümüz, diğer bazı algıları kırmaya yetmediği gibi yetmedi. Anayasanın mevcut hali bile (özellikle dönem sınırları), ordu ve istihbarata tanınan ayrıcalıklı konumu sona erdirdiği için o dönem devletin her yerine sızmış paralel yapılanma tarafından çok büyük bir rahatsızlıkla karşılandı. Paralel yapılanmanın ordu ve istihbarattaki işbirlikçileri aracılığıyla bu Anayasanın referandumda reddedilmesi amaçlandı. Ancak bunu başaramadılar. Anayasa, referandumdan %57 oy ile başarıyla çıktı ve böylece kabul edilerek yürürlüğe girdi. Bu Anayasada yer alan hükümler paralel yapılanmayı olağan şartlarda yok etmeye elverişliydi. Ancak dönemin sunucu yöneticileri Mustafa Yazgülü, Taha Bey, Paralel Müsteşar, Osman Başbuğ, Oğuz Bey (Murat Alparslan) yüzünden paralel yapılanmanın devlet içerisindeki yapılanması devam etti. Anayasa, uygulanmadığı sürece, doğal olarak bunu önleyemez. Ancak ne zaman ki paralel yapılanmaya karşı sessiz kalan sunucu yöneticileri görevden alındı, ne zaman ki Oğuz Bey görevden alındı, işte o zaman paralel yapılanmanın önemli çoğunluğu bir anda devletin kademelerinden toz oldu. Artık TCRP’de bildiğimiz anlamıyla bir paralel yapılanma yoktur. Ancak başka tür yapılanmalar vardır. Örneğin bu anayasa değişikliğini hazırlayanların yapılanması da devlet için son derece tehlikeli bir yapılanmalıdır. Bunların ayrıntılarına burada daha fazla girmeyi yersiz buluyoruz.
TCRP’nin bu siyasi tarihi düşünüldüğünde ne yazık ki çoğu zaman hukuk kuralları değil, insanlar egemen olmuştur. Hukuk kuralları çok uzun bir süre boyunca bir kenara atılmış ve adeta orada unutulmuştur. Karşı imza kuralının TCRP’de uzun süre boyunca işlememesinin bizce en önemli nedeni, parlamenter sistemin bilinmiyor oluşudur. Çünkü buradaki birçok kişi parlamenter sistemin tam olarak ne olduğunu görmedi. İkinci en önemli neden ise paralel yapılanmanın devlete sürekli hakim olma aracı ararken Başbakanı elde edemeyince Cumhurbaşkanını elde etme çabasıydı. Üçüncü en önemli neden ise ordu ve istihbaratta yapılanmış kimselerin ”ben başbakana hesap vermem, cumhurbaşkanına veririm” gibisinden takındıkları egoist ve nahoş tavırdı. Yani onların kibirleri, var olan kurallardan ”fiilen” üstündü. İşte bu nedenlerden ötürü Cumhurbaşkanının ordu ve istihbarat üzerinde, normal bir parlamenter sistemde sahip olmaması gereken yetkilere sahip olması durumu söz konusuydu. Bunun dışındaki diğer sıkıntıların kaynağı ise gerçek hayattaki uygulamaydı. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer döneminde dönemin hükümetinin aldığı bir sürü karar hukuksuz bir şekilde geri gönderiliyordu. Normalde Cumhurbaşkanının hükümetin kararnamelerini geri gönderme gibi bir yetkisi yoktu ama Cumhurbaşkanı bu yetkisini kullanıyordu. İşte, TCRP’deki darbe sevdalısı olan kitle 28 Şubat belgeselleri izleyip ardından da Ahmet Necdet Sezer’i izleyince, hükümetin bir yetkisi olmadığını sanıyordu. Oysa ki ülkeyi çekip çeviren hükümettir. En azından parlamenter sistemde öyle.
TCRP’de bu açıkladığımız nedenlerden ötürü karşı imza kuralı uzun süre kabul görmedi. Hatta bu kuralın kabul görmesi çok uzun zaman aldı. TCRP’de karşı imza kuralı sorunundan çok daha önce ve çok daha köklü bir şekilde ”idarenin yürütmeyi dinlememesi” sorunu vardı. Bu sorun, paralel yapılanmanın devlet içerisinden temizlenmesi ile birlikte büyük ölçüde temizlenmiştir. Bu sorundan kastımız, ordu ve istihbaratın vaktiyle yürütme organını dinlememesiydi. Yani bırakın ”yetki neden başbakanda değil” sorusunu, vaktiyle ordu ve istihbarat cumhurbaşkanına bağlı olmasına rağmen cumhurbaşkanının emrini dinlemiyordu. Şu anda bizi karşı imza kuralı sorununu düzeltememekten suçlayanlar hangi dünyada yaşıyor? Bu Anayasa 1 yıl 2 ay önceki genel kabule göre, bazı değişiklikler yapılarak yazılmış bir anayasa. Yasaklı olduğumuz bir sunucuda, her an yasaklanma riski ile karşı karşıya olarak ve sunucu yönetiminin engelleri ile paralel yapılanmanın saldırıları sonucu iyi veya kötü çıkardığımız bu metne ”şükür” denmeli. Tabi ki metin eleştirilecek ki metnimizin kusursuz olduğunu düşünseydik onun nasıl değiştirileceğini, onun 119. maddesinde açıklamazdık. Ancak burada eleştiriler dönemin koşullarına göre yapılmalı. Yani ”niye o dönem getirmediniz” demek bir işe yaramayacaktır. Ama ”şimdi getirelim” demek önemli yararlar sağlayacaktır.
Anayasadaki Durum
Şimdi de TCRP Anayasasının öngördüğü karşı imza kuralı düzenlemesini inceleyelim. Anayasanın 78. maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki gibidir.
”Cumhurbaşkanının, Anayasa ve diğer yasalarda Başbakan ve ilgili bakanın imzalarına gerek olmaksızın tek başına yapabileceği belirtilen işlemleri dışındaki bütün kararları, Başbakan ve ilgili bakanlarca imzalanır; bu kararlardan Başbakan ve ilgili bakan sorumludur.”
Şimdi maddedeki genel kuralı ve istisnai kuralı belirleyelim. Maddedeki genel kural yani kaide aşağıdaki gibidir.
”Cumhurbaşkanının … bütün kararları, Başbakan ve ilgili bakanlarca imzalanır; bu kararlardan Başbakan ve ilgili bakan sorumludur.”
Burada Cumhurbaşkanının bütün kararlarının Başbakan ve ilgili bakanlarca imzalanacağı belirtilmektedir. Peki Cumhurbaşkanı kendi karar alabilecek midir? Hemen sonrasında, bu kararlardan Başbakan ve ilgili bakanın sorumlu olduğu belirtiliyor. Hukukta yetki, sorumluluktan doğar. Eğer hukuk kuralları sizi bir konuda sorumlu kılmışsa, siz o konuda yetkilisinizdir. Burada da sorumlu kılınan kişi Başbakan ve ilgili bakan olduğu için, kararı alma yetkisi Başbakan ve ilgili bakana aittir. Cumhurbaşkanına burada herhangi bir sorumluluk verilmemiştir. Hatta Cumhurbaşkanı, sorumluluğun Başbakan ve ilgili bakana verilmesiyle birlikte sorumluluktan kurtulmuş, sorumsuz hale gelmiştir. Yetki sorumluluktan doğuyorsa sorumluluğun olmadığı yerde yetki de olmaz. Yani Cumhurbaşkanının bütün kararları Başbakan ve ilgili bakan tarafından alınır, Cumhurbaşkanının burada ”kararı imzalamama” gibi bir seçeneği yoktur, o kararı imzalamak zorundadır. Çünkü kararın alınmasında sorumluluk Başbakan ve ilgili bakana verilmiştir. Dolayısıyla kararların olası bir kötü sonuç yaratması durumunda Cumhurbaşkanı ”sen neden imzalamadın” diyerek sorumlu tutulamayacaktır. Burada sorumluluk, kararlardan sorumlu olan ve dolayısıyla kararları almaya yetkili olan Başbakanın ve ilgili bakanın olacaktır. İşte bu, genel kuraldır.
Bu genel kuralın bir istisnası söz konusu. Cumhurbaşkanının ”Anayasa ve diğer yasalarda Başbakan ve ilgili bakanın imzalarına gerek olmaksızın tek başına yapabileceği belirtilen işlemleri” ise bu genel kurala tabi değildir. Yani eğer Anayasa veya herhangi bir yasa bir konuda Cumhurbaşkanının bir işlemi, Başbakan ve ilgili bakanın imzalarına gerek olmaksızın, tek başına yapabileceğini belirtiyorsa o işlemi Cumhurbaşkanı kendi başına yapabilecektir. Cumhurbaşkanının bu tür işlemlerinde Başbakan ve ilgili bakan sorumlu olmayacaktır, dolayısıyla bu konuda bir yetkileri de olmayacaktır.
Yani anlayacağımız o ki Cumhurbaşkanının karşı imza kuralına uyması (Başbakan ve ilgili bakanın aldığı kararları imzalamaya zorunlu olması) kaide, uymaması (Başbakan ve ilgili bakanın imzasına ihtiyaç duymaksızın işlem yapabilmesi) istisnadır.
İstisnanın açıkça belirtilmesi gerekmektedir. Bu yüzden Anayasada ve yasalarda Cumhurbaşkanının tek başına yapabileceği belirtilen işlemleri, karşı imza kuralına tabi değildir. Cumhurbaşkanı bu işlemleri tek başına da yapabilir. Parlamenter sistemlerde bu istisnanın geniş olmaması gerekir. Çünkü Cumhurbaşkanının, Hükümetin aksine, siyasi sorumluluğu yoktur.
TCRP’de Cumhurbaşkanının bazı işlemleri karşı imza kuralına tabi değildir. Cumhurbaşkanının hangi işlemlerinin karşı imza kuralına tabi olup olmadığını incelemek ise başlıca bir yazı konusudur. Bu yüzden bu değerlendirmeyi burada ayrıntılı bir şekilde yapmayacağız.
Ağustos 2021 Değişikliklerinde Cumhurbaşkanına doğrudan verilmiş olan bazı yetkiler Başbakana devredilmiştir. Bu devir, yapılması gereken bir devirdi. Anayasanın kurmak istediği parlamenter sistemi tamamlayacak bir devirdi. Ancak bu değişikliklerle birlikte Başbakana verilen yetkiler Cumhurbaşkanına verilmektedir. Bu değişiklikleri savunanlar diyecektir ki ”böyle yazılması garip duruyor”. Ancak biz de şunu diyoruz: Anayasanın 78. maddesinin birinci fıkrası uyarınca Cumhurbaşkanı, Anayasada ve diğer yasalarda Başbakan ve ilgili bakanın imzalarına gerek olmaksızın tek başına yapabileceği belirtilen işlemleri tek başına yapabilecektir. Bu hükümde ”Başbakan” yazan yerin ”Cumhurbaşkanı” şeklinde değiştirilmesi, Cumhurbaşkanının bu yetkilerini karşı imza kuralından muaf tutmak değil de nedir? Eğer böyle bir amaç yoksa, bunun gerekçede iyi bir şekilde açıklanması gerekirdi. Dolayısıyla ortada Cumhurbaşkanına yoğun bir yetki aktarımı söz konusudur. Bu değişikliklerle birlikte TCRP parlamenter sistemi sadece zarar görecektir.
İdarenin Bütünlüğü İlkesi
Bu açıklamalarımıza ek olarak ve sonraki açıklamalarımızı aydınlatıcı nitelikte olarak şunu da belirtelim ki, bütün karşıt koşullar var olsa bile, parlamenter sistemlerde yalnızca idarenin bütünlüğünün sağlanması için karşı imza kuralına ihtiyaç vardır. Peki idarenin bütünlüğü nedir?
Adı üstünde, idarenin bir bütün halinde olmasıdır. Devleti oluşturan üç temel organ (yasama, yürütme, yargı) vardır. Yürütme organının Hükümet Kısmı ve İdare Kısmı vardır. Yürütme organının hükümet kısmını Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanlar oluşturur. İdare kısmını ise, yürütme organının hükümet kısmına dahil olmayan her parçası oluşturur. Yani bakanlık teşkilatları, başbakanlığa bağlı kuruluşlar, bakanlıkların bağlı kuruluşları vs… Yani yürütme organının idare kısmını milyonlarca memurun çalıştığı ve bizim gündelik hayatta genelde ”devlet” dediğimiz kısım oluşturuyor. Şu ana dek söylediğimiz kısım Devlet Tüzel Kişiliği idi. Bir de bunun yanında, Devlet tüzel kişiliğinin içinde yer almayan, ”devlet” ten bağımsız olarak ancak onun kurallarına göre varlığını sürdüren bazı kamu tüzel kişileri vardır. Bunlara hemen örnekler verelim: SGK, RTÜK, TRT, EPDK, YÖK, TCDD, KGM, Üniversiteler, Belediyeler, Köyler… Gördüğümüz üzere Devlet tüzel kişiliği dışında bir sürü kamu tüzel kişisi vardır. Devlet tüzel kişiliği bünyesinde ise MEB (ilkokul, ortaokul, liseler, çeşitli eğitim merkezleri…), Sağlık Bakanlığı (hastaneler, sağlık ocakları…), İçişleri Bakanlığı (Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı), Milli Savunma Bakanlığı (Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlıkları), MİT, Diyanet İşleri Başkanlığı vs. bir sürü kuruluş bulunmaktadır. Ancak bu kuruluşların devlet tüzel kişiliğinden ayrı bir kamu tüzel kişilikleri yoktur. Bunlar doğrudan doğruya devlet tüzel kişiliğinin içindedirler ve onun parçasıdırlar.
İşte bütün bu kurumlardan oluşan yapı ”idare” olarak adlandırılıyor. Devletin yürütme yetkisinin kullanılmasındaki bütün faaliyetler işte bu kuruluşlar tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu büyük teşkilatın içinde milyonlarca farklı fikir olsa bile, hepsinin bir bütün içinde, bir düzen içinde çalışması gereklidir. Karşı imza kuralı, diğer yararlarının yanında aslında idarenin bir bütün olmasını sağlamaktadır. Başbakanın EGM’ye, Cumhurbaşkanının MİT’e emir vermesi durumunda veya Başbakanın Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarını, Cumhurbaşkanının generalleri ataması durumunda ne olacaktır? Ortaya çıkacak bu çok büyük kargaşaları kim, nasıl önleyecektir? İşte karşı imza kuralı burada devreye girip diyor ki: ”Cumhurbaşkanı, hiçbir karar alamaz. Sadece Başbakanın kararlarını imzalar.” Bu kuralı beğenmeyenler de Başkanlık sistemini savunabilir ve onun gelmesini sağlayabilirler. Ancak Başkanlık sisteminde idarenin bütünlüğü konusunda zaten bir sıkıntı yoktur. Başkanlık sisteminde idare bütündür ve yürütme organının hükümet kısmında yalnızca Başkanın sözü geçer. Parlamenter sistemlerde ise ne yazık ki Cumhurbaşkanının var olması, yürütme organının hükümet kısmının bölünmesine ve bu yüzden de idarenin parçalanmasına neden olabilmektedir. Toplumlar devlet başkanlarından vazgeçememiş olsalar da onları yetkisiz bırakmışlardır. Böylece karşı imza kuralı aslında parlamenter sistemde idarenin bütünlüğünü sağlar. Eğer idare bütün değilse devletin her türlü hizmeti aksar. Bu yüzden idarenin bütünlüğü ilkesi, asla vazgeçilemeyecek bir ilkedir.
Silahlı Kuvvetlere İlişkin Yetkiler (m.8-9)
Anayasa Değişikliği Kanununun 8 ve 9. maddesi, Anayasanın 91. maddesinde iki değişiklik öngörmektedir. Bu değişiklik aşağıdaki gibidir.

Aslında Anayasanın aynı maddesinin değiştirilmesi için iki ayrı maddeye gerek yoktu. Hatta bu değişiklik yapan madde, aşağıdaki gibi yazılabilirdi.
”MADDE 8 – 30/01/2021 tarihli ve 7218 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 91 inci maddesinin üçüncü ve beşinci fıkralarında yer alan ”Başbakan” ibaresi ”Cumhurbaşkanı” şeklinde değiştirilmiştir.”
Aynı maddedeki aynı ibarelerin değiştirilmesinin ayrı maddelerde öngörülmesi ilginçtir. Gerçek bir anayasa değişikliği kanununu okuyanlar, buradaki ilginçliği anlayacaktır.
Değişikliği öngörülen maddenin ilk hali aşağıdaki gibidir.
”MADDE 91 – Silahlı Kuvvetler
1. Milli güvenliğin sağlanmasından ve Silahlı Kuvvetlerin yurt savunmasına hazırlanmasından, Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı, Cumhurbaşkanı sorumludur.
2. Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz, Hava Kuvvet Komutanları ve Jandarma Genel Komutanı Cumhurbaşkanınca atanır.
3. Asteğmen-albay rütbeleri arasında rütbe terfileri, Kuvvet Komutanlarının önerileri doğrultusunda Milli Savunma Bakanının onayıyla Genelkurmay Başkanı tarafından yapılır. Albaylıktan tuğgeneral/tuğamiral rütbelerine terfiler ile general ve amirallikte bir üst rütbeye terfiler ve atamalar Cumhurbaşkanınca yapılır.
4. Görev ve rütbelerdeki bulunma ve bekleme süreleri bir dönemdir. Bir dönemin hangi görev ve rütbede ne kadar süreceği yasayla belirlenir ancak bir dönem, on beş günden az, otuz günden fazla olamaz. Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları, Cumhurbaşkanının isteği üzerine bir dönem daha bu görevi icra edebilirler, bu istek bir kereliğe özgüdür. 5 inci fıkranın son hükmü saklıdır.
5. Genelkurmay Başkanlığı, Kuvvet Komutanlığı, Orgenerallik, Korgenerallik, Tümgenerallik ve Tuğgenerallik rütbelerinde bulunanlar veya en az bir dönem görev yapmış olanlar veya albaylık rütbesinde bulunanlar Cumhurbaşkanınca emekli edilebilir. Bu hakkın kötüye kullanılmasına karşı Anayasa Mahkemesine başvurma yolu açıktır; Anayasa Mahkemesi bu konuda karar iptaline karar verebilir. Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlığı görevlerinde üç dönem görev yapmış olanlar emekliye ayrılır.”
Ağustos 2021’de yapılan Anayasa Değişiklikleri ile birlikte bu madde aşağıdaki gibi düzenlenmiştir.
”MADDE 91 – Silahlı Kuvvetler
1. Milli güvenliğin sağlanmasından ve Silahlı Kuvvetlerin yurt savunmasına hazırlanmasından, Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı, Başbakan sorumludur.
2. Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz, Hava Kuvvet Komutanları ve Jandarma Genel Komutanı Başbakanca atanır.
3. Asteğmen-albay rütbeleri arasında rütbe terfileri, Kuvvet Komutanlarının önerileri doğrultusunda Milli Savunma Bakanının onayıyla Genelkurmay Başkanı tarafından yapılır. Albaylıktan tuğgeneral/tuğamiral rütbelerine terfiler ile general ve amirallikte bir üst rütbeye terfiler ve atamalar Başbakanca yapılır.
4. Görev ve rütbelerdeki bulunma ve bekleme süreleri bir dönemdir. Bir dönemin hangi görev ve rütbede ne kadar süreceği yasayla belirlenir ancak bir dönem, on beş günden az, otuz günden fazla olamaz. Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları, Başbakanın isteği üzerine bir dönem daha bu görevi icra edebilirler, bu istek bir kereliğe özgüdür. 5 inci fıkranın son hükmü saklıdır.
5. Genelkurmay Başkanlığı, Kuvvet Komutanlığı, Orgenerallik, Korgenerallik, Tümgenerallik ve Tuğgenerallik rütbelerinde bulunanlar veya en az bir dönem görev yapmış olanlar veya albaylık rütbesinde bulunanlar Başbakanca emekli edilebilir. Bu hakkın kötüye kullanılmasına karşı Anayasa Mahkemesine başvurma yolu açıktır; Anayasa Mahkemesi bu konuda karar iptaline karar verebilir. Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlığı görevlerinde üç dönem görev yapmış olanlar emekliye ayrılır.”
Yani Ağustos ayındaki değişiklik ile Cumhurbaşkanı ile ilgili kısımlar Başbakan ile ilgili hale getirilmiştir.
Yeni değişiklik ile bu madde aşağıdaki hale gelecektir.
”MADDE 91 – Silahlı Kuvvetler
1. Milli güvenliğin sağlanmasından ve Silahlı Kuvvetlerin yurt savunmasına hazırlanmasından, Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı, Başbakan sorumludur.
2. Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz, Hava Kuvvet Komutanları ve Jandarma Genel Komutanı Başbakanca atanır.
3. Asteğmen-albay rütbeleri arasında rütbe terfileri, Kuvvet Komutanlarının önerileri doğrultusunda Milli Savunma Bakanının onayıyla Genelkurmay Başkanı tarafından yapılır. Albaylıktan tuğgeneral/tuğamiral rütbelerine terfiler ile general ve amirallikte bir üst rütbeye terfiler ve atamalar Cumhurbaşkanıca yapılır.
4. Görev ve rütbelerdeki bulunma ve bekleme süreleri bir dönemdir. Bir dönemin hangi görev ve rütbede ne kadar süreceği yasayla belirlenir ancak bir dönem, on beş günden az, otuz günden fazla olamaz. Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları, Başbakanın isteği üzerine bir dönem daha bu görevi icra edebilirler, bu istek bir kereliğe özgüdür. 5 inci fıkranın son hükmü saklıdır.
5. Genelkurmay Başkanlığı, Kuvvet Komutanlığı, Orgenerallik, Korgenerallik, Tümgenerallik ve Tuğgenerallik rütbelerinde bulunanlar veya en az bir dönem görev yapmış olanlar veya albaylık rütbesinde bulunanlar Cumhurbaşkanıca emekli edilebilir. Bu hakkın kötüye kullanılmasına karşı Anayasa Mahkemesine başvurma yolu açıktır; Anayasa Mahkemesi bu konuda karar iptaline karar verebilir. Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlığı görevlerinde üç dönem görev yapmış olanlar emekliye ayrılır.”
Evet, bizim bir yazım yanlışımız yok. Yeni değişiklik, üçüncü fıkradaki terfi ve atama yapma işi ile beşinci fıkradaki emekli etme işi ”Cumhurbaşkanıca” yerine getirilecektir. Cumhurbaşkanınca değil Cumhurbaşkanıca yerine getirilecektir.
Şekil Yönünden Eleştiri
Anayasa Değişikliğini hazırlayanların bu acemiliğini neye bağlamak lazımdır, bilmiyorum. Yani bu ilkokul proje ödevi değil, anayasa değişikliği. Kimse çok iyi bir anayasa yazarı olmak zorunda değil veya mükemmel metinler yazmak zorunda değil. Ama anayasa değişikliğine kalkışan kimseler Başbakan ibaresinin yerine Cumhurbaşkanı ibaresinin geleceğini söylemek yerine, Başbakanca ibaresinin yerine Cumhurbaşkanınca ibaresinin geleceğini söyleyebilmelidir.
Daha yaptıkları değişiklik sonucu ”Cumhurbaşkanınca” yazamayıp ”Cumhurbaşkanıca” yazan kişilerin yapacağı değişiklikten hiçbir hayır gelmeyecektir. Bazıları diyecektir ki ”ne olduğunu anlıyoruz, ne gerek var”. Kamu hukukunda devlet organlarının sahip olduğu yetkilerin istisnai olması esastır. Yani bir devlet organının o konuda yetkisiz olduğu, kendisine sayıldığı kadar yetki verildiği anlaşılır. Burada ise bu işlerin ”Cumhurbaşkanınca” yerine getirileceği yazmıyor, ”Cumhurbaşkanıca” yerine getirileceği yazıyor.
Dolayısıyla bu yetkileri eskiden Başbakan kullanırken artık kimse kullanamayacaktır. Çünkü ”Cumhurbaşkanıca” ibaresinin dilimizde hiçbir karşılığı yoktur.
Ayrıca şunu da belirtmek gerekir ki, ”bu sıradan bir yazım yanlışıdır, düzeltelim olsun işte” diyerek Anayasanın bir maddesini değiştiremezsiniz. Anayasanın nasıl değiştirileceği Anayasanın 119. maddesinde ayrıntılarıyla düzenlenmiştir. Bu maddeye aykırı olarak hiçbir anayasa değişikliğinde bulunulamaz. Yazım yanlışı olarak görülse dahi bu maddeye aykırı bir düzenleme hiçbir suretle yapılamaz. Çünkü Anayasa yalnızca bu maddenin hükümleri çerçevesinde değiştirilebileceğini kabul etmiştir.
Esas Yönünden Eleştiri
Var sayalım ki bu değişiklik, ”Cumhurbaşkanıca” ibaresi ”Cumhurbaşkanınca” olarak düzeltilerek kabul edildi. O halde ne olacak?
Milli güvenliğin Milli güvenliğin sağlanmasından ve Silahlı Kuvvetlerin yurt savunmasına hazırlanmasından, Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı, Başbakan sorumlu olacak. Başbakan aynı zamanda, Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz, Hava Kuvvet Komutanları ve Jandarma Genel Komutanını atayacak.
Cumhurbaşkanı ise Albaylıktan tuğgeneral/tuğamiral rütbelerine terfiler ile general ve amirallikte bir üst rütbeye terfiler ve atamaları yapacak. Aynı zamanda Genelkurmay Başkanlığı, Kuvvet Komutanlığı, Orgenerallik, Korgenerallik, Tümgenerallik ve Tuğgenerallik rütbelerinde bulunanlar veya en az bir dönem görev yapmış olanlar veya albaylık rütbesinde bulunanları emekli edebilecek.
Çelişkiler
1. Genelkurmay Başkanını ve Kuvvet komutanlarını Başbakan atayacak, Cumhurbaşkanı emekli edecek.
2. Genelkurmay Başkanı ile Kuvvet Komutanlarını Başbakan atarken, Cumhurbaşkanı da generalleri atayacak.
3. Genelkurmay Başkanını, Kuvvet Komutanlarını, generalleri ve albayları Cumhurbaşkanı emekli edebilecek.
Şunu sormak gerekir, Genelkurmay Başkanı kendisini atayan Başbakanı mı dinleyecektir yoksa kendisini görevden almaya yetkisi olan Cumhurbaşkanını mı dinleyecektir?
Generaller, kendilerini Genelkurmay Başkanlığı veya Kuvvet Komutanlığına atayabilecek olan Başbakanı mı dinleyecektir yoksa kendilerini görevden almaya her zaman yetkisi olan (general iken de genelkurmay başkanı veya kuvvet komutanıyken de) Cumhurbaşkanını mı dinleyecektir?
Ayrıca şunu da belirtelim ki bu yetkinin Başbakandan alınarak Cumhurbaşkanına aktarılması, 91. maddenin üçüncü fıkrasında Milli Savunma Bakanına verilen yetkiyi de işlevsizleştirecektir. Bu fıkraya göre ”Asteğmen-albay rütbeleri arasında rütbe terfileri, Kuvvet Komutanlarının önerileri doğrultusunda Milli Savunma Bakanının onayıyla Genelkurmay Başkanı tarafından yapılır”. Yani Milli Savunma Bakanının onayı olmaksızın bu atama yapılamayacaktır.
Milli Savunma Bakanı ile Genelkurmay Başkanı arasında tabi ki bir çatışma çıkabilir ancak bu çatışmayı, Anayasanın değişiklik öncesi halinde, ikisini de atamaya yetkili Başbakan, rahatlıkla çözebilirdi. Değişiklikle birlikte Milli Savunma Bakanının Başbakanca atanması değişmezken, Cumhurbaşkanına Genelkurmay Başkanını emekli etme yetkisi veriliyor. Genelkurmay Başkanı, asteğmen ile albay rütbeleri arasındaki terfileri gerçekleştirirken Anayasanın bu maddesi uyarınca Milli Savunma Bakanının onayını almak zorundadır. Peki Genelkurmay Başkanı kendisini görevden alabilme yetkisine sahip olan Cumhurbaşkanını mı dinleyecek yoksa uyuşmazlığı çözebilecek olan ve Milli Savunma Bakanını atayan Başbakanı mı? Genelkurmay Başkanı ikisini de dinleyebilir ama görevinden olmamak için Cumhurbaşkanını dinleyeceği açıktır. Oldu mu size Cumhurbaşkanı – Başbakan krizi?
Askerler kimi dinleyecektir? Bu değişiklik ile askeri hiyerarşi tamamen ortadan kaldırılmaktadır. Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları ve generaller artık asker değil, karmakarışık bir sistemin içinde Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında güç savaşının sadece piyonları olacaktır. Bu değişiklikle birlikte generaller milli güvenliği sağlamaktan TBMM’ye karşı sorumlu olan ve Başkomutanlık yetkisini kullanan Başbakanın sözünü mü dinleyecektir, onu görevden almaya veya bir üst rütbeye terfi etmeye yetkisi olan Cumhurbaşkanının mı sözünü dinleyecektir? Değişiklikteki bu iki madde, ordu içindeki hiyerarşiyi ortadan kaldırmaktadır.
Bir kamu tüzel kişisinin içinde hiyerarşi mutlaka olmalıdır. Hiyerarşi olmazsa o kamu tüzel kişisi, kendisine yüklenen hiçbir fonksiyonu yerine getiremez. Silahlı Kuvvetler de devlet tüzel kişiliğinin içindedir ve hiyerarşik amirinin bir idari makam olması gerekmektedir. Ya Cumhurbaşkanı ya da Başbakan olacaktır. Bir kurumda iki yöneticinin olması ve yetkilerinin iç içe geçmesi durumunda çalışanlar ne yapacaktır, hangi yöneticinin sözü geçecektir? Böyle bir durumun eşi benzeri hiçbir ülkede görülmemiştir. Bu, hiçbir suretle kabul edilemez.
Bu Anayasa Değişikliği son derece zararlı iken 8 ve 9. maddeleri askeri hiyerarşiyi mahvetmeye yönelik maddelerdir. Bu değişikliklerle birlikte ordu artık Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasındaki siyasi güç mücadelesinin cephelerinden biri olacaktır, başka bir şey olmayacaktır.
Biz şu güne kadar her daim ordunun sivil iradeye bağlı olmasını savunduk ve istisnasız bir şekilde bunu savunmaya devam ediyoruz. Ancak sivil iradeyi ikiye bölerseniz ordu hangi iradeyi dinleyecek? Anayasanın değişiklik öncesi halinde buradaki tek sivil irade Başbakandı. Bu değişiklik sonrasında irade Cumhurbaşkanı ve Başbakan olarak ikiye bölündü. Asker hangisini dinleyecek, belirsiz.
MGK’ya İlişkin Yetkiler (m.10-16)
Anayasa Değişikliği Kanununun 10, 11, 12, 13, 14, 15 ve 16. maddeleri, Anayasanın 92. maddesinde bazı değişiklikler öngörmektedir. Bu değişikler aşağıdaki gibidir.


Bu değişikliklerin hepsi tek bir maddede yapılabilirdi. Bu kadar uzatmaya gerek yoktu.
Değişikliği öngörülen maddenin ilk hali aşağıdaki gibidir.
”MADDE 92 – Milli Güvenlik Kurulu
1. Milli Güvenlik Kurulu, Cumhurbaşkanının başkanlığında, Başbakan, Başbakan Yardımcıları, Genelkurmay Başkanı, Milli Savunma, İçişleri, Dışişleri Bakanları, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları ve Jandarma Genel Komutanından kurulur.
2. Kurulun gündemine göre Cumhurbaşkanının Bakanlar Kurulunun önerisi üzerine veya kendisinin çağıracağı kişiler toplantıya alınabilir.
3. Kurulun gündemi Genelkurmay Başkanı ve Milli Savunma Bakanının önerileri önemsenerek Cumhurbaşkanınca Bakanlar Kurulunun önerisi üzerine veya kendisince düzenlenir.
4. Kurul Kararları, üyelerin önerileri dikkate alınarak Cumhurbaşkanınca alınır. Kurula Başbakanın başkanlık etmesi durumunda alınan öneri kararı Cumhurbaşkanına sunulur ve Kararın alınması, yine onun onayına bağlıdır.
5. Cumhurbaşkanı katılamadığı zamanlar Milli Güvenlik Kurulu Başbakanın başkanlığında toplanır.
6. Kurulun görevi; Devletin milli güvenlik siyasetinin anlaşılması, saptanması ve uygulanması ile ilgili öneriler alıp Cumhurbaşkanına sunmaktır.”
Ağustos 2021’de yapılan Anayasa Değişiklikleri ile birlikte bu madde aşağıdaki gibi düzenlenmiştir.
”MADDE 92 – Milli Güvenlik Kurulu
1. Milli Güvenlik Kurulu, Başbakanın başkanlığında, Cumhurbaşkanlğı, Başbakan Yardımcıları, Genelkurmay Başkanı, Milli Savunma, İçişleri, Dışişleri Bakanları, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları ve Jandarma Genel Komutanından kurulur.
2. Kurulun gündemine göre Başbakanın Bakanlar Kurulunun önerisi üzerine veya kendisinin çağıracağı kişiler toplantıya alınabilir.
3. Kurulun gündemi Genelkurmay Başkanı ve Milli Savunma Bakanının önerileri önemsenerek Başbakanca Bakanlar Kurulunun önerisi üzerine veya kendisince düzenlenir.
4. Kurul Kararları, üyelerin önerileri dikkate alınarak Başbakanca alınır. Kurula Başbakanın başkanlık etmesi durumunda alınan öneri kararı Başbakana sunulur ve Kararın alınması, yine onun onayına bağlıdır.
5. Başbakan katılamadığı zamanlar Milli Güvenlik Kurulu Başbakan Yardımcısı başkanlığında toplanır.
6. Kurulun görevi; Devletin milli güvenlik siyasetinin anlaşılması, saptanması ve uygulanması ile ilgili öneriler alıp Başbakana sunmaktır.”
Ağustos 2021 değişiklikleri ile birlikte kısaca, Cumhurbaşkanına yapılan atıflar Başbakana yapılmıştır.
Ağustos 2021 Değişikliklerinin Eleştirisi
Yazımızın amacı Anayasanın eksik kısımlarını veya Ağustos değişikliklerini eleştirmek değil ama burada yine de bazı hataların üzerinde durmayı gerekli görüyoruz.
Birinci fıkra aşağıdaki gibidir.
”Milli Güvenlik Kurulu, Başbakanın başkanlığında, Cumhurbaşkanlğı, Başbakan Yardımcıları, Genelkurmay Başkanı, Milli Savunma, İçişleri, Dışişleri Bakanları, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları ve Jandarma Genel Komutanından kurulur.”
1. Birinci fıkrada ”Cumhurbaşkanlğı” denmiş. Anayasa metninde bu kadar önemli bir yazım yanlışının yapılması ayrı bir sorundur.
2. Bunun dışında, toplantıya Cumhurbaşkanının katılması maddi alemde mümkün iken, Cumhurbaşkanlığı adında bir kurumun toplantıya katılması maddi olarak mümkün değildir. Toplantıya Cumhurbaşkanı katılabilir ama Cumhurbaşkanlığı katılamaz.
3. Bunun dışında, Devletin Başkanı olan Cumhurbaşkanının, bu yetkisi her ne kadar sembolik olsa da, Hükümetin Başkanı olan Başbakanın topladığı kurulda bir üye olarak bulunması devlet başkanlığının mantığına sığmayan bir durumdur. Sembolik olsa da Devletin Başkanı nasıl hükümetin başkanının başkanlık ettiği toplantıda bir üye olabilsin? Cumhurbaşkanının konumu bakanların veya generallerin yanı, asla değildir.
İkinci fıkra aşağıdaki gibidir.
”Kurulun gündemine göre Başbakanın Bakanlar Kurulunun önerisi üzerine veya kendisinin çağıracağı kişiler toplantıya alınabilir.”
4. İkinci fıkrada toplantıya çağrılacak kişilerin Başbakanın Bakanlar Kurulunun önerisi üzerine veya kendisi tarafından belirleneceği öngörülüyor. Ancak şu var ki Bakanlar Kurulu zaten Başbakanın istemediği bir kararı alamaz. Başbakan kendisiyle aksi görüşte bir karar çıkarması imkansız olan ve bütün kararları kendi imzası olmaksızın yürürlüğe girmeyen bir kurulun önerisiyle bağlı olsun? Bu zaten kendisince kararlaştırılması demektir. Yani iki ayrı seçeneğin burada belirtilmesi gereksizdir.
Anayasada bu hükmün bulunmasının nedeni, Anayasanın hazırlanması sırasında MGK’ya ilişkin yetkilerin Cumhurbaşkanına verilmiş olması nedeniyle Bakanlar Kurulunun önerisini alabilecek olmasının istenmiş olmasıydı. Böyle bir durumda Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu üzerinde etkisizdi yani Bakanlar Kurulu, Cumhurbaşkanına uygun bir şekilde karar almak veya onun istediği şekilde kendi işlerini ayarlamak zorunda değildi. Bakanlar Kurulunun başı Cumhurbaşkanı değil Başbakandı. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı ile Bakanlar Kurulu diye iki ayrı yapının bu hükümde yer alması doğal karşılanırdı. Ancak bu değişikliklerle birlikte Cumhurbaşkanının kurulun başkanlığı ile ilişiği tamamen kesilmiştir. Bu ilişik kesilmiş ise ve yetkiler Başbakana geçmiş ise Bakanlar Kurulunu burada tekrardan anmaya ne gerek vardır?
Belki bunu savunanlar olacaktır. Diyecekler ki ”Bakanlar Kurulunda Başbakanın istemediği bir karar çıkmayacak olsa da Başbakan burada danışıyor”. Evet, bu doğru. Ancak Başbakan bu danışma işini Anayasada bu hükmün yazmasına gerek olmaksızın da yapabilir. Bu hüküm, önceki paragrafta açıkladığımız nedenlerden dolayı ölü bir hüküm olarak doğmuştur.
Ek olarak belirtelim ki bu hatanın nedeni, Ağustos değişikliklerini yapanların, değiştirmek istedikleri fıkranın metnini okumamalarıdır. Bu fıkranın tamamını okusalardı Başbakanın, kendi başkanı olduğu Bakanlar Kurulunun önerisi doğrultusunda iş yapabileceğinin Anayasada yazacak olmasının, kendi yaptıkları değişiklik sonucunda ne kadar gereksiz olacağını anlarlardı.
Üçüncü fıkra aşağıdaki gibidir.
”Kurulun gündemi Genelkurmay Başkanı ve Milli Savunma Bakanının önerileri önemsenerek Başbakanca Bakanlar Kurulunun önerisi üzerine veya kendisince düzenlenir.”
5. Üçüncü fıkrada gündemin Başbakanın, Genelkurmay Başkanı ve Milli Savunma Bakanının önerilerini önemseyerek Bakanlar Kurulunun önerisi veya kendisi tarafından belirleneceği öngörülüyor.
Bu hüküm kapsamında da, 4.maddede saydıklarımız aynen geçerlidir.
Dördüncü fıkra aşağıdaki gibidir.
”Kurul Kararları, üyelerin önerileri dikkate alınarak Başbakanca alınır. Kurula Başbakanın başkanlık etmesi durumunda alınan öneri kararı Başbakana sunulur ve Kararın alınması, yine onun onayına bağlıdır.”
6. Dördüncü fıkrada çok değişik bir durum söz konusudur. Bu fıkrada Kurul Kararlarının üyelerin önerilerinin dikkate alınmak suretiyle Başbakanca alınacağı düzenlenmiştir. İzleyen cümlede ise kurula başbakanın başkanlık etmesi durumunda alınan öneri kararının başbakan sunulacağı ve kararın alınmasının yine onun onayına bağlı olduğu düzenlenmiştir.
Merak ediyorum, kurula başbakan başkanlık ederken, kararı başbakan alırken, karar neden başbakana sunuluyor? Başbakana aldığı kararın sunulmasının ve almış olduğu kararın onun onayına tabi tutulmasının hiçbir mantıklı açıklaması yoktur.
Bu hatanın neden yapıldığı da anlaşılmaktadır. Bu değişikliği yapanlar, değiştirdikleri kelimenin yer aldığı cümleyi okumuşlar ama sonraki cümleyi okumamışlar. Ağustos değişiklikleri ne yazık ki bu derece acemi ellerde hazırlanmıştır.
Sözlerimize şöyle açıklık getirelim ki dördüncü fıkrada Kurul Kararlarının Cumhurbaşkanınca alınacağı ve kurula Cumhurbaşkanının yokluğunda Başbakanın vekalet etmesi durumunda (m.92/5) kararın alınacağı ancak bu kararın Cumhurbaşkanına sunulacağı ve bu kararın alınıp alınmamasının Cumhurbaşkanının onayına tabi olacağı düzenlenmiştir. Yani ortada Cumhurbaşkanı ve Başbakan diye iki ayrı makam söz konusudur. Bu değişikliği yapanlar ise bu düzenleme kapsamında kurula başbakanın yokluğunda başkanlık edecek kimsenin başbakan yardımcısı olduğunu (ki bunu beşinci fıkrada yapmışlardır ama burada onunla ilgili düzenlemeyi yazmamışlardır) veya başbakanın yokluğunda kurulun toplanamayacağını belirtmeleri gerekiyordu.
Şimdi ise Başbakanın aldığı karar Başbakana sunuluyor. Tam bir mantık tutulması.
Altıncı fıkra aşağıdaki gibidir.
”Kurulun görevi; Devletin milli güvenlik siyasetinin anlaşılması, saptanması ve uygulanması ile ilgili öneriler alıp Başbakana sunmaktır.”
7. Burada metnin ilk halinden de dem vurmak lazım. Altıncı fıkrada önerilerin alınmasından ve bunların Başbakana sunulmasından söz ediliyor. Aslında MGK öneri alan değil, öneri veren bir kurul. Hadi Anayasanın ilk halinde böyle bir hata vardı, Ağustos değişikliğini yapanlar bu maddede değişiklik yapıyorlar ama değişiklik yaptıkları kelimenin öncesindeki iki kelimeyi bile okumuyorlar. Aslında yapmış oldukları değişikliklerin yanı sıra yapmadıkları da bu değişikliklerin ne denli acemi bir şekilde hazırlandığını göstermektedir.
Mart 2022 Değişikliklerinin Eleştirisi
Değişiklik sonucunda madde aşağıdaki gibi olacaktır:
MADDE 92 – Milli Güvenlik Kurulu
1. Milli Güvenlik Kurulu, Cumhurbaşkanının başkanlığında, Başbakan, Başbakan Yardımcıları, Genelkurmay Başkanı, Milli Savunma, İçişleri, Dışişleri Bakanları, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları ve Jandarma Genel Komutanından kurulur.
2. Kurulun gündemine göre Cumhurbaşkanının Bakanlar Kurulunun önerisi üzerine veya kendisinin çağıracağı kişiler toplantıya alınabilir.
3. Kurulun gündemi Genelkurmay Başkanı ve Milli Savunma Bakanının önerileri önemsenerek Cumhurbaşkanınca Bakanlar Kurulunun önerisi üzerine veya kendisince düzenlenir.
4. Kurul Kararları, üyelerin önerileri dikkate alınarak Başbakan(Cumhurbaşkanı ?)ca alınır. Kurula Başbakan(Cumhurbaşkanı ?)ın başkanlık etmesi durumunda alınan öneri kararı Cumhurbaşkanına sunulur ve Kararın alınması, yine onun onayına bağlıdır.
5. (Mülga üçüncü fıkra: 17/03/2022-15md.)
6. Kurulun görevi; Devletin milli güvenlik siyasetinin anlaşılması, saptanması ve uygulanması ile ilgili öneriler alıp Cumhurbaşkanına sunmaktır.
Ayrıca beşinci fıkra yürürlükten kaldırılmıştır. Yürürlükten kaldırılan fıkra aşağıdaki gibidir.
5. Başbakan katılamadığı zamanlar Milli Güvenlik Kurulu Başbakan Yardımcısı başkanlığında toplanır.
Öncelikle belirtelim ki bu değişiklik ile madde metnindeki tutarsızlıklar önemli oranda ortadan kaldırılmaktadır. Bu tutarsızlıklar için Ağustos değişikliklerine yönelttiğimiz eleştirilere bakınız.
Bu değişiklik sonucu MGK’nın başkanı, gündemi belirleyen kişisi, gündeme göre toplantıya çağrılacak üyeleri belirleyen kişisi, kararları alan kişi değişiyor. Ağustos 2021’den itibaren bu kişi Başbakan iken artık Cumhurbaşkanı oluyor. Yani siyasi sorumluluğu bulunmayan Cumhurbaşkanı, bu yetkilere sahip oluyor.
MGK’daki bu değişikliğin amacı sanıyoruz ki orduya yaptıkları gibi MGK’ya da aynısını yapmak yani MGK’yı Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasındaki siyasi güç mücadelesine kurban etmek.
Bizim gönlümüzden geçen MGK gibi bir yapının anayasal dayanaktan mahrum bırakılması. Yani MGK’ya ilişkin anayasal bir hükmün bulunmaması. Bu yüzden de MGK’yı güç mücadelesi aracı olarak kullanmayı bırakıp doğrudan anayasal statüsüne son verilmesi düşünülebilir. Ancak illaki olacaksa da MGK gibi bir kurul, Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında kalmamalıdır.
Bu Anayasa Değişiklikleri ne yazık ki yürütme organının sorumsuz kanadı olan Cumhurbaşkanına bir sürü ek yetki tanımaktadır. Bu şekilde yürütme organında iki başlılık ortaya çıkmaktadır. Normal parlamenter sistemde karşı imza kuralı olduğundan bir çift başlılığın görülmesi hukuken mümkün değildir. Ancak burada karşı imza kuralını ihlal eden bir sürü değişiklik yapılmaktadır. Bu değişiklikler sonucu, ordudaki hiyerarşinin yok olması gibi MGK’nın sistemdeki konumu da iyice belirsizleşecektir.
Bu konuda içeriğe yönelik daha fazla eleştiri yöneltmek istemiyoruz çünkü buna benzer eleştirileri bir önceki bölümde (Silahlı Kuvvetlere İlişkin Yetkiler m.8-9) yapmıştık.
Ancak belirtelim ki bu sorunların yanında iki önemli sorun daha vardır.
1. Başbakanın katılamadığı zamanlarda MGK’nın Başbakan Yardımcısının başkanlığında toplanacağına ilişkin hüküm yürürlükten kaldırılmıştır. Bunun anlamı şu ki Başbakanın olmadığı zamanlarda MGK Başbakan Yardımcısının başkanlığında veya herhangi bir kimsenin başkanlığında toplanamayacaktır. Bu sorun olarak algılanmayabilir de ancak şunu ifade edelim ki MGK, bu değişiklik sonucunda Başbakanın olmaması durumunda kimsenin başkanlığında toplanamayacaktır.
2. Anayasa Değişikliği Kanununun 13. maddesi, Anayasanın 92. maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan ”Başbakan” ibaresinin, ”Cumhurbaşkanı” şeklinde değiştirileceğini öngörmektedir. Peki bu nasıl mümkün olacaktır? Daha iyi anlayabilmek için maddenin değişiklik öncesi halini, ardından da değişiklik metnini paylaşalım.
Anayasanın 92. maddesinin dördüncü fıkrası, değişiklikten önce aşağıdaki gibiydi.
”Kurul Kararları, üyelerin önerileri dikkate alınarak Başbakanca alınır. Kurula Başbakanın başkanlık etmesi durumunda alınan öneri kararı Başbakana sunulur ve Kararın alınması, yine onun onayına bağlıdır.”
Anayasa Değişikliği Kanununun 14. maddesi uyarınca bu fıkrada yer alan ”Başbakana” ibaresini ”Cumhurbaşkanına” şeklinde değiştirdik ve karşımıza şöyle bir metin çıktı.
”Kurul Kararları, üyelerin önerileri dikkate alınarak Başbakanca alınır. Kurula Başbakanın başkanlık etmesi durumunda alınan öneri kararı Cumhurbaşkanına sunulur ve Kararın alınması, yine onun onayına bağlıdır.”
Buraya kadar tamam.
Anayasa Değişikliği Kanununun 13. maddesi, aşağıdaki gibidir.

Şimdi, görüleceği üzere ortada ”Başbakanca” ve ”Başbakanın” ibareleri bulunmaktadır. Değişiklik metninde ”ibareleri” değil, ”ibaresi” demektedir. Yani iki ibareden değil, bir ibareden söz edilmektedir. O halde hangi ”Başbakan” ibaresi, ”Cumhurbaşkanı” şeklinde değiştirilecektir?
Bunu burada saptamamız mümkün değildir. İki ibarenin de değişeceğini kabul edemiyoruz çünkü burada tek bir ibareden söz ediyor. Ki biz ”Başbakan” sözcüğü yerine ”Cumhurbaşkanı” sözcüğünü koymayı deneyelim, bakalım ne olacak?
”Cumhurbaşkanca” ve ”Cumhurbaşkanın” ibareleri ortaya çıkıyor. ”Cumhurbaşkanınca” olması gereken yer ”Cumhurbaşkanca”, ”Cumhurbaşkanının” olması gereken yer ”Cumhurbaşkanın” oluyor. Böyle bir yazım hatası hiçbir suretle kabul edilemez.
Bu değişiklikte kusur bulmak istemeyen kimseler diyeceklerdir ki ”bunlar alelade yazım yanlışlarıdır, tamam deyip geçeriz”. O kimselere sormak gerekir ki Anayasa değişikliğini hazırlayanlar değişiklik kanun tekliflerinin 11, 12, 14, 16, 18, 19, 20. maddelerinde dikkat ettikleri yazım kurallarına neden burada dikkat etmiştir?
Ayrıca, bu yazım yanlışları bir iki dakikada ”hadi düzeltelim, olsun bitsin” demeyle düzeltilecek yanlışlar değildir. Bunlar, anayasanın metnine işlenmişlerdir. Bu yüzden de bu yanlışların düzeltilmesi, anayasanın değiştirilmesine ilişkin hükümlere tabidir. Anayasayı nasıl değiştirdilerse, yazım yanlışlarını da anayasayı değiştirdikleri şekilde değiştirmelilerdir.
Üzgünüz ki TCRP daha yazım hatalarıyla dolu bir değişiklik metni hazırlayan ve değişiklik metninin hangi ibareyi düzenlediğini anlatamayan kişilerin elindedir. Sadece çok üzülüyorum.
YAŞ’a İlişkin Yetkiler (m.17-18)
Anayasa Değişikliği Kanununun 17 ve 18. maddesi, Anayasanın 93. maddesinde iki değişiklik öngörmektedir. Bu değişiklik aşağıdaki gibidir.

Değişikliği öngörülen maddenin ilk hali aşağıdaki gibidir.
”MADDE 93 – Yüksek Askeri Şura
1. Yüksek Askeri Şura, Cumhurbaşkanının başkanlığında, Başbakan, Başbakan Yardımcıları, Genelkurmay Başkanı, Milli Savunma Bakanı, Kara, Deniz, Hava Kuvvet Komutanları, Jandarma Genel Komutanı, Orgeneral, Korgeneral, Tümgeneral ve Tuğgenerallerden kurulur.
2. Yüksek Askeri Şurada, ordunun mevcut durumu, ordunun nasıl iyileştirilebileceği ve diğer askeri konular görüşülür.
3. Şura Kararları, üyelerin önerileri alınarak Cumhurbaşkanınca alınır.
4. Cumhurbaşkanı katılamadığı zamanlar Yüksek Askeri Şura Başbakanın başkanlığında toplanır.”
Ağustos 2021’de yapılan Anayasa Değişiklikleri ile birlikte bu madde aşağıdaki gibi düzenlenmiştir.
”MADDE 93 – Yüksek Askeri Şura
1. Yüksek Askeri Şura, Başbakanın başkanlığında, Cumhurbaşkanı, Başbakan Yardımcıları, Genelkurmay Başkanı, Milli Savunma Bakanı, Kara, Deniz, Hava Kuvvet Komutanları, Jandarma Genel Komutanı, Orgeneral, Korgeneral, Tümgeneral ve Tuğgenerallerden kurulur.
2. Yüksek Askeri Şurada, ordunun mevcut durumu, ordunun nasıl iyileştirilebileceği ve diğer askeri konular görüşülür.
3. Şura Kararları, üyelerin önerileri alınarak Başbakanca alınır.
4. Başbakan katılamadığı zamanlar Yüksek Askeri Şura Başbakan Yardımcısı başkanlığında toplanır.”
Ağustos 2021 değişiklikleri ile birlikte kısaca, Cumhurbaşkanına yapılan atıflar Başbakana yapılmıştır.
Ağustos Değişikliklerine yönelik ufak bir şekil eleştirimiz olacaktır. Dördüncü fıkranın ilk halinde ”Başbakanın” ibaresi geçmektedir ancak bu değişiklerle birlikte bu ibare ”Başbakan Yardımcısı” olarak değiştirilmiştir. Bunun ”Başbakan Yardımcısının” şeklinde değiştirilmesi bizce şekil itibariyle daha uygun olurdu. Ama bu haliyle de yani ”Başbakan Yardımcısı başkanlığında toplanır” ifadesi bize göre dil açısından önemli oranda sorun taşımamaktadır.
Bunun dışında MGK’ya ilişkin yapılan Ağustos Değişikliklerine yönelttiğimiz eleştiriler bu maddeye uyduğu sürece (Devlet Başkanının, hükümet başkanının başkanlığındaki bir toplantıya, bakanların yanında üye olarak katılmasının yanlış olması gibi) bu maddeye de yöneltilebilir.
Mart Değişiklikleri sonucunda madde aşağıdaki gibi olacaktır:
”MADDE 93 – Yüksek Askeri Şura
1. Yüksek Askeri Şura, Başbakanın başkanlığında, Başbakan Yardımcıları, Genelkurmay Başkanı, Milli Savunma Bakanı, Kara, Deniz, Hava Kuvvet Komutanları, Jandarma Genel Komutanı, Orgeneral, Korgeneral, Tümgeneral ve Tuğgenerallerden kurulur.
2. Yüksek Askeri Şurada, ordunun mevcut durumu, ordunun nasıl iyileştirilebileceği ve diğer askeri konular görüşülür.
3. Şura Kararları, üyelerin önerileri alınarak Cumhurbaşkanınca alınır.
4. Başbakan katılamadığı zamanlar Yüksek Askeri Şura Başbakan Yardımcısı başkanlığında toplanır.”
1. Yapılan iki değişiklikten ilkinde, Cumhurbaşkanının, Başbakanın başkanlığında toplanan Yüksek Askeri Şura’daki üyeliğine son veriliyor. Cumhurbaşkanının Başbakanın başkanlığındaki bir kurula üye olarak katılmasının sonlandırılması, son derece doğrudur.
2. İkinci değişiklikte ise şura kararlarının Başbakanca değil Cumhurbaşkanınca alınacağı düzenlenmektedir. Yani şura kararları artık Başbakan tarafından değil, Cumhurbaşkanı tarafından alınacaktır. Bu maddenin karşı imza kuralına tabi olduğunu iddia edenlere sormak gerekir ki, o halde neden ”Başbakan” yazıyorken ”Cumhurbaşkanı” yazmaya başladı? Bu, Anayasanın 78. maddesinin birinci fıkrasında söz edilen istisnadan başka bir şey değil de nedir? Eğer ki bu kuralın karşı imzaya tabi olacağı ve bu değişikliğin esasta bir değişiklik olmadığı, yazım şeklinin düzeltilmesi amacı güdüldüğü gerekçede yazılsaydı ve bu gerekçe ile bu metin kabul edilseydi, o vakit bu yetkinin karşı imza kuralına tabi olduğunu söyleyebilirdik. Ancak böyle bir şey olmadığı için bunu söyleyemiyoruz.
Cumhurbaşkanına Yüksek Askeri Şura kararlarını alması konusunda verilen yetki son derece tehlikelidir. Ordu, Ağustos Değişiklikleri ile birlikte istisnasız bir şekilde Hükümete bağlanmıştır. Bu değişiklikler sonucunda durum daha bir netleşmiş ve ordunun bir şeyi beğenmemesi durumunda Cumhurbaşkanına çıkması ve böylece devlet yönetiminin karışması engellenmiştir. Ancak şu anda yapılmaya çalışılan değişikliklerle Cumhurbaşkanına, eski konumu yeniden kazandırılmaya çalışılmaktadır. Bu ise ordunun yönetiminde çift başlılığa yol açacaktır. Başbakanın, bazı bakanlar, ordunun yüksek komutası ve generallerle bulunduğu bir kurulda karar alamaması ve bu kurulun kararlarını Cumhurbaşkanının alması, ordudaki hiyerarşiyi bozmak ve orduyu karıştırmak dışında hiçbir şeye yol açmayacaktır.
Silahlı Kuvvetler ve MGK konularında yaptığımız Cumhurbaşkanı – Başbakan çatışmasına yönelik eleştiriler buraya da yöneltilebilir.
MİT’e İlişkin Yetkiler (m.19-20)
Anayasa Değişikliği Kanununun 19 ve 20. maddeleri, Anayasanın 94. maddesinde bazı değişiklikler öngörmektedir. Bu değişikler aşağıdaki gibidir.

Değişikliği öngörülen maddenin ilk hali aşağıdaki gibidir.
”MADDE 94 – Milli İstihbarat Teşkilatı
1. Milli İstihbarat Teşkilatı, Devletin varlığına karşı yöneltilecek tehditlerle ilgili gerekli istihbaratı toplar ve yasanın izin verdiği Devlet kurumlarına sunar. Milli İstihbarat Teşkilatı personellerinin, görevleri bakımından, özel statüleri yasayla belirlenir. Milli İstihbarat Teşkilatı, Müsteşarının bünyesinde belirir.
2. Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı, Cumhurbaşkanınca atanır.
3. Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarının görevde bulunma süresi bir dönemdir. Bir dönemin hangi görev ve rütbede ne kadar süreceği yasayla belirlenir ancak bir dönem, on beş günden az, otuz günden fazla olamaz. Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı, Cumhurbaşkanının isteği üzerine bir dönem daha bu görevi icra edebilir, bu istek bir kereliğe özgüdür. 5 inci fıkranın son hükmü saklıdır.
4. Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı, Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşar Yardımcılığı, Milli İstihbarat Teşkilatı Daire Başkanlığı ve Milli İstihbarat Teşkilatında buna benzer yönetim rütbelerinde bulunanlar veya bunlarda en az bir dönem görev yapmış olanlar Cumhurbaşkanınca emekli edilebilir. Bu hakkın kötüye kullanılmasına karşı Anayasa Mahkemesine başvurma yolu açıktır; Anayasa Mahkemesi bu konuda karar iptaline karar verebilir. Bu görevlerde üç dönem görev yapmış olanlar emekliye ayrılır.”
Ağustos 2021’de yapılan Anayasa Değişiklikleri ile birlikte bu madde aşağıdaki gibi düzenlenmiştir.
”MADDE 94 – Milli İstihbarat Teşkilatı
1. Milli İstihbarat Teşkilatı, Devletin varlığına karşı yöneltilecek tehditlerle ilgili gerekli istihbaratı toplar ve yasanın izin verdiği Devlet kurumlarına sunar. Milli İstihbarat Teşkilatı personellerinin, görevleri bakımından, özel statüleri yasayla belirlenir. Milli İstihbarat Teşkilatı, Müsteşarının bünyesinde belirir.
2. Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı, Başbakanca atanır. 3 üncü fıkranın son hükmü saklıdır.
3. Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı, Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşar Yardımcılığı, Milli İstihbarat Teşkilatı Daire Başkanlığı ve Milli İstihbarat Teşkilatında buna benzer yönetim rütbelerinde bulunanlar veya bunlarda en az bir dönem görev yapmış olanlar Başbakanca emekli edilebilir. Bu hakkın kötüye kullanılmasına karşı Anayasa Mahkemesine başvurma yolu açıktır; Anayasa Mahkemesi bu konuda karar iptaline karar verebilir.”
Yürürlükten kaldırılan kısımlar:
Eski üçüncü fıkra: ”3. Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarının görevde bulunma süresi bir dönemdir. Bir dönemin hangi görev ve rütbede ne kadar süreceği yasayla belirlenir ancak bir dönem, on beş günden az, otuz günden fazla olamaz. Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı, Cumhurbaşkanının isteği üzerine bir dönem daha bu görevi icra edebilir, bu istek bir kereliğe özgüdür. 5 inci fıkranın son hükmü saklıdır.”
Eski dördüncü fıkranın üçüncü cümlesi: ”Bu görevlerde üç dönem görev yapmış olanlar emekliye ayrılır.”
Ağustos Değişikliklerinin Eleştirisi
Ağustos Değişikliklerinde MİT’i düzenleyen bu madde, Paralel Müsteşarın paralel taktikleriyle değiştirilmiştir.
Birinci olarak, ikinci fıkraya eklenen ”3 üncü fıkranın son hükmü saklıdır” hükmü ile MİT Müsteşarının Başbakan tarafından atanması arasında hiçbir ilişki kuramadık. Bu hüküm muhtemelen, yanlış yazmış olduğumuz ve dördüncü fıkranın son hükmüne yani ”Bu görevlerde üç dönem görev yapmış olanlar emekliye ayrılır.” hükmüne yollama yaptığımız ”5 inci fıkranın son hükmü saklıdır” ibaresinin, üçüncü fıkradan ikinci fıkraya alınmış halidir. Ancak bu değişiklik hiçbir şeyi değiştirmemiştir.
İkinci olarak, eski üçüncü fıkra yürürlükten kaldırılmıştır. Yürürlükten kaldırılan fıkrada, MİT Müsteşarının görevde bulunma süresine ilişkin anayasal bir sınır getiriliyordu. Bu fıkra ile MİT Müsteşarının görev süresi ”bir dönem” yapılıyordu. Bir dönem görev yapmış MİT Müsteşarının, bir dönem daha görev yapabilmesi, Cumhurbaşkanının bir kerelik isteğine bağlıydı. Yani bir kişi, Cumhurbaşkanı istese bile en fazla iki dönem MİT Müsteşarlığı görevini üstlenebiliyordu. Bir dönem ise yine bu fıkraya göre yasayla belirlenecekti. Yasa ise yine bu fıkraya göre, bu süreyi, on beş günden az ve otuz günden fazla olarak belirleyemeyecekti. Yani dönem 15 gün olabilir, 16 gün olabilir, 17 gün olabilir, 29 gün olabilir, 30 gün olabilir. Ama bir dönem 13 gün, 14 gün olamaz. Veya bir dönem 31 gün, 32 gün olamaz. Dönemin kaç gün olacağını yasa belirleyecek ancak Anayasanın bu fıkrası uyarınca yasa da 15-30 gün arasında bir süre belirlemek durumunda. Böyle bir yasa şu ana dek hiç çıkmamıştır.
Bu konuda, Anayasa Mahkemesi Başkanı olduğumuz dönemde, Anayasa Mahkemesi üyelerimiz ile bir yorum yapmıştık. Düşüncelerimizi daha güzel bir şekilde ifade edebilmek adıyla bu yorumu sizle aynen paylaşıyoruz: 16 Ağustos 2021 tarih ve 2 sayılı Anayasa Mahkemesi Kararına göre ”…Anayasanın bu maddesinin olması gerektiğini hükme bağlayan yasa ise mevzuatımızda yoktur. Anayasanın kabul edilip yürürlüğe girdiği tarih olan 30 Ocak 2021’den bu yana ilgili yasa çıkarılmamıştır. Dolayısıyla ortada bir yasa hükmü yoktur. Bu yüzden de herhangi bir yasa hükmüyle hareket edilmesi olanaksız duruma gelmiştir. Sürenin saptanması için otuz günden az herhangi bir sürenin iddiası olanaksızdır çünkü otuz günün esas alınması Anayasanın, kendisinin getirmesi dışında, istisna getirilemeyecek bir hükmüdür. Ve yasa ne olursa olsun otuz günden fazla bir süre sınırı belirleyemez. Ancak otuz günün altındaki her süre sınırı, süre sınırlarını belirleyen yasa olmadıkça yasama işlemine girmektedir ve yasama organının bu konuda yapacağı bir yasal düzenleme olmaksızın Anayasanın açıkça getirdiğini gösteren bir istisna dışında herhangi bir süre sınırı belirlenemez. Ancak Anayasada böyle bir istisna da yoktur. Dolayısıyla görev ve rütbelerdeki süre sınırı otuz gündür…”
İlgili kararda da belirtildiği üzere, bu dönemin süresini 15-30 gün arasında bir süre belirlemek, Anayasanın bu konunun yasayla düzenlenebileceğini öngörmesinden dolayı, ancak ve ancak bir yasama işlemiyle mümkündür. Bu konuda bir yasama işlemi yoktur. Ancak 30 günün dolmasıyla birlikte dönem sınırı tamamen dolmuş olacaktır. Çünkü yasalar, Anayasaya aykırı olamayacaklarından, TBMM istese dahi 30 günlük süreyi aşan bir süre öngöremez. Bu yüzden ortada bir yasa hükmü yoksa 30 günün sınır olduğu kabul edilmelidir. 15 ila 30 gün arasında bir süre sınır kabul edilecekse, bu Anayasanın 94. maddesinin eski üçüncü fıkrası uyarınca ancak yasayla mümkündür.
Dolayısıyla bu fıkra sayesinde bir MİT Müsteşarı en fazla 2 ay görev yapabiliyordu. Ağustos Değişiklikleri yapılırken Paralel Müsteşar, bu değişiklikleri yapanlarla konuşarak bu maddedeki dönem hükmünün kaldırılmasını istemişti ve bu değişiklikleri yapanlar da onun bu isteğini yerine getirmişlerdi. Ancak Paralel Müsteşar burada çok önemli bir konuyu unutuyor. Yasalar, Anayasadan kaynaklanmak zorunda değildir; Yasalar, Anayasaya aykırı olmamak zorundadır. Yani yasalar, Anayasaya aykırı olmadığı sürece her türlü konuyu düzenleyebilir. Yasama yetkisi asli bir yetkidir yani bir konuda, önceden o konu hakkında hiçbir düzenleme öngörülmemişse bile düzenleme yapabilir. Paralel Müsteşar Anayasanın 94. maddesinin eski üçüncü fıkrasının yürürlükten kaldırarak yalnızca dönem hükmünün anayasal dayanağını ortadan kaldırdı. Meclis halihazırda çıkıp bu dönem sınırını bir yasayla öngörebilir. Bu yasa, Anayasaya aykırı olamayacağından ötürü de ortaya hiçbir sorun çıkmaz. Yani Paralel Müsteşar burada MİT Müsteşarlığına ilişkin dönem sınırını kaldırdığını sanmıştır. Ancak bu sınırlamanın sadece anayasal dayanağını ortadan kaldırabilmiştir. MİT Müsteşarlığı için dönem sınırının getirilmesi ve bu dönem sınırının kaç gün olması, tamamen Meclisin takdirine kalmıştır. Bizim bu hükmü Anayasaya koymamız, vaktiyle TCRP’nin her tarafına sızmış paralel yapılanmayı ortadan kaldırma amacımızı gerçekleştirmek içindi. Şimdi ise bu dönem sınırı, pekala yasayla öngörülebilir.
Üçüncü olarak, eski dördüncü fıkranın üçüncü cümlesi yürürlükten kaldırılmıştır. Paralel Müsteşar bu hükmü Anayasadan kaldırarak bunun, görevde üç dönem yapanların emekli olmasını önleyeceğini sanmıştır. Evet, bu konuda bir yasa hükmünün olmaması durumunda, bu amacında başarılı olacaktır. Ancak Anayasadan bu hükmün kaldırılmış olması, bu hükmün yasayla getirilmesine engel değildir. Yasalar, yukarıda da belirttiğimiz üzere, Anayasadan kaynaklanmak zorunda değillerdir. Yasaların uymak zorunda oldukları tek kural, Anayasaya aykırı olmamaktır. Anayasaya aykırı değilse her yasa yürürlüktedir. Dolayısıyla Paralel Müsteşar, hayal ettiği şeyi başaramamıştır. Bu konuda Meclis istediği vakit bir dönem kısıtlaması getirebilir.
Paralel Müsteşarın neden olduğu değişiklikleri bir kenara bırakırsak, bu değişiklikler sonucu MİT üzerinde Cumhurbaşkanının sahip olduğu yetkilerin Başbakana devredilmesi, parlamenter sisteme geçiş bakımından doğru bir düzenlemeydi.
Mart Değişikliklerinin Eleştirisi
Mart Değişiklikleri ile birlikte madde aşağıdaki hali alacaktır.
”MADDE 94 – Milli İstihbarat Teşkilatı
1. Milli İstihbarat Teşkilatı, Devletin varlığına karşı yöneltilecek tehditlerle ilgili gerekli istihbaratı toplar ve yasanın izin verdiği Devlet kurumlarına sunar. Milli İstihbarat Teşkilatı personellerinin, görevleri bakımından, özel statüleri yasayla belirlenir. Milli İstihbarat Teşkilatı, Müsteşarının bünyesinde belirir.
2. Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı, Cumhurbaşkanınca atanır. 3 üncü fıkranın son hükmü saklıdır.
3. Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı, Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşar Yardımcılığı, Milli İstihbarat Teşkilatı Daire Başkanlığı ve Milli İstihbarat Teşkilatında buna benzer yönetim rütbelerinde bulunanlar veya bunlarda en az bir dönem görev yapmış olanlar Cumhurbaşkanınca emekli edilebilir. Bu hakkın kötüye kullanılmasına karşı Anayasa Mahkemesine başvurma yolu açıktır; Anayasa Mahkemesi bu konuda karar iptaline karar verebilir.”
Bu değişiklikler sonucu Başbakana yapılan atıflar Cumhurbaşkanına yapılmıştır. Bu düzenlemenin eleştirisini yukarıda SK, MGK ve YAŞ başlıkları altında ayrıntılıca yaptık. Bu yüzden eleştirilerimiz için o bölümleri okuyunuz.
Ek olarak şunu da belirtmeliyiz ki bu Anayasa değişikliğini savunanlara göre bu değişikliğin yapılmasındaki amaç, Ağustos Değişiklikleriyle gelen düzenlemelerden vazgeçmekti. Diğer bir deyişle, bu değişiklikle düzenlenen maddeleri, bu değişikliği yaparak eski haline getirmekti. Bu kişilere sormak isterim ki madem amaç buydu, neden 94. maddenin yürürlükten kaldırılan üçüncü fıkrası ile dördüncü fıkranın üçüncü cümlesi bu değişikliklerle birlikte gelmedi? Hemen açıklayalım, çünkü amaç Ağustos Değişikliklerinin götürdüklerini getirmek değildi. Amaç, ”Başbakan” olan yerlere ”Cumhurbaşkanı” yazmaktı. Bu yüzeysel bakış açısından ötürü zaten önceki maddelerde belirttiğimiz gibi değişiklik sonucu Anayasa metninde inanılmaz yazım yanlışları meydana gelmiştir. Anayasa değişikliklerini hazırlayanlar keşke ”Başbakan” olan yerlere ”Cumhurbaşkanı” yazmak yerine, önce Ağustos değişikliklerini hakkıyla inceleselerdi.
OHAL Maddesinin Değişmemesi (m.95)
Bu başlıkta eleştireceğimiz hususta, değişiklikte yer verilmemiş bir düzenlemedir. Yani bu kısımda, bu değişikliği yapanların Anayasanın 95. maddesini neden değiştirmediklerini eleştireceğiz. Onları yapmadıkları bir şeyden ötürü eleştireceğiz. Bazı zamanlar yapmamak da yapmak kadar etkilidir çünkü.
”MADDE 95 – Olağanüstü Hal
1. Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu savaş, savaşı gerektirecek bir durumun baş göstermesi, seferberlik, ayaklanma, vatan veya Cumhuriyete karşı kuvvetli ve eylemli bir kalkışma, ülkenin ve milletin varlığını içten veya dıştan tehlikeye düşüren şiddet hareketlerinin yaygınlaşması, anayasal düzenin ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerinin ortaya çıkması, şiddet olayları nedeniyle kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması, doğal olay veya salgın hastalık ya da ağır ekonomik bunalım ortaya çıkması hallerinde yurdun tamamında veya bir bölgesinde, süresi on günü geçmemek üzere olağanüstü hal ilan edebilir.
2. Olağanüstü hal ilanı kararı, verildiği gün yayımlanır ve aynı gün Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur. Türkiye Büyük Millet Meclisi tatilde ise derhal toplantıya çağırılır; Meclis gerekli gördüğü takdirde olağanüstü halin süresini kısaltabilir, uzatabilir veya olağanüstü hali kaldırabilir.
3. Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulunun talebiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi her defasında on günü geçmemek üzere süreyi uzatabilir. Savaş durumlarında bu on günlük süre aranmaz.
4. Olağanüstü hal süresince Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, olağanüstü hal yasa hükmünde kararnamesi çıkarabilir. Bu kararnameler, olağanüstü halin bitiminde Türkiye Büyük Millet Meclisinde oylanır ve yürürlüklerinin sürmesi konusunda karar verilir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, çıkarılan olağanüstü hal yasa hükmünde kararnamelerini olağanüstü hal süresince de oylayıp yürürlüklerinin sürmesi konusunda karar verebilir.
5. Olağanüstü hal süresince çıkarılan yasa hükmünde kararnameler ile Anayasanın 15 inci maddesi uyarınca temel hak ve özgürlükler kısıtlanabilir. Bunu düzenleyen mevzuat, Anayasa Mahkemesi denetimi dışında bırakılamaz.”
Ağustos Değişiklikleri sonrasında madde aşağıdaki gibi olmuştur.
”MADDE 95 – Olağanüstü Hal
1. Başbakan başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu savaş, savaşı gerektirecek bir durumun baş göstermesi, seferberlik, ayaklanma, vatan veya Cumhuriyete karşı kuvvetli ve eylemli bir kalkışma, ülkenin ve milletin varlığını içten veya dıştan tehlikeye düşüren şiddet hareketlerinin yaygınlaşması, anayasal düzenin ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerinin ortaya çıkması, şiddet olayları nedeniyle kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması, doğal olay veya salgın hastalık ya da ağır ekonomik bunalım ortaya çıkması hallerinde yurdun tamamında veya bir bölgesinde, süresi on günü geçmemek üzere olağanüstü hal ilan edebilir.
2. Olağanüstü hal ilanı kararı, verildiği gün yayımlanır ve aynı gün Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur. Türkiye Büyük Millet Meclisi tatilde ise derhal toplantıya çağırılır; Meclis gerekli gördüğü takdirde olağanüstü halin süresini kısaltabilir, uzatabilir veya olağanüstü hali kaldırabilir.
3. Başbakan başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulunun talebiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi her defasında on günü geçmemek üzere süreyi uzatabilir. Savaş durumlarında bu on günlük süre aranmaz.
4. Olağanüstü hal süresince Başbakan başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, olağanüstü hal yasa hükmünde kararnamesi çıkarabilir. Bu kararnameler, olağanüstü halin bitiminde Türkiye Büyük Millet Meclisinde oylanır ve yürürlüklerinin sürmesi konusunda karar verilir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, çıkarılan olağanüstü hal yasa hükmünde kararnamelerini olağanüstü hal süresince de oylayıp yürürlüklerinin sürmesi konusunda karar verebilir.
5. Olağanüstü hal süresince çıkarılan yasa hükmünde kararnameler ile Anayasanın 15 inci maddesi uyarınca temel hak ve özgürlükler kısıtlanabilir. Bunu düzenleyen mevzuat, Anayasa Mahkemesi denetimi dışında bırakılamaz.”
Görüldüğü gibi maddede genel olarak Cumhurbaşkanına yapılan atıflar Başbakana yöneltilmiştir. Burada bir iki eleştirimiz olacaktır.
1. Biz yapılan bu değişiklikleri parlamenter sisteme geçiş açısından doğru görüyoruz. Cumhurbaşkanının elinde olan bu yetki kötüye kullanılabilir. Ancak ne olursa olsun karar alma yetkisi burada, Bakanlar Kurulunun elindedir. Bu yüzden bu değişiklik bizce o kadar da gerekli değildi. Ama olmasına da karşı çıkmıyoruz. Yani TCRP’de şu ordu ve istihbarat konusunda vaktiyle Cumhurbaşkanına tanınan özel yetkiler ne yazık ki anayasal sistemimizi halen daha mahvediyor. Karşı imza kuralı konusunda Anayasada sağlam bir çözümün öngörülmesi gereklidir.
2. Yöneltebileceğimiz en önemli eleştiri, Bakanlar Kurulunun Başbakanın başkanlığında toplanmasının ısrarla belirtilmesidir. Ancak bu değişikliği yapanların unuttuğu şey şu ki, Bakanlar Kurulunun başkanı zaten Başbakandır. Maddenin ilk halinde olağanüstü hal dönemlerinde Bakanlar Kuruluna Cumhurbaşkanının başkanlık edeceği düzenlenmişti. Bunun açıkça belirtilmesi de normaldi çünkü Bakanlar Kurulunun başı Cumhurbaşkanı değil, Başbakandı. Dolayısıyla da Cumhurbaşkanının Bakanlar Kuruluna başkanlık etmesi istisnai bir durumdu. Bu maddede, Bakanlar Kurulunun zaten başı olan Başbakanın, Bakanlar Kurulunun başı olduğunun ayrıca belirtilmesinin hiçbir yararı yoktur. Bakanlar Kurulu, Başbakanın başkanlığında toplanacak olduğu belirtilmemişse bile, Başbakanın başkanlığında toplanır. Bunun için bu kuralın tekrar tekrar yazılmasının anlamı yoktur.
3. Yönelttiğimiz diğer bir eleştiri ise ”Başbakan başkanlığında” ibaresidir. Bu ibarenin esasen yanlış olduğunu yukarıda belirtmiştik, şimdi ise bu ibareyi şeklen inceleyeceğiz. Bakanlar Kurulunun ”Başbakan” başkanlığında toplandığını söylemek bizce, dilimize büyük bir aykırılık oluşturmamaktadır. Ancak estetik olarak hoş durması için, maddenin orijinal halindeki ”Cumhurbaşkanının” ibaresinin ”Başbakanın” şeklinde değiştirilmesi bizce daha iyi olurdu.
Mart Değişikliğinin Eleştirisi
Bu maddenin değiştirilmesine ilişkin bir hükme Mart Değişikliklerinde rastlamadık. Mart Değişikliklerinin asıl amacı Ağustos Değişikliklerinin götürdüklerini getirmekse neden bu madde değiştirilmedi? Cumhurbaşkanı isminin Anayasada yazmasına son derece özen gösteren Anayasa Değişikliği hazırlayıcıları, karşı çıktıkları Ağustos Değişikliklerinde hangi maddelerin değiştirildiğini acaba biliyorlar mı? Biz, ağustos değişikliklerini doğru düzgün bir şekilde okuduklarını bile düşünmüyoruz.
Doğrudan Demokrasi Usullerinin Kaldırılması (m.21)
Anayasa Değişikliği Kanununun 21. maddesi, Anayasanın 102 ila 123. maddelerini kaldırmayı öngörmektedir. Bu değişiklik aşağıdaki gibidir.

Hatta yürürlükten kaldırmamaktadır, ”yürütlükten” kaldırmaktadır. Anayasa değişikliğinin hazırlanmasındaki bu ciddiyetsizlik hiçbir şekilde açıklanamaz.
Konumuzla ilgili olan kısım, yürürlükten kaldırılan 113 ila 117. maddeleridir. Bu maddelerin yer aldığı bölümün başlığı, fikir vermesi açısından önemlidir. Bu bölümün başlığı şöyledir: ”Halkın Yönetime Doğrudan Katılması”
Yürürlükten kaldırılan bu maddeleri, taşıdıkları önemden ötürü teker teker inceleme niyetindeyiz. Çünkü bu maddeler bu Anayasaya özel maddelerdi. Bundan sonra buna benzer maddelerin Anayasaya koyulması pek mümkün olmayabilir. Bunun nedeni ise bu maddelerin temsili demokrasiye istisna olarak, bazı doğrudan demokrasi usullerini sistemimize getirmesiydi. Bizde genelde temsili demokrasiye alışılmıştır. Doğrudan demokrasi usulleri ise alışkın olduğumuz usuller değildir. Bu yüzden bu usuller aslında Anayasa yürürlüğe girerken, denenmişti. Bu denenme şu güne dek başarılı olamadı. Çünkü Anayasanın bu 5 maddesi bugüne kadar yani 1 yıl 2 ay içinde, bildiğimiz kadarıyla, hiç uygulanmadı. Bu yüzden bu maddelerin yürürlükten kaldırılmasına pek ses etmeyeceğiz. Onun dışında, Anayasanın bu beş maddesi tarihe giderken, o maddeler adına konuşmak isteriz.
Madde 113
Anayasa Değişikliği Kanununun 21. maddesi ile Anayasanın 113. maddesi yürürlükten kaldırılmaktadır.
Yürürlükten kaldırılan 113. madde aşağıdaki gibidir.
”MADDE 113 – İptal Başvurusu
Yirmi kişinin Anayasa Mahkemesine imzalarını vermek suretiyle gerçekleştirecekleri bir mevzuatın tümü veya bir kısmı hakkındaki iptal istemi, Anayasa Mahkemesince iptal davası şeklinde görülür.”
Bu madde, doğrudan demokrasi usullerinden biridir. Doğrudan demokrasiden kastımız, halkın kendisini doğrudan doğruya kendisinin yönetmesidir. Günümüzde neredeyse her devlette temsili demokrasi vardır. Temsili demokrasilerde ise halk kendisini doğrudan doğruya yönetmez. Temsili demokrasilerde halk, kendisini yönetecek bazı temsilciler seçer. Bu temsilciler, Cumhurbaşkanı ve milletvekili gibi kimselerdir. Halk onlara bir süreliğine (örneğin 5 yıl) seçer ve bu kişilere devleti Anayasaya uygun bir şekilde yönetme yetkisi verir. Aslında bu, pratik bir zorunluluktur. Çünkü günümüzde devletler milyonlarca insandan oluşmaktadır. Günümüzde doğrudan demokrasi yaygın değildir. Çünkü doğrudan demokrasilerde kanunları da halkın doğrudan doğruya yapması, onları doğrudan doğruya uygulaması ve insanları kendisinin doğrudan yargılaması gerekir. 500-1000 kişilik topluluklarda doğrudan demokrasi uygulanabilir ve hatta temsili demokrasiye göre bu topluluklarda doğrudan demokrasi çok daha olumlu sonuçlar da verebilir. Ancak dünyada artık bu usulün hakkıyla uygulanabildiği ülke kalmamıştır. İsviçre’nin iki kantonu ve eskiden Roma ile Antik Yunan’ın bazı yerlerinde uygulanan bu usul, günümüzde neredeyse uygulanmamaktadır. Anayasamızdaki doğrudan demokrasi usulleri de aslında, sınırlı bir doğrudan demokrasi usulüdür. Çünkü rolde nüfusu 84 milyon olan bir ülkede doğrudan demokrasiyi uygulamak imkansızdır. Ama bazı doğrudan demokrasi uygulamalarını uygulamak o kadar da imkansız olmayabilir.
Yürürlükten kaldırılan 113. maddeye göre yirmi kişi bir mevzuatın (yasa, yasa hükmünde kararname, yönetmelik vs…) tümünün veya bir kısmının iptal edilmesi için Anayasa Mahkemesine başvurursa, bu başvuru iptal davası şeklinde görülecektir. Yani 20 kişinin başvurusuyla Anayasa Mahkemesi herhangi bir mevzuatı denetleyebilecektir. Bizce bu zararlı bir usul değildir.
Bugüne kadar hiç uygulanmamıştır.
Madde 114
Anayasa Değişikliği Kanununun 21. maddesi ile Anayasanın 114. maddesi yürürlükten kaldırılmaktadır.
Yürürlükten kaldırılan 114. madde aşağıdaki gibidir.
”MADDE 114 – Yasa Önerisi
Otuz kişinin Türkiye Büyük Millet Meclisine imzalarını vermek suretiyle gerçekleştirecekleri bir yasa önerisinin yapılması hakkındaki istemi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine alınır ve buna uygun şekilde hazırlanacak bir yasa önerisi üstünde oylama yapılır.”
113. maddeye ilişkin yaptığımız görüşler burası için de geçerlidir.
Yürürlükten kaldırılan 114. maddeye göre otuz kişi bir konuda yasa önerisinin yapılmasını TBMM’den isteyecektir. TBMM de bunu gündemine alacak ve bu isteğe uygun bir şekilde yasa önerisi hazırlayacak. Ve bu önerinin üstünde oylama yaparak kanunlaştıracak veya kanunlaştırmayacak. Yani 30 kişi, TBMM’den kararlaştırdıkları konuda kanun yapmasını isteyebilecektir. TBMM’nin hazırlayacağı kanun önerisinin ise bu isteğe uygun olup olmadığına Anayasa Mahkemesi karar verecektir. Çünkü bu hüküm bir Anayasa hükmüdür ve bu yüzden de bu hükümde bir uyuşmazlık çıkması durumunda bunun anayasa yargısı sınırları içinde çözümlenmesi gerekir.
Bizce bu usul zararlı değildir. Ancak buradaki sorun da şudur, TBMM bu konuyu kabul etmezse bu işin bir amacı kalmaz.
Bugüne kadar hiç uygulanmamıştır.
Madde 115
Anayasa Değişikliği Kanununun 21. maddesi ile Anayasanın 115. maddesi yürürlükten kaldırılmaktadır.
Yürürlükten kaldırılan 115. madde aşağıdaki gibidir.
”MADDE 115 – Yasanın Yürürlükten Kaldırılması İstemi
Otuz kişinin Türkiye Büyük Millet Meclisine imzalarını vermek suretiyle gerçekleştirecekleri bir yasanın yürürlükten kaldırılması hakkındaki istemi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine alınır ve konu hakkında oylama yapılır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasanın gerekliliğine ve konu ile ilgili yeni yasanın yapılmasına dek yürürlükten kaldırılan yasanın sürmesine karar verilmesi durumunda, yasa yürürlükten kalkmış olmasına karşın konu ile ilgili yeni yasa yapılana kadar hakkında yürürlükten kaldırılmış olma kararı alınan yasanın hükümleri uygulanır. Yeni yasanın yapımı geciktirilemez.”
113. maddeye ilişkin yaptığımız görüşler burası için de geçerlidir.
Yürürlükten kaldırılan 115. maddeye göre otuz kişi, TBMM’ye imza vererek bir yasanın yürürlükten kaldırılabilmesini isteyebilecektir. TBMM yasanın gerekli olduğuna karar verebilir (yani yasa yürürlükten kalkmaz) ya da konuyla ilgili yeni yasanın yapılmasına dek yasanın yürürlükte kaldırılmasına karar verilebilir (yani yasa hakkında yürürlükten kaldırılma kararı verilmiştir ama konuyla ilgili yeni yasa çıkana kadar, hakkında yürürlükten kaldırılma kararı alınan yasanın hükümleri uygulanacaktır). Yeni yasanın yapımı ise geciktirilemez.
Bu usul, halkın sevmediği yasaların değiştirilmesi için TBMM’yi harekete geçirmesi için güzel bir usuldür. Onun dışında madde metninde, yürürlükten kaldırılan yasa ile ilgili ifadeler daha düzgün bir hale getirilebilir.
Anayasanın yürürlükten kaldırılan 115. maddesinin ikinci cümlesi, örneğin şu şekilde değiştirilebilir:
”Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasanın kaldırılmasına veya konu ile ilgili yeni yasanın yapılmasına dek yasanın yürürlükte kalmasına karar vermesi durumunda, yasanın hükümleri konu ile ilgili yeni yasa yapılana kadar uygulanır. Yeni yasanın yapımı geciktirilemez.”
Şimdi tekrardan okumuş olduk da. Biz bu maddeyi hangi kafayla hazırlamışsak olmamış. Bu paylaştığımız hali bizce daha düzgün. Burada hedef, Anayasanın ilk halinin eleştirilmesi olmadığı için ve bu yazının konusu ağırlıklı olarak 17 Mart 2022 tarihindeki değişiklikler olduğu için, bu konudaki eleştirilerimizi daha sonralara saklayacağız.
Madde 116
Anayasa Değişikliği Kanununun 21. maddesi ile Anayasanın 116. maddesi yürürlükten kaldırılmaktadır.
Yürürlükten kaldırılan 116. madde aşağıdaki gibidir.
”MADDE 116 – Anayasa Değişikliği Önerisi
Kırk kişinin Türkiye Büyük Millet Meclisine imzalarını vermek suretiyle gerçekleştirecekleri Anayasa Değişikliği Önerisinin yapılması hakkındaki istemi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine alınır ve buna uygun şekilde hazırlanacak bir Anayasa Değişikliği Önerisi üstünde oylama yapılır. Anayasa Mahkemesi bu istemi, şekil yönünden geri çevirebilir.”
Eski 116. maddeye göre kırk kişi TBMM’ye imza vererek, Anayasa değişikliği yapılmasını isteyebilecektirler. Anayasa Mahkemesi bu istemi şekil yönünden geri çevirebilecektir. Bu öneri TBMM gündemine alınacak ve buna uygun bir şekilde Anayasa Değişikliği Önerisi hazırlanacak. Bu öneri üzerinde oylama yapılacak. Bu öneri kabul edilecek ya da reddedilecek.
Bizce fena olmayan bir düzenleme. Tabi anayasa değişiklikleri konusunda daha iyi bir kısıtlama getirilebileceği düşünülebilirdi. Ancak sonuçta öneriyi TBMM kabul edecek veya reddedecek. Belki burada, 114. maddede düzenlendiği gibi öneri metninin, istem doğrultusunda TBMM tarafından hazırlanabileceği belirtilebilirdi.
Madde 117
Anayasa Değişikliği Kanununun 21. maddesi ile Anayasanın 117. maddesi yürürlükten kaldırılmaktadır.
Yürürlükten kaldırılan 117. madde aşağıdaki gibidir.
”MADDE 117 – Doğrudan Demokrasinin Kapsamadıkları
Doğrudan demokrasi uygulamaları, yasama, yürütme ve yargı organlarına emir verici nitelik taşıyamaz, bu organların Anayasanın kendilerine verdiği yetkileri kullanmalarını engelleyemez ve onların yetki ve görev alanlarını değiştiremez ve temsilcilerin azli uygulamasını içermez.”
Bu maddede, doğrudan demokrasinin kapsamadığı esaslar açıkça düzenlenmiştir.
1. Doğrudan demokrasi uygulamaları yasama, yürütme ve yargı organlarına emir verici nitelik taşıyamaz. Yani halkın bir kısmı, Anayasanın bu maddelerine dayanarak ”biz halkız, şunu yapın” gibisinden ne yasama organına, ne yürütme organına, ne de yargı organına emir veremez.
2. Doğrudan demokrasi uygulamaları bu organların (yasama, yürütme ve yargı organları), Anayasanın kendilerine verdiği yetkileri kullanmalarını engelleyemez. Yani onlar yetkilerini kullanırken ”biz halkız, şunu yapmanızı istemiyoruz” diyemez.
3. Doğrudan demokrasi uygulamaları bu organların (yasama, yürütme ve yargı organları) yetki ve görev alanlarını değiştiremez. Yani halk ”yürütme organının kanun yapmasını istiyorum” diyemez. Çünkü böylece, yürütme organının yetki ve görev alanı değişmektedir.
4. Doğrudan demokrasi uygulamaları temsilcilerin azli uygulamasını içermez. Yani örneğin halk ”biz seçimlerin yenilenmesini istiyoruz, mevcut milletvekillerini tanımıyoruz” diyemez. Halk, seçimler gelmeden milletvekillerini değiştirmeye kalkamaz.
Bu maddeleri, bu usuller uygulansaydı daha ayrıntılı incelemek isterdik. Ancak şu anlık bu kadar açıklamayla yetinmemizin yeterli olacağı görüşündeyiz.
Son Hükümlerin Kaldırılması (m.21)
Anayasa Değişikliği Kanununun 21. maddesi, Anayasanın 102 ila 123. maddelerini kaldırmayı öngörmektedir. Bu değişiklik aşağıdaki gibidir.

Hatta yürürlükten kaldırmamaktadır, ”yürütlükten” kaldırmaktadır. Anayasa değişikliğinin hazırlanmasındaki bu ciddiyetsizlik hiçbir şekilde açıklanamaz.
Anayasanın Geriye Yürüyen Hükümleri (Ay. m.118)
Anayasa Değişikliği Kanununun 21. maddesi, aşağıda belirtildiği gibi, Anayasanın 118. maddesini yürürlükten kaldırmaktadır.

Yürürlükten kaldırılan 118. madde aşağıdaki gibidir.
”MADDE 118 – Anayasanın Geriye Yürüyen Hükümleri
73, 91 ve 94 üncü maddelerinde sözü edilen dönemler, geçmiş dönemleri de kapsar ve Anayasanın bu maddelerinin dönemle ilgili hükümleri geriye yürür.”
Anayasanın 73. maddesinde Cumhurbaşkanı ile ilgili, 91. maddesinde Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları, general ve subaylar ile ilgili, 94. maddesinde MİT Müsteşarı ve maddede sayılan diğer MİT personeli için bazı ”dönem” sınırlamaları vardır. Bu sınırlamalara göre bu görevlere gelen kişiler o maddede yazılı dönemden fazla görev yapamaz.
Bu Cumhurbaşkanı için normal karşılansa da askeri personel ile istihbarat personelinin neden böyle bir dönem sınırlamasına tabi tutulduğu, doğal olarak sorulabilir. Şunu demeliyiz ki, bizim bu Anayasayı hazırladığımız dönemde siyasi irade, askeri atamaları yapmaya çalışsa hatta kılını kıpırdatsa gibi paralel yapılanma, tepelerine balyoz gibi iniyordu. Biz eğer bu değişiklikleri kanunla getirseydik meclisteki bazı kimseler ikna edilip bu hüküm kolaylıkla değiştirilebilirdi. Ya da Sunucu Yönetimine yalvarıp yakarıp bir şekilde bu kanunun rolde geçersiz sayılmasını isteyebilirlerdi. Ordu ve MİT çok uzun aylar boyunca paralel yapılanma yüzünden fazla aktif oldu ve TCRP’nin adeta kayırılan, şımarık çocuğu oldu. Bunu önleyebilmek yalnızca Anayasa ile mümkündü. Çünkü Anayasa zor değiştirilen bir metindir. Ayrıca Anayasayı halk kabul ettiği için, bütün oyuncuların oy kullanarak belirlediği bir Anayasayı veya onun bir maddesini rolde geçersiz saymak Sunucu Yönetimini oldukça zorlayacaktı. Ki eski yönetim Anayasanın bir iki maddesini geçersiz saymaya çalıştığı vakit, halktan iyi bir tepki almış ve bu işten derhal vazgeçmiştir. Yani bu dönem sınırlamasının Anayasada olmasının nedeni sadece budur.
Şimdi gelelim bu maddenin önemine. 73, 91 ve 94. maddelerde dönem sınırlamaları var ama bu maddenin özelliği, Anayasanın bu maddelerinin dönemle ilgili hükümleri geriye yürümesini sağlamasıdır. Anayasa, değişiklikler öncesindeki 121. maddeye göre 30 Ocak 2021 tarihinde yürürlüğe girecektir. Dolayısıyla Anayasanın (118. madde istisna) bütün hükümleri 30 Ocak 2021 tarihinde yürürlüğe girecektir. İşte 118. madde burada bir istisna getirmiştir. Bu maddeye göre 73, 91 ve 94 üncü maddelerinde sözü edilen dönemler, geçmiş dönemleri de kapsar ve Anayasanın bu maddelerinin dönemle ilgili hükümleri geriye yürür.
Bu maddenin getirilme sebebi ise anayasal makamları adeta işgale kalkışan kişileri derhal önlemekti. Yani bu maddenin kaldırılmasıyla birlikte bu dönem sınırları 30 Ocak 2021 tarihinden önceki dönemleri kapsamayacaktır. Artık Kayra Bürküt 2 dönem daha Cumhurbaşkanı olabilecektir. Eski Cumhurbaşkanlarının tamamı 2 dönem daha Cumhurbaşkanı olabilecektir (30 Ocak 2021’den sonra görev aldıysa dönem sınırına o maddelerin hükümleri uyarınca takılıyor ama bu tarihten önce görev alanlar bu sınıra takılmıyor).
Dolayısıyla bu maddenin kaldırılması, Anayasanın sağladığı bu korumayı ortadan kaldırıyor. Bu madde, eski Cumhurbaşkanlarının iki dönem daha seçilebilmeleri için önlerini açmaktan başka bir şeyi sağlamamaktadır. Söz konusu Genelkurmay Başkanı ve MİT Müsteşarı zaten sunucuda yoktur ve bu kişiler 30 Ocak 2021 tarihinden sonra makamlarını hukuksuz bir şekilde aylarca gasp etmek suretiyle, ilgili oldukları maddelerde düzenlenen dönem sınırlarını fazlasıyla doldurmuşlardır. Dolayısıyla bu maddenin kaldırılması, 30 Ocak 2021 tarihinden önce Cumhurbaşkanı seçilmiş kişilerin iki kez daha Cumhurbaşkanı seçilmesini sağlamaktan başka bir işe yaramayacaktır. Paralel yapılanmanın hızla temizlenmesi için bu madde vaktiyle Anayasaya koyulmuştu. Ancak bu mücadelenin üstünden 1 yıl 2 ay geçti ve paralel yapılanmayı oluşturan kişilerin önemli kısmı, 30 Ocak 2021 tarihinden sonra, Anayasanın 91 ve 94. maddelerindeki dönem sınırlarını doldurdu. Bu yüzden bu maddenin kaldırılmasını gerekli görmemekle birlikte, çok da tehlikeli bulmuyoruz. Bu maddeden olumlu olarak etkilenecek kişilerin, 30 Ocak 2021 tarihi öncesinde Cumhurbaşkanlığı yapmış kişiler olacağını unutmayınız.
Sözün özü, Anayasanın sağladığı koruma bakımından bu maddenin kaldırılmasına bizce gerek yoktur. Ancak kaldırılması, eski Cumhurbaşkanlarının (örneğin Kayra Bürküt) iki kez daha Cumhurbaşkanı seçilebilmesinin önünü açmasından başka bir etki yaratmayacaktır. Artık karar TCRP Halkının.
Bu açıklamalarımıza ek olarak, Anayasanın maddelerinin geçmişe yürüyüp yürüyemeyeceği sorununu inceleyelim. Bu konuda TCRP Anayasa Mahkemesinin 25 Temmuz 2021 tarihli Kararında açıkladığı görüş şöyledir:
”…Anayasanın 118 inci maddesinde 94 üncü maddede sözü edilen dönemlerin geçmiş dönemleri de kapsayacağı ve Anayasanın bu maddesinin dönemle ilgili hükümlerinin geriye yürüyeceği hükme bağlanmıştır. Bu Anayasa, 121 inci maddesinde 30 Ocak 2021 tarihinde yapılacak olan halk oylaması sonucu kabul edilmesiyle anında yürürlüğe gireceğini hükme bağlamaktadır. İlgili halk oylaması Anayasanın kabulü ile sonuçlandığından Anayasa 30 Ocak 2021 tarihinden itibaren yürürlüktedir. Anayasanın yürürlüğe girmesine istisna getiren 118 inci madde hükmü uyarınca Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarının görev süresine ilişkin dönem hükümlerinin Anayasanın diğer maddelerinden farklı olarak 30 Ocak 2021 tarihinden daha öncesine de etki etmektedir.
Yasaların geçmişe yürüyeceğine ilişkin doktrinde eleştirilerin olmasının yanı sıra Anayasamız yasaların geçmişe yürümesini 40 ıncı maddesinin birinci fıkrasında yer alan ”kimsenin, işlendiği zaman yürürlükte bulunan yasanın suç saymadığı bir eylemden dolayı cezalandırılamaması ve kimseye suçu işlediği zaman yasada o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilememesi” konularıyla sınırlamıştır. Yasaların geçmişe yürümesi görüldüğü üzere Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarının görev süresiyle ilgili bir sınırı bünyesinde barındırmamaktadır.
Yasaların geçmişe yürümesi, anında yürürlüğe girmelerinin yanında bir istisnadır. Dolayısıyla yasa hükmünün geçmişe uygulanıp uygulanamayacağına ilişkin öncelikle uygulanamayacağı kaidesi temel alınmalı, ardından da istisnalar değerlendirilerek karar verilmelidir. Anayasanın bütün maddelerinin kaide olarak anında yürürlüğe girdiği kabul edilmektedir. Ancak 118 inci madde buna istisna getirmekte ve Anayasanın ilgili maddesinin hükmünü geriye yürütmektedir…”
Vaktiyle katıldığımız bu görüşe, aynen katılıyoruz. Bu görüşümüzü aşağıdaki argümanlarla güçlendirebiliriz.
1. Anayasa, bir hukuk düzenindeki en üst normdur. Dolayısıyla Anayasada yer alan herhangi bir kural, hukuka aykırı olamaz. Çünkü Anayasanın dışındaki normların hepsi (kanunlar, kararnameler, tüzükler, yönetmelikler vs…) Anayasaya aykırı olmamak üzere oluşturulurlar. Bütün bir hukuk düzeni, Anayasa üzerine inşa edilir. Bu yüzden de Anayasadaki bir hüküm zaten hukuka aykırı olamaz.
2. Anayasada bu hükümle çelişen bir hüküm varsa bile (örneğin, anayasa maddelerinin geriye yürüyemeyeceğine ilişkin bir hüküm) bu genel hüküm, 118. maddenin özel hükmü karşısında uygulanmaz. Hukukta ”Özel hüküm, genel hükmü bozar” diye bir ilke vardır. Uygulanmamasının nedeni de 118. maddenin, olası genel hüküm karşısında bir istisna teşkil etmesidir. Ayrıca şunu da belirtelim ki Anayasa, kendi maddelerinin geriye yürüyemeyeceğini öngörse bile, Anayasa kendisiyle bağlı değildir.
3. Sırf bu nedenlerden ötürü bile 118. madde hukuka uygundur. Ama ek olarak belirtelim ki Anayasamızın 40. maddesinde kanunların geriye yürümesinin yasaklandığı bir konu vardır. Bu maddeye göre kimse işlediği zamanda suç olmayan bir fiil yüzünden cezalandırılamaz. Dolayısıyla ceza kanunlarının geriye yürümesi yasaktır. Anayasa, kanunların geriye yürümesini yalnızca bu durum için yasaklamıştır. Bu demek oluyor ki yasaklanmayan her konuda kanunlar geçmişe yürüyebilir. Ancak ceza kanunlarının geriye yürümesinin yasaklanması gibi bir istisna daha söz konusudur. Kişilerin kazanılmış hakları, kanunlar geriye yürütülerek onlara kaybettirilemez. Yani bir kişi bir hakkı kazanmışsa, kanun geriye yürüyerek onun hakkını elinden alamaz. O kişi hakkını kazanmıştır ve iş bitmiştir. Hiçbir kanun o kişinin hakkını elinden alamaz. Dolayısıyla burada iki temel istisna vardır. Dönem sınırlarının, bu kamu görevlerinde bulunanların kazanılmış haklarını zedelediği iddia edilebilir. Ancak bu iddia yanlıştır çünkü kamu görevlerinde olmak, kişilerin kazanmış oldukları bir hak değildir. Kamu görevlisinin atandığı ve orada olduğu pozisyon, onun isteğine, önerisine, düşüncesine veya onayına bağlı olmaksızın, değişebilir. Örneğin MİT Müsteşarı A üç ay boyunca görev yapmıştır. Yeni bir kanunla (MİT’in anayasal bir statüsü olmadığını kabul ediyoruz) MİT Müsteşarlığında bir kişinin en fazla iki ay bulunabileceği ve bu hükmün geçmişe yürüyeceği kabul edilirse, o vakit A’nın görevi sonlanır. A bu konuda hiçbir kazanılmış hakkı olduğunu iddia edemez. Çünkü kamu görevleri, kamu hizmetini yürütmek için vardır, vatandaşların devlete karşı hak kazanmalarını sağlamak için değil.
Bu açıklamalarımızın yeterli olduğu kanısındayız.
Anayasanın Değiştirilmesine İlişkin Madde (Ay. m.119)
Anayasa Değişikliği Kanununun 21. maddesi, aşağıda belirtildiği gibi, Anayasanın 119. maddesini yürürlükten kaldırmaktadır.

Yürürlükten kaldırılan 119. madde aşağıdaki gibidir.
”MADDE 119 – Anayasanın Değiştirilmesi
1. Anayasanın bir veya birden çok parçasının değişmesi, buna ilişkin verilecek bir değişiklik önerisinin Türkiye Büyük Millet Meclisinin üye tamsayısının üçte ikisinin kabulüne veya Türkiye Büyük Millet Meclisinin üye tamsayısının beşte üçünün kabulüne ve bu kabul doğrultusunda Cumhurbaşkanının kararı ile halkoylamasına sunmasına ve bu oylama ile bu değişikliğin kabul edilmesine bağlıdır. Cumhurbaşkanı, Anayasa değişikliğini Türkiye Büyük Millet Meclisinin üye tamsayısının üçte ikisi kabul etse bile gerekli görmesi durumunda halkoyuna sunabilir.
2. Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyelerinden, Adalet Bakanından, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu iş için seçtiği iki milletvekilinden ve Cumhurbaşkanının seçtiği bir kişiden oluşan Anayasa Komisyonu da anayasa değişikliği hazırlayabilir. Komisyonca hazırlanan değişiklik Türkiye Büyük Millet Meclisinin veya Cumhurbaşkanının onayını aldıktan sonra halkoyuna sunulur.
3. Anayasa değişikliğinin Meclis tarafından kabul edilmesinden üç gün içinde Anayasa Mahkemesi bu değişikliğin Anayasada çok köklü değişimler yaratacağına ve bu değişimlerin toplum yaşantısı için tehlikeli olacağını, nedeniyle birlikte ulusa bildirmesinin ardından bu değişikliği geri çevirebilir. Geri çeviren değişiklik, 73 üncü maddenin 2 ve 3 üncü fıkralarında tasarlanan usule göre yeniden oylanabilir.
4. Anayasa değişikliği önerisinde bulunmaya, Cumhurbaşkanı, Anayasa Mahkemesi ve Milletvekilleri yetkilidir.”
Yani bu değişikliğin 21. maddesi, Anayasanın 119. maddesini yani Anayasanın nasıl değiştirileceğini düzenleyen maddeyi kaldırıyor.
Sormalıyız ki madem bu maddeyi kaldırdınız ve yerine Anayasanın nasıl değiştirileceğini düzenleyen bir madde koymadınız, Anayasa nasıl değiştirilecek? Anayasa değişikliğini hazırlayanlar bu soruma acaba ne cevap verecektir?
Onlar bu soruma bir cevap veremeyecektir çünkü onlar bu maddeyi kaldırdıklarının farkında değildirler. Bu değişikliği o kadar dikkatsiz hazırlamışlardır ki Anayasanın bütün maddeleri kaldırılsa dahi kaldırılmaması gereken maddesini yürürlükten kaldırmışlardır. Bu maddeyi yürürlükten kaldırmışlardır çünkü 21. madde ile bir sürü maddeyi yürürlükten kaldırırlarken, bu Anayasada olmayan 123. maddeyi dahi yürürlükten kaldırmışlardır. Getirdikleri maddeleri sıralamayı, saymayı başarmışlar ancak kaldırdıkları maddelere dönüp bakmamışlardır bile. Hatta şunu ekleyelim, Anayasanın son maddesinin numarasına bile bakmamışlardır. Anayasanın 121 maddeden oluştuğunu anlamak için ne hukuk bilgisi ne siyaset bilgisi ne de başka bir şey gereklidir. Hatta Türkçe bilmeniz bile gerekmez. Yabancı bir kişi bile maddeleri teker teker okuyarak ”119, 120, 121” gibi sayıları rahatlıkla anlayabilir. Yani bilinmesinde Türkçenin bile gerekmediği bir şeyin bilinmemesi ancak özensizliğin kanıtıdır. Bu anayasa değişikliğini hazırlayanlar, ne yazık ki kaldırdıkları maddelerde ne yazdığını bile bilmiyor.
Bunun dışında, sorumuza biz yanıt verelim. Anayasa, kendisinin hiçbir şekilde değiştirilemeyeceğini öngörmüyorsa (ki öngörmüyor), o da her kanun gibi bir kanun olduğu için, kanunlar nasıl değiştirilirse o da öyle değiştirilir. Yani Anayasa artık Anayasa olmaktan çıkar, sıradan bir kanun haline gelir. Diğer bir deyişle, anayasa sert anayasa olma özelliğini yitirir ve yumuşak anayasa özelliğine sahip olur. Dünyada bir iki istisna dışında bütün anayasalar sert anayasadır.
Anayasayı anayasa yapan ve onu bu kadar önemli kılan şey, onun sert anayasa olmasıdır. Yani hükümlerinin normal kanunlar gibi değiştirilememesidir. Anayasalar meclislerin dörtte üçü, üçte ikisi, beşte üçü gibi çoğunluklarla doğrudan değiştirilirler veya bu kadar oyla kabul edilmiş olsalar bile halkoylamasına sunulurlar. Hatta bazı anayasalar vardır ki halkoylaması olmaksızın yürürlüğe girmezler (Burada anayasayı hem anayasa hem de anayasa değişikliği kanunu anlamında kullanıyoruz). Bu Anayasanın değişiklikler öncesindeki 119. maddesinde, Anayasanın nasıl değiştirileceği ayrıntılı bir biçimde düzenlenmiştir. Bu maddenin yürürlükten kaldırılmasıyla birlikte Anayasa artık normal bir kanun gibi değiştirilebilecektir. Anayasanın artık kanundan bir farkı kalmamıştır. Çünkü Anayasayı kanunlardan ayıran şey, onlara göre basit çoğunlukla kabul edilmesi değil, çok daha zor çoğunluklarla kabul edilmesidir. Bu madde kaldırıldığı için ortada Anayasa ile kanunlar arasında bir fark yoktur. Anayasa artık adı ”Anayasa” olan bir kanundur.
Anayasa değişikliğini hazırlayanlar Anayasayı değiştirmemişler, onu adeta yok etmişlerdir.
Anayasanın Değiştirilemez Hükümleri (Ay. m.120)
Anayasa Değişikliği Kanununun 21. maddesi, aşağıda belirtildiği gibi, Anayasanın 120. maddesini yürürlükten kaldırmaktadır.

Yürürlükten kaldırılan 120. madde aşağıdaki gibidir.
MADDE 120 – Anayasanın Değiştirilemez Hükümleri
Anayasada yer alan;
a. Yasama, yürütme ve yargı organlarının tarihsel statüleri,
b. Anayasanın üstünlüğü ilkesi,
c. Seçimlerin yapılması esası,
ç. Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlılığı,
d. Milli iradenin varlığı ve süreğenliği,
e. Anayasa Mahkemesinin tarihi konumu,
f. Nispi temsile dayalı seçim,
ve bunlara bağlı temel esaslar değiştirilemez.
Görüldüğü üzere Anayasanın 120. maddesi bazı hükümlerin değiştirilmesini yasaklamaktadır.
Öncelikle belirtelim ki bu madde ile eskiden de uğraşılmıştır. Çünkü bu maddede akrostiş vardır. Baştan aşağı okuma yöntemiyle ”YASAMAN” yazısının çıktığını görüyoruz. Biz eski yazılarımızda da belirttiğimiz üzere biz bunu kendimizi övmek veya yüceltmek adına yapmadık. Bizim bunu yapmamızdaki tek amaç, Şubat 2020’de hazırlıyor olduğumuz Anayasanın, TCRP’nin eski yöneticisi Mustafa Yazgülü tarafından engellenmiş olması ve bizim kendisi tarafından banlı tutulmamıza karşın, bizim Ocak 2021’de Anayasayı, ona rağmen başarılı bir şekilde yürürlüğe koymuş oluşumuzu ve onların da bizi engellemelerini başaramamış oluşlarını göstermekten ibarettir. Şunu da belirtmeliyiz ki Bu Anayasa bizim değil, kabul etmesiyle birlikte Anayasa Komisyonunun, kabul etmesiyle birlikte halkın metni olmuştur. Anayasa, onu kim hazırlamış olursa olsun, halk kabul ettiği için, halkın anayasasıdır. Bizim bu akrostişimiz, TCRP’nin anayasal gelişiminin bir yıl boyunca duraklamasına neden olan yönetime karşı direnişimizin sembolüdür. Şu var ki kimse bizim adımızı Anayasada tutmak zorunda değil. İsterlerse silebilirler, bizim bundan yana bir rahatsızlığımız asla olmayacaktır. Çünkü Anayasayı biz kendi adımızı duyuralım veya kendi adımızı anayasada görünce tatmin olalım diye yazmadık. ”Barış Yasaman” ile ilgili her şeyi yasaklasalar bile Anayasada ”Yasaman” yazan kısmı hiçbir bahaneyle yasaklayamayacaklarını düşündüğümüzden bunu yaptık. Ancak bunu neden yazdığımızı sorarlarsa da şunu söylememiz gerekir: TCRP’nin anayasal gelişimini bir yıl boyunca duraklatan ve bizi bir yıl boyunca banlı tutan (o dönemde) yönetime karşı mücadelemizi Anayasada, bu mücadele haliyle OOC olsa bile, göstermek istedik. Çünkü Anayasayı yazan kişi olarak, burada alçakgönüllülük yapamayacağım, kendimde bunu yapmaya hak gördüm. Ve şunu da unutmamalıyız ki bu olayı değerlendirirken bugüne göre değerlendirirsek yanlış yorum yaparız. Olayı, 1 yıl 2 ay önceki koşullara göre değerlendirmeliyiz. Ayrıca ben Anayasayı, diğer insanlardan farklı olarak, bir parçam olarak görüyorum ve bu yüzden de Anayasada bir izimin olmasını istedim. Ancak zamanla daha iyi anlıyorum ki bu görünür iz olmasa dahi, o her zaman benim bir parçam olacak ve benden izler taşıyacaktır.
Burada savunmamızı yaptıktan sonra, bu maddenin yaklaşık bir yıl önce başına neler getirmeye çalıştıklarını söyleyelim. Biz Çağrı Yücel’deyken bu maddedeki akrostişi açıklamamızın ardından (biz zaten yasaklanmıştık) Anayasa kanalı birkaç gün boyunca insanlardan gizlendi. Sonra da Anayasanın bu maddesinin de bulunduğu son iki veya üç maddesi silindi. Ancak kabul edilen metinde o maddeler vardı. Çok uzun süre boyunca bu maddeler yoktu. Ardından bu maddenin tekrar konuldu ve bu maddede sırf ”YASAMAN” akrostişini bozmak için ”Milli” kelimesi ”Ulusal” olarak değiştirildi. Bu değişiklikleri yapanın Paralel Müsteşar olduğunu duyduk. Bizim adımızı bile hazmedemeyen Paralel Müsteşar Anayasayı kendisinin, Sunucu Yöneticisi olsa dahi değiştiremeyeceğini, yalnızca 119. madde kapsamında meclisin nitelikli çoğunluğunun ve halkın değiştirebileceğini bilmiyor mudur? Bal gibi biliyordur. Ancak ”eş anlamlı kelimeler” demek suretiyle böyle bir değişikliğe cüret edildi. Şunu diyelim ki bize kişisel olarak husumet beslediğiniz sürece hiçbir şey elde edemeyeceksiniz. Çünkü biz kişisel husumetlerin ötesinde, bilimsel açıklamalar yapıyoruz. Hukuk da bir bilimdir ve anayasa hukukuna ilişkin yaptığımız her açıklamada bu bilimin metotlarını takip ediyoruz. Paralel Müsteşar paralel metotları takip ediyor olabilir ancak biz bilimsel metotları takip ediyoruz.
Eleştirimiz
Şimdi de bu maddenin yürürlükten kaldırılmasına ilişkin eleştirilerimizi sıralayalım.
Bu madde her ne kadar içinde akrostiş barındırıyor olsa da, oldukça önemli hükümleri koruma altına almaktadır. Korunan hükümler aşağıdaki gibidir.
a. Yasama, yürütme ve yargı organlarının tarihsel statüleri
b. Anayasanın üstünlüğü ilkesi
c. Seçimlerin yapılması esası
ç. Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlılığı
d. Milli iradenin varlığı ve süreğenliği
e. Anayasa Mahkemesinin tarihi konumu
f. Nispi temsile dayalı seçim
Bu hükümler, görüldüğü gibi, yabana atılacak hükümler değildir. Bu Anayasa değişikliğini hazırlayanların neden bu maddeyi yürürlükten kaldırmayı amaçlarını anlayamadık. Ancak tahminlerimize göre, Anayasaya eklemek istedikleri maddeleri sıralarken ”123” sayısına ulaşmışlar ve Anayasanın da 123 veya 123’ten daha fazla maddesi olduğunu düşünerek getirmek istedikleri maddeleri 102’den başlatıp 123’e kadar eklemişler ve bu maddelerin tamamını yürürlükten kaldırmışlardır. Yani Anayasanın olmayan maddelerini dahi yürürlükten kaldıran bu anlayışın, bu maddeyi yürürlükten kaldırmamalarını beklemek saflık olurdu.
Bu Anayasanın ilk dört maddesinin neden değiştirilemez olduğunu söyleyip bizi topa tutanlar şu anda neredeler? Şu anda anayasanın değiştirilemez hükümleri, çok büyük olasılıkla değiştirenler tarafından bile farkında olunmaksızın, kaldırıldı ancak kimsenin gıkı çıkmadı. İlginç.
Yürürlük Maddesi (Ay. m.121)
Anayasa Değişikliği Kanununun 21. maddesi, aşağıda belirtildiği gibi, Anayasanın 121. maddesini yürürlükten kaldırmaktadır.

Yürürlükten kaldırılan 121. madde aşağıdaki gibidir.
”MADDE 121 – Anayasanın Yürürlüğe Girmesi
Bu Anayasa, 30 Ocak 2021 tarihinde yapılacak olan halkoylaması sonucu kabul edilmesi ile anında yürürlüğe girer.”
Bu kadarına da pes. Anayasanın 30 Ocak 2021’de yürürlüğe girmesine ilişkin maddenin yürürlükten kaldırılması ne alaka? Evet, Anayasa değişikliğini hazırlayanlar çok özensiz. Evet, Anayasa değişikliğini hazırlayanlar çok yetersiz. Buraya kadar her şeyi anlayışla karşılayabiliriz ama Anayasanın yürürlük maddesinin yürürlükten kaldırılması nedir? Bu değişikliği hazırlayanlar Anayasanın son maddesine göz ucuyla dahi bakmamışlar mıdır? Tabi ki bu değişikliği hazırlayanlar bu Anayasanın kaç maddeden oluştuğunu, son maddeye bir saniyeliğine, bilemediniz iki saniyeliğine bakarak anlayabilecekken buna bile zahmet etmediklerinden, bu maddeyi üç saniyede okuma zahmetini üstlenmediklerine şaşırmamak gerekir.
Bu maddenin yürürlükten kaldırılmasıyla birlikte ne olacağı hakkında kesin bir görüşüm yok. Çünkü bir anayasanın yürürlük maddesinin yürürlükten kaldırılmasıyla ilgili hiçbir şey görmedim. Ancak bir kanunun yürürlük maddesinde belirtilen tarihte (X tarihinde, yayımı tarihinde vs.) yürürlüğe girdiğini söylersek, bu maddenin yürürlükten kaldırılmasıyla birlikte Anayasanın yürürlüğe giremeyeceğini söyleyebiliriz. Bunu söylemeyi hiç istemezdim ancak değişikliği yapanlar sayesinde artık bunu da söyleyebiliyoruz.
Bu konuda hiçbir yorum yapamıyorum çünkü dediğim gibi bunun uygulamasını daha önce hiç görmedim. Ancak bu maddenin yürürlükten kaldırılması Anayasanın yürürlük maddesinin ortadan kaldırılması demektir yani Anayasanın 30 Ocak 2021 itibariyle yürürlüğe girmesini hükme bağlayan madde yürürlükten kaldırılmıştır. Anayasa o halde hangi tarihten itibaren yürürlüktedir, yürürlükte olacaktır veya yürürlükte olmayacak mıdır?
Anayasa değişikliğini hazırlayanlar bu sorularıma cevap veremeyecektir. Çünkü onlar yanlışlıkla Anayasayı yok etmişlerdir.
Olmayan Maddelerin Yürürlükten Kaldırılması (m.21)
Anayasa Değişikliği Kanununun 21. maddesi, Anayasanın 102 ila 123. maddelerini kaldırmayı öngörmektedir. Bu değişiklik aşağıdaki gibidir.

Hatta yürürlükten kaldırmamaktadır, ”yürütlükten” kaldırmaktadır. Anayasa değişikliğinin hazırlanmasındaki bu ciddiyetsizlik hiçbir şekilde açıklanamaz.
Konumuzla ilgili olan kısım, yürürlükten kaldırılan ama Anayasada olmayan 122 ve 123. maddelerdir.
Evet, yanlış duymadınız. Bu Anayasa değişikliği ile birlikte Anayasanın olmayan iki maddesi yürürlükten kaldırıldı. Ben buna inanamadım ve tekrar baktım.

Anayasa kaç madde? 121 madde. O vakit Anayasanın olmayan iki maddesi nasıl yürürlükten kaldırılıyor?
Anayasa değişikliğini yapanlara şunu sormak gerekir: Anayasanın olmayan maddelerini yürürlükten kaldırmaktaki amacınız nedir? Olmayan bir şeyi nasıl yok ediyorsunuz? Buna akıl sır erdiremiyoruz. Ancak tahminlerimize göre anayasa değişikliği kanununu hazırlayanlar bunun farkında değiller (farkında olup da yapmış olma olasılıkları hukukun değil, muhtemelen psikiyatrinin konusudur). Değişiklik yaptıkları anayasanın, sonuna madde ekledikleri anayasanın sonuncu maddesindeki sayının 121 olduğunu bile görmemişler. Bu anayasa değişikliğini hazırlayanlar öyle dikkatsiz davranmıştır ki kendileri, resmen Anayasada olmayan maddeleri yürürlükten kaldırmışlardır.
Biz bu vahim olay karşısında, tek kelime bile edemiyoruz.
Yargıya İlişkin Genel Hükümler (m.22-29)
Belirtelim yargı kısmında 1982 Anayasasından yaptığımız karşılaştırmalar için https://www.anayasa.gen.tr/1982ay.htm sitesinden yararlandık. Yazı içinde 1982 Anayasasına gönderme yaptığımız her yer bu metindeki 2010 değişikliklerine göredir.
Yürürlükten Kaldırılan Maddeler (Ay m.102-104)
Anayasa Değişikliği Kanununun 21. maddesi, Anayasanın 102 ila 123 üncü maddelerini kaldırmayı öngörmektedir. Bu değişiklik aşağıdaki gibidir.

Hatta yürürlükten kaldırmamaktadır, ”yürütlükten” kaldırmaktadır. Anayasa değişikliğinin hazırlanmasındaki bu ciddiyetsizlik hiçbir şekilde açıklanamaz.
Konumuzla ilgili olan kısım yürürlükten kaldırılan 102 ila 104. maddelerdir.
Yürürlükten kaldırılan maddeler aşağıdaki gibidir.
”Madde 102 – Yargı Bağımsızlığının Güvencesi
1. Hakimler, savcılar ve bilumum mahkeme ve kamuda çalışan yargı mensuplarının işlerine son verilemez. Yüksek Yargı Kurulunun konu ile ilgili kararları bu hükmün dışındadır.
2. Hakimler kararlarını yasalara ve yasaların hükmettiği koşullar ve deliller doğrultusunda vicdani kanaatlerine göre verirler.
3. Hiçbir makam, mercii veya bunun türevi herhangi bir kurum veya kuruluş mahkemelere emir, talimat, genelge veremez, hiçbir telkin, söylem ve kararda bulunamaz.
4. Meclis, mahkemelerin kararlarını iptal edemez.
5. Hiçbir yargı mensubu haklarında kesin karar çıkmadan tutulma ve tutuklanma yapılamaz.
6. Hakim ve savcılara rüşvet verilemez, teklif edilemez ve davanın adalet yolundaki seyrini değiştirecek hiçbir teklif ve eylemde bulunulamaz.”
”Madde 103 – Yargılama
1. Suçun gözle görülebilir olması durumunda dava yapılmadan yargı kararı hakim tarafından verilir. Bu tür davalarda hükümlünün temyiz hakkı korunur.
2. Suçun açıkça saptanamadığı durumlarda savcı ve bilumum diğer yargı mensupları işin içine katılarak olağan mahkeme davası başlatılır. Bu durumda da hükümlünün temyiz hakkı gözle görülebilir bir kanıtın olmaması durumunda korunur.
3. Mahkemenin aksi kararı olmadıkça duruşmalar herkese açık yapılır.
4. Her suçlananın kendini savunma hakkı vardır.”
”MADDE 104 – Duruşmaların Açık ve Kararların Gerekçeli Olması
1. Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlakın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir.
2. Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”
Yargılamaya ilişkin bu üç temel maddenin yürürlükten kaldırılmasının gerekçesini anlayamadık. Zaten metinde değiştirilmek istenen hükümlerin neden değiştirilmek istendiğini anlamamız mümkün değil. Çünkü bu konuda ne bir genel gerekçe, ne madde gerekçeleri hazırlanmış ne de bu kanun kabul edilirken veya kabul edilmeden önce görüşme yapılmış. Değişiklik kanunu, bütün maddeleriyle birlikte apar topar kabul edilmiştir. Bu yüzden de bu değişikliğin neden yapılmak istendiği, bu üç maddenin neden kaldırılmak istendiğini anlayamadık.
Biz bu maddeleri Mart-Nisan 2020’de yapmayı planladığımız Anayasanın yargı bölümü için hazırlamıştık. Bu maddelerin de yer aldığı ve yargıyı düzenleyen toplam 20 maddelik bir taslak hazırlamıştık. Ancak TCRP’de yasaklanmamızın ardından bu taslağımızı da ne yazık ki kullanamadık. İşte bu taslağımızda yer alan yargılamaya ilişkin genel hükümleri barındıran bu üç maddeyi, Ocak 2021’de Anayasa yazılırken, ekledik.
Bu maddeler olabildiğince özgün hazırlanmaya çalışılmıştır. İllaki diğer anayasalardan etkilenmiş olmamız kaçınılmazdır. Ancak yine de bu maddeleri bundan iki yıl önce, olabildiğince özgün bir şekilde hazırlamaya çalışmıştık. Şimdi ise bu maddelerin neden kaldırılmak istendiğini anlayamıyoruz.
Bu üç maddeye de doğal olarak bazı eleştiriler yöneltebiliriz ancak yine de bu maddelerin varlığında ne gibi bir sakınca görüldüğünü bilmiyoruz. Bilmemiz de ne yazık ki daha değişikliği yapanların adlarının duyurulmamasından anlaşılacağı üzere, lükstür.
Yeni Maddeler (m.22-26, 28)
Madde 102 (Değişiklik K. m.22)
Anayasa Değişikliği Kanununun 22. maddesi, aynı kanunun 21. maddesinin kaldırmış olduğu 102. maddeyi aşağıda belirtildiği gibi, yeniden düzenlemektedir.

Şimdi de 1982 Anayasasının 138. maddesini görelim.

Görüldüğü gibi Değişiklik Kanununun 22. maddesinde öngörülen yeni 102. madde bir fark dışında bu maddenin, hiçbir emek gösterilmeksizin aynen kopyalanmış halidir.
Tek fark da şudur:
Herkes tarafından benimsenmiş ”hakim” kelimesi, anlamsız bir şekilde ”yargıç” sözcüğüyle değiştirilmektedir. Bu kelime çok eskimiş bir kelime olsa veya anlamı insanlar tarafından anlaşılmasa, tabi ki değiştirilmesi güzel olacaktır. Ancak bu halkın diline adeta yapışmış bir sözcüktür. Dolayısıyla ”hakim” sözcüğünün ”yargıç” sözcüğüyle değiştirilmesinden hiçbir yarar doğmayacaktır. Aksine, zarar doğacaktır. Mevzuatta yer alan her ”hakim” ifadesinin ”yargıç” olarak değiştirilmesi gerekecektir. Bu kullanım, boş yere, değiştirilmeye çalışılacaktır.
Ayrıca bu maddede ”Yargıç, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.” gibi ilginç ifadeler kullanılmıştır.
”Yargıç, … bağımsızdırlar” ve ”Yargıç, … hüküm verirler”. Bu Anayasa değişikliği nasıl bir ciddiyetsizlikle hazırlanmış, aklım almıyor.
Madde 103 (Değişiklik K. m.23)
Anayasa Değişikliği Kanununun 23. maddesi, aynı kanunun 21. maddesinin kaldırmış olduğu 102. maddeyi aşağıda belirtildiği gibi, yeniden düzenlemektedir.

Şimdi de 1982 Anayasasının 139. maddesini görelim.

Görüldüğü gibi Değişiklik Kanununun 23. maddesinde öngörülen yeni 103. madde ”hakim” yerine ”yargıç” yazılması dışında 1982 Anayasasının 139. maddesinin, hiçbir emek gösterilmeksizin aynen kopyalanmış halidir.
Ancak kopyala-yapıştır yöntemiyle Anayasa değişikliği yapanlar şunu unutuyorlar ki yürürlükten kaldırdıkları maddenin kenar başlığı hala duruyor. Bu yeni maddenin kenar başlığı ise: Yargılama.
Hakimlik ve savcılık teminatını düzenleyen maddenin başlığı ”Yargılama”. İlginç.
Madde 104 (Değişiklik K. m.24)
Anayasa Değişikliği Kanununun 24. maddesi, aynı kanunun 21. maddesinin kaldırmış olduğu 104. maddeyi aşağıda belirtildiği gibi, yeniden düzenlemektedir.


Şimdi de 1982 Anayasasının 140. maddesini görelim.


Görüldüğü gibi Değişiklik Kanununun 24. maddesinde öngörülen yeni 104. madde ”hakim” yerine ”yargıç” yazılması dışında 1982 Anayasasının 140. maddesinin, hiçbir emek gösterilmeksizin aynen kopyalanmış halidir.
Ancak kopyala-yapıştır yöntemiyle Anayasa değişikliği yapanlar şunu unutuyorlar ki yürürlükten kaldırdıkları maddenin kenar başlığı hala duruyor. Bu yeni maddenin kenar başlığı ise: Duruşmaların Açık ve Kararların Gerekçeli Olması.
Hakimlik ve savcılık mesleğinin düzenlendiği maddenin başlığının adının ”Duruşmaların Açık ve Kararların Gerekçeli Olması” olarak kalması da ilginç. Ayrıca, kenar başlıklarıyla ilgili sorunu tekrar tekrar dillendirmek istemiyoruz çünkü bu sorun önümüzdeki 20 maddenin tamamında var.
Madde 105 (Değişiklik K. m.25)
Anayasa Değişikliği Kanununun 25. maddesi, aynı kanunun 21. maddesinin kaldırmış olduğu 105. maddeyi aşağıda belirtildiği gibi, yeniden düzenlemektedir.

Şimdi de 1982 Anayasasının 141. maddesini görelim.

Görüldüğü gibi Değişiklik Kanununun 25. maddesinde öngörülen yeni 105. madde, 1982 Anayasasının 141. maddesinin, hiçbir emek gösterilmeksizin aynen kopyalanmış halidir.
Madde 106 (Değişiklik K. m.26)
Anayasa Değişikliği Kanununun 26. maddesi, aynı kanunun 21. maddesinin kaldırmış olduğu 106. maddeyi aşağıda belirtildiği gibi, yeniden düzenlemektedir.

Şimdi de 1982 Anayasasının 142. maddesini görelim.

Görüldüğü gibi Değişiklik Kanununun 28. maddesinde öngörülen yeni 108. madde, 1982 Anayasasının 142. maddesinin, hiçbir emek gösterilmeksizin aynen kopyalanmış halidir.
Madde 108 (Değişiklik K. m.28)
Anayasa Değişikliği Kanununun 28. maddesi, aynı kanunun 21. maddesinin kaldırmış olduğu 108. maddeyi aşağıda belirtildiği gibi, yeniden düzenlemektedir.

Şimdi de 1982 Anayasasının 144. maddesini görelim.

Görüldüğü gibi Değişiklik Kanununun 28. maddesinde öngörülen yeni 108. madde, 1982 Anayasasının 144. maddesinin, hiçbir emek gösterilmeksizin aynen kopyalanmış halidir.
Eleştiriler
1. Yukarıdaki altı madde, ”hakim” sözcüğünün ”yargıç” olarak değiştirilmesi ve bir madde düzgün bir şekilde yazılmışken maddeye yanlışlıkla nokta konularak yazım hatası yapılması dışında, 1982 Anayasasının yargı bölümünden kelimesi kelimesine, virgülü virgülüne aynen alınmıştır. Bu yüzden yapılan değişikliklerin hiçbiri özgün değildir. Yapılan değişiklikler gerçek metnin tamamen kopyası durumundadır.
2. Bu altı maddedeki hususların rolü ilgilendiren kısımları (yargılamanın bağımsızlığı, hakim ve savcılara ilişkin hükümler, duruşma ve kararlara ilişkin hükümler), büyük ölçüde, kaldırılan üç maddede yer almaktadır. Bu maddeler üzerinde bazı değişikliklerin yapılması doğal karşılanabilir ancak yürürlükten kaldırılan üç maddenin tamamının kaldırılıp yerlerine bu maddelerin getirilmesini sağlayacak kadar da önemli bir eksiklik yoktur.
3. Bu altı maddenin önemli çoğunluğu gereksiz ayrıntı içermektedir. Bu maddelerde yer alan ayrıntıların rol ülkesinde uygulanması imkansızdır.
Örnek verirsek, 144. maddedeki adalet müfettişleri ve iç denetçileri rolde nasıl görev yapacaktır? 140. maddede düzenlenen hakim ve savcıların aylık ve ödenekleri, görev yerlerinin belirlenmesi vs. hususlar gerçekten de rolde değerlendirilecek midir? Tek tek bütün bu konular için kanunlara bakılacak mıdır? Hakim ve savcıların altmış beş yaşını bitirdikleri, yaş sistemi olmayan bir sunucuda nasıl anlaşılacaktır?
Bu maddelerin 1982 Anayasasından kopyalanmış olması bir özgünlük sorunuyken, diğer yandan büyük bir gereksizlik ve uygulamada imkansızlık sorunudur. Bunların çoğunu uygulamak mümkün değildir. Denecek ki bunlar NPC olarak var olsun. Bunları uygulamak için çok geniş bir mevzuat bilgisi gerekir. Bu ise kimsede yok. Gerçek hayatta bile bu görevler binlerce, on binlerce kişi aracılığıyla yerine getirilmektedir. Dolayısıyla bunları NPC olarak hayata geçirmek de tamamen anlamsızdır. Çünkü bunların var olması durumunda, mutlaka uygulanması gereken durumlar ortaya çıkabilir ve o durumlarda çoğu kişinin bilgisi, konuyu çözmeye yetmeyecektir.
Bu değişiklikler tamamen ”laf olsun” diye yapılan değişikliklerdir. Anayasayı gereksiz yere uzatmak dışında hiçbir işe yaramayacaktır. Anayasada yalnızca gerekli hükümler olmalı, Anayasa gereksiz hükümlerden arındırılmalıdır. Eğer uygulamayacaksak bu hükümleri Anayasaya koymamızın anlamı nedir?
Sonuç olarak, yargılamaya ilişkin genel hükümlerin bu şekilde sil baştan düzenlenmesi, tamamen gereksizdir.
Burada ayrıca 1982 Anayasasının hükümlerini eleştirmeyeceğiz.
Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kurulması (m.27)
Anayasa Değişikliği Kanununun 27. maddesi, aynı kanunun 21. maddesinin kaldırmış olduğu 107. maddeyi aşağıda belirtildiği gibi, yeniden düzenlemektedir.


Şimdi de 1982 Anayasasının 143. maddesini görelim.

Görüldüğü gibi bu madde, 1982 Anayasasındaki maddenin birebir kopyalanıp yapıştırılmış halidir. Ortada hiçbir emek, hiçbir düzenleme yoktur. Hatta diğer maddeler kopyalanıp yapıştırılırken bazılarında süreler gerçek sürelere uyarlanırken burada yer alan ”dört yıl” ibaresi ”4 yıl” şeklinde değiştirilmiştir.
Birinci fıkrada Devlet Güvenlik Mahkemelerinin ”Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, hür demokratik düzen ve nitelikleri Anayasada belirtilen Cumhuriyet aleyhine işlenen ve doğrudan doğruya Devletin iç ve dış güvenliğini ilgilendiren suçlara bakmakla görevli” olduğu belirtilmektedir. Kullanılan dil, aynen 1982 Anayasasındaki dildir. ”Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü”, ”hür demokratik düzen”, ”nitelikleri Anayasada belirtilen Cumhuriyet aleyhine işlenen” ve ”doğrudan doğruya Devletin iç ve dış güvenliğini ilgilendiren suçlar” kavramlarından ne anlaşılmaktadır? Bu suçlar için neden ayrı mahkemeler öngörülüyor? Neden bu suçların değerlendirilmesi, diğer suçlardan ayrı bir mahkemenin görev alanına sokulmaktadır? Bu Anayasa değişikliğini hazırlayanların, bu kavramları anlayıp ona göre bu düzenlemeleri yaptıklarını düşünmüyoruz. Bu değişikliği hazırlayanların tek amacı, 1982 Anayasasının yargı ile ilgili bölümünü aynen kopyalamaktır. Kendilerinin Devlet Güvenlik Mahkemelerinin 2004 yılında kapatıldığından da haberlerinin olduğunu sanmıyoruz.
Anayasa değişikliğini yapanlara sormak gerekir ki neden diğer maddelerde gerçek süreleri rol hayatına uyarlamışlardır da burada uyarlamamışlardır? Bu sorun neyse ki maddenin getirdiği diğer sorunların yanında önemsiz kalmaktadır.
Anayasamızda ”sıkıyönetim” halinin düzenlenmemiş olmasına karşın Anayasa değişikliğini hazırlayanlar neden Devlet Güvenlik Mahkemelerinin sıkıyönetime ilişkin hükümlerinin saklı olduğunu düzenlemiştir? Sıkıyönetim Anayasada öngörülmediği için yoktur. Devlet Güvenlik Mahkemeleri, olmayan bir durumda nasıl hareket edebilsin? Yani burada açıkça olmayan bir halde ne yapılacağının düzenleneceği yazmaktadır. Anayasa değişikliğini hazırlayanların diğer dikkatsizliklerini göz önüne aldığımızda, bu dikkatsizliklerine şaşmamak gerektiğini anlıyoruz.
İkinci fıkrada sözü edilen Devlet Güvenlik Mahkemesi Başkanı, asıl üyeleri, yedek üyeleri, Cumhuriyet Başsavcısı nasıl seçilecektir? Gerçekten bu kadar fazla oyuncu, rol ortamında yoktur. Eğer bu mahkemelerin NPC olarak yönetileceği belirtiliyorsa, şunu sormamız gerekir: Neden yasama yetkisi oyuncular tarafından, yürütme yetkisi oyuncular tarafından kullanılıyor da yargı yetkisi NPC olarak kullanılıyor? Neden yargı yetkisinin tamamını oyuncular kullanırken, bu değişiklerle birlikte yargı yetkisi oyuncuların elinden alınmaya çalışılıyor? Bu mahkemeler NPC yönetilecekse kim tarafından yönetilecektir? Gerçekten bu mahkemelere rolde ihtiyaç var mıdır? Bizim bildiğimiz kadarıyla boşanma davaları bile fast rp ile yapılıyor. Yani dava görülmüyor, davanın yapılmış olduğu kabul ediliyor. Daha boşanma davası görülemiyorken, boşanma davasında bile aktif hakim savcı yokken, bu mahkemeler NPC olarak nasıl yönetilecek? Bu mahkemelerin olması sistemi daha fazla karıştırmaktan başka bir işe yaramayacaktır.
Askeri Yargının Gelişi (m.29)
Anayasa Değişikliği Kanununun 29. maddesi, aynı kanunun 21. maddesinin kaldırmış olduğu 109. maddeyi aşağıda belirtildiği gibi, yeniden düzenlemektedir.

Şimdi de 1982 Anayasasının 143. maddesini görelim.

Görüldüğü gibi değişiklikler sonrasındaki yeni 109. madde, 1982 Anayasasının 145. maddesinin değil bir kelime, bir harf, bir nokta bile değiştirilmeksizin aynen alınmış halidir.
Anayasa değişikliğini hazırlayanlar bizce, askeri yargının gerekli olduğunu düşündüklerinden değil, 1982 Anayasasının eski halinde askeri yargı olduğu için askeri yargıyı getirmişlerdir. 1982 Anayasasının yapılması bir darbe sonrası döneme denk geldiği için ve darbeyi yapanlar da asker oldukları için, muhtemeldir ki, içlerinden geldikleri sınıfın statüsünü yükseltmek istemişlerdir. Böylece de askeri yargı, 1961 Anayasasında yapılan 1972 değişikliklerinde olduğu gibi, Anayasada temel bulmuştur. Ancak TCRP’de devlet yönetiminde askeri vesayet çok uzun sürmüş olsa da sonunda bu son bulmuştur. TCRP’de artık birçok yönüyle sivil bir rejim vardır. Askeri yargıyı getirmekle bu değişikliği yapanların amaçlarının iyi olmadığını düşünüyorum. Ama gerçekçi olursak, bu değişiklikleri hazırlayanların böyle bir amaçlarının olmadığı, onların tek amacının 1982 Anayasasının yargı ile ilgili kısmını aynen kopyalayıp yapıştırmak olduğunu görürüz.
Ekleyelim ki dördüncü fıkrada askeri hakimlerin, bulundukları komutanlıkla ilişkilerinin, mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenleneceği öngörülmektedir. Askeri hakimlerin, üstlerinde bulunan komutanların baskısı altında bağımsız bir şekilde karar alabilecekleri iddia edilebilir mi? Ordu içinde hiyerarşik bir yerde bulunan bu hakimler, kararlarını alırken gerçekten bağımsız olabilecekler midir? Bizce olamayacaklardır. Dolayısıyla askeri yargının gelmesi, yargı bağımsızlığı açısından son derece zararlı olacaktır. Ayrıca artık modern ülkelerde askeri mahkemelerin yalnızca savaş zamanı kurulacağı kabul edilmiştir. TCRP’nin bir an önce 1980’lerin havasından çıkarak 2020’lerin havasına girmesi gerekiyor. Sonuçta, çağa ayak uyduramayan her millet kaybediyor.
Anayasa Mahkemesinin Yeniden Düzenlenmesi (m. 30-36)
Yürürlükten Kaldırılan Maddeler (m.105-111)
Anayasa Değişikliği Kanununun 21. maddesi, Anayasanın 102 ila 123 üncü maddelerini kaldırmayı öngörmektedir. Bu değişiklik aşağıdaki gibidir.

Hatta yürürlükten kaldırmamaktadır, ”yürütlükten” kaldırmaktadır. Anayasa değişikliğinin hazırlanmasındaki bu ciddiyetsizlik hiçbir şekilde açıklanamaz.
Konumuzla ilgili olan kısım yürürlükten kaldırılan 105 ila 111. maddelerdir.
”MADDE 105 – Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
1. Anayasa Mahkemesi, beş üyeden kurulur.
2. Türkiye Büyük Millet Meclisi, iki üyeyi Anayasa Mahkemesinin her iki üyelik için ayrı ayrı göstereceği adayları oylamak suretiyle, bir üyeyi Anayasa Mahkemesi Başkanının üyelik için ayrı ayrı göstereceği adayları oylamak suretiyle seçer. Anayasa Mahkemesinin her iki üyelik için ayrı ayrı aday gösterdiği üyelik seçimlerinde Türkiye Büyük Millet Meclisince her üyelik için iki adayın da kabul edilmemesi durumunda, üye seçimi Anayasa Mahkemesi üyelerinin salt çoğunluğunun oyuyla, Anayasa Mahkemesi Başkanının bir üyelik için ayrı ayrı aday gösterdiği üyelik seçimlerinde Türkiye Büyük Millet Meclisince üyelik için iki adayın da kabul edilmemesi durumunda, üye seçimi Anayasa Mahkemesi Başkanının Anayasa Mahkemesi üyelerine aday sunmak suretiyle Anayasa Mahkemesi üyelerinin salt çoğunluğunun oyuyla gerçekleşir. Anayasa Mahkemesi üyelerince üyelik için iki adayın da kabul edilmemesi durumunda, üye seçimi Anayasa Mahkemesi Başkanınca gerçekleşir.
3. Cumhurbaşkanı, bir üyeyi Anayasa Mahkemesinin üyelik için ayrı ayrı göstereceği adayların seçilmelerinde karar kılmak suretiyle, bir üyeyi Anayasa Mahkemesi Başkanının üyelik için ayrı ayrı göstereceği adayların seçilmelerinde karar kılmak suretiyle seçer. Anayasa Mahkemesinin üyelik için ayrı ayrı aday gösterdiği üyelik seçilmelerinde karar kılma sürecinde Cumhurbaşkanınca her üyelik için iki adayın da kabul edilmemesi durumunda, üye seçimi Anayasa Mahkemesi üyelerinin salt çoğunluğunun oyuyla, Anayasa Mahkemesi Başkanının bir üyelik için ayrı ayrı aday gösterdiği üyelik seçimlerinde Cumhurbaşkanınca üyelik için iki adayın da kabul edilmemesi durumunda, üye seçimi Anayasa Mahkemesi Başkanının Anayasa Mahkemesi üyelerine aday sunmak suretiyle Anayasa Mahkemesi üyelerinin salt çoğunluğunun oyuyla gerçekleşir. Anayasa Mahkemesi üyelerince üyelik için iki adayın da kabul edilmemesi durumunda, üye seçimi Anayasa Mahkemesi Başkanınca gerçekleşir.”
”MADDE 106 – Anayasa Mahkemesi Üyeliği
1. Üyelerin görev süresi dört aydır. Anayasa Mahkemesi üyeliklerine seçimler bir hafta içinde gerçekleşir. Üyeliklerin vaktinden önce boşalması durumunda Anayasa Mahkemesi Başkanlığı ilgili makamlara üye gereksinimi bulunduğunu bildirirse üyeliklere seçimler yapılır. Bu bildirim gerçekleşmezse üyelik seçimleri zamanında yapılır.
2. Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçilmek için herhangi bir hukuk mesleğini icra ediyor olmak veya hukuk alanında eğitim almış olmak şarttır.
3. Anayasa Mahkemesi üyeliği, üyenin hakimlik mesleğinden çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymesi, görevini herhangi bir nedenle yerine getiremeyeceğinin kesin olarak anlaşılması, istifa ve benzer durumlarda Anayasa Mahkemesi üye tamsayısının salt çoğunluğunun kararı ile sona erer.”
”MADDE 107 – Anayasa Mahkemesi Başkanlığının Kuruluşu
1. Anayasa Mahkemesi Başkanlığı, Anayasa Mahkemesi Başkan ve Başkanvekilinden oluşur.
2. Anayasa Mahkemesi Başkan ve Başkanvekili, Anayasa Mahkemesi üyeleri arasından üye tam sayısının salt çoğunluğu ile iki ay için seçilir. Anayasa Mahkemesi Başkan ve Başkanvekilinin seçimi, görev bitimlerinden iki hafta önce yapılır. Anayasa Mahkemesi Başkanlığının kalıcı olarak boşalması durumunda, Anayasa Mahkemesi Başkanvekili diğer seçimlere kadar Anayasa Mahkemesi Başkanlığını üstlenir. Bu süre zarfında Anayasa Mahkemesi Başkanvekili, diğer seçimlere kadar ilgili makamın doldurulması suretiyle aynı yöntemle seçilir.
3. Anayasa Mahkemesi Başkanlığı, Anayasa Mahkemesi Başkanının yönetimi altındadır. Anayasa Mahkemesi Başkanının yokluğunda Başkanlığın yönetimi, Anayasa Mahkemesi Başkanvekili tarafından sürdürülür. Bu işlem, Anayasa Mahkemesi Başkanının vereceği özel izinle de gerçekleşir.”
”MADDE 108 – Anayasa Mahkemesinin Görev ve Yetkileri
1. Anayasa Mahkemesi, Yasaların, Yasa hükmünde kararnamelerin, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün, Meclis ve Bakanlar Kurulu Kararlarının ve bilumum mevzuatın Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler, karara bağlar ve bireysel başvuruları inceleyip karara bağlar. Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler, denetler ve karara bağlar. Ancak, olağanüstü hallerde, sıkıyönetim ve savaş hallerinde çıkarılan yasa hükmünde kararnamelerin şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla, Anayasa Mahkemesinde dava açılamaz. Denetleme ve karar bağlama işlemlerinde iptal davasının varlığı olmaksızın da bu işlemler yapılabilir.
2. Anayasa Mahkemesi; Cumhurbaşkanını, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını, Başbakanı, Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyelerini, Başbakan Yardımcısı ve Bakanları, Milletvekillerini, Cumhuriyet Başsavcı ve Başsavcıvekilini, Genelkurmay Başkanını, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlarını, Jandarma Genel Komutanını, Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarını, Emniyet Genel Müdürünü, hakim ve savcıları görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar. Yüce Divan kararlarına karşı yeniden inceleme başvurusu yapılabilir. Genel Kurulun yeniden inceleme sonucunda verdiği kararlar kesindir.
3. Cumhuriyetin varlığına karşı ciddi bir tehdidin yaşanması durumunda Anayasanın diğer hükümlerine bağlı kalmaksızın gerekli davaları açar, gerekli soruşturmaları yürütür ve bunları karara bağlar.”
”MADDE 109 – Anayasa Mahkemesi Başkanlığının Görev ve Yetkileri
1. Anayasa Mahkemesini kendiliğinden veya üye tam sayısının salt çoğunluğunun istemiyle toplantıya çağırır, çalışmalarına ara verir. Ara verme en çok üç gün sürebilir, gündem boş ise bu süre aranmaz.
2. Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunda alınan kararların gerekçelerini hazırlayarak kararların yayınlanmasını sağlar.
3. Seçim süreci ve siyasi partilerle ilgili faaliyetleri yönetir, denetler ve karara bağlar.
4. Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkilerini üstlenebilir.”
”MADDE 110 – Anayasaya Aykırılığın İleri Sürülmesi
1. Yasaların, Yasa hükmünde kararnamelerin, Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün, Meclis ve Bakanlar Kurulu Kararlarının ve bilumum mevzuatın veya bunların belirli madde ve hükümlere karşı dava açabilme hakkı; Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az dörtte biri tutarındaki üyelere aittir. İktidarda birden fazla siyasi partinin bulunması halinde, iktidar partilerinin dava açma hakkını en fazla üyeye sahip olan parti kullanır.
2. Anayasa Mahkemesinde doğrudan doğruya iptal davası açma hakkı; iptali istenen Yasaların, Yasa hükmünde kararnamelerin, Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün, Meclis ve Bakanlar Kurulu Kararlarının ve bilumum mevzuatın yayımlanmasından başlayarak on beş gün sonra düşer. Bu süre düşmesi, Anayasa Mahkemesinin iptal davası olmaksızın yaptığı denetim ve işlemleri kapsamaz.
3. Bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak bir yasa, yasa hükmünde kararnamelerin ve bilumum mevzuatın hükümlerini Anayasaya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır. Anayasa Mahkemesi, işin kendisine gelişinden başlamak üzere yedi gün içinde kararını verir ve açıklar. Bu süre içinde karar verilmezse mahkeme davayı yürürlükteki yasa hükümlerine göre sonuçlandırır.”
”MADDE 111 – Anayasa Mahkemesi Kararları
1. Anayasa Mahkemesinin Kararları kesindir. İptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz.
2. Anayasa Mahkemesi Kararları duyurulmalarının ardından hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.
3. Anayasa Mahkemesinin norm denetimine ilişkin Kararlarına altmış gün, diğer tür Kararlarına kırk beş gün, Yüce Divan sıfatıyla verdiği Kararlara otuz gün boyunca itiraz edilemez. Anayasa Mahkemesinin bu Kararları kendiliğinden değerlendirme durumu bu hükmün dışındadır.”
Bu değişiklik ile birlikte yukarıda saydığımız yedi madde yürürlükten kaldırılıyor. Yani bildiğimiz anlamdaki Anayasa Mahkemesine neredeyse son veriliyor.
Şunu belirtelim ki TCRP Anayasasının 105, 106 ve 107. maddelerinin ayrıntılı incelemesi için aşağıdaki yazımızın ”TCRP AYM’sinin Seçilmesinin Değerlendirilmesi” adlı 4.bölümüne bakabilirsiniz.
Ayrıca belirtmeliyiz ki mevcut anayasal sistemimizde, diğer anayasal sistemlerdekinin aksine, Anayasa Mahkemesine tanınan bazı ek yetkiler mevcuttur. Anayasa Mahkemesine bu ek yetkilerin verilmesinin nedeni işte bugün olduğu gibi, Anayasaya yapılan saldırıları olabildiğince önlemeye çalışmaktı. Ancak şu da unutulmamalı ki Anayasayı yalnızca Anayasa Mahkemesi koruyamaz. Anayasayı korumak istisnasız hepimizin görevidir.
Yeni Maddeler (m.30-36)
Madde 110 (Değişiklik K. m.30)
Anayasa Değişikliği Kanununun 30. maddesi, aynı kanunun 21. maddesinin kaldırmış olduğu 110. maddeyi aşağıda belirtildiği gibi, yeniden düzenlemektedir.


Şimdi de 1982 Anayasasının 146. maddesini görelim.


Madde, önemli ölçüde 1982 Anayasasının 146. maddesinden aynen alınmıştır.
Birinci fıkranın aynen alınması doğaldır.
İkinci fıkrada ilk cümlenin bir kısmı değiştirilmiş, diğer cümleler aynen alınmıştır. Farklı ifade şudur: ”Türkiye Büyük Millet Meclisi; AYM Başkanı’nın sunacağı üç aday içinden yapacağı gizli oylamayla seçer.”
Onun dışında ”Anayasa Mahkemesi Başkanının” denmesi gereken yerde ”AYM Başkanı’nın” denmek suretiyle anayasa metinlerinde hiç rastlanılmayan bir şekilde kısaltma kullanılmıştır. ”Anayasa Mahkemesi Başkanının” yazmak yerine ”AYM Başkanı’nın” yazmanın anayasa yazma ciddiyetiyle uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. En azından ben ömrümde hiçbir anayasada, anayasal belgede, kanunda ve sair mevzuatta ”AYM Başkanı’nın” diye bir yazım görmedim. Biz tabi ki yazılarımızda, konuşmalarımızda bunları kısaltabiliriz ancak mevzuatta böyle bir kısaltma yapılamaz.
Üçüncü fıkra, ilk ifade dışında tamamı 82 Anayasasından aynen alınmıştır. Bu fıkrada inanılmaz bir acemilik söz konusudur. Bu fıkrada ilk ifade şu şekilde hazırlanmıştır: ”Cumhurbaşkanı; üç üyeyi Hakim ve Savcıları kendi başkan ve üyeleri arasından her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden;” Metnin orijinalinde yani 1982 Anayasasının 146. maddesinin üçüncü fıkrasında diyor ki: ”Cumhurbaşkanı; üç üyeyi Yargıtay, iki üyeyi Danıştay, bir üyeyi Askerî Yargıtay, bir üyeyi Askerî Yüksek İdare Mahkemesi genel kurullarınca kendi başkan ve üyeleri arasından her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden;”
Görüldüğü gibi ”Yargıtay, iki üyeyi Danıştay, bir üyeyi Askerî Yargıtay, bir üyeyi Askerî Yüksek İdare Mahkemesi genel kurullarınca” ifadesi ”Hakim ve Savcıları” ifadesine dönüşüyor. Bu değişikliği doğru düzgün yapmak isteselerdi, değişiklik yapmak için değişiklik yapmak istemeselerdi cümleyi baştan sona okurlardı ve ne kadar ciddi bir hata yaptıklarının farkına varırlardı.
Yüksek mahkemelerin genel kurullarını ”Hakim ve Savcılar” yapıyorlar. Peki sonuç ne oluyor? Değişiklik yaptıkları metinde ”Cumhurbaşkanı; üç üyeyi Hakim ve Savcıları kendi başkan ve üyeleri arasından her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden; … seçer” diye tamamen anlamsız bir ifade ortaya çıkıyor. Buradan anlaşılan şu, Cumhurbaşkanı üç üyeyi seçecek. Ama bu üç üye birileri arasından seçilecek. Kimler arasından seçilecek? ”Hakim ve Savcıları kendi başkan ve üyeleri’‘ arasından seçilecek. Siz bunun ne anlama geldiğini anlıyor musunuz? Ben anlayamıyorum. Cumhurbaşkanının üç üyeyi seçeceği kişiler böyle garip bir topluluk. Bunun Türkçede karşılığı yok. Üç üyenin hakim ve savcıların arasından seçilmesi mümkündür. Üç üyenin bazı kurumların kendi başkan ve üyeleri arasından seçilmesi normaldir. Ama üç üyenin ”hakim ve savcıları kendi başkan ve üyeleri” arasından seçilmesi ne demektir? Bu, hiçbir anlama gelmeyen bir ifadedir. Değişikliği yapmak isteyenlerin burada hataya düşmesinin sebebi ise değiştirmek istedikleri cümleyi, sonuna kadar okumamalarıdır. Bu hatanın oluşması için ortada başka bir sebep yoktur.
Ha eğer ki hakim ve savcılar bir kurum olarak düşünülüyorsa yani hakim ve savcıların insan olduğu bilinmiyorsa, kurum sanılan bu yapıların başkan ve üyeleri olduğunu söylemek normal karşılanabilir. O vakit de bu değişikliği hazırlayanların, hakim ve savcıların insan olduklarını ve bu yüzden de başkan ve üyelere sahip olamayacaklarını göremediklerini anlıyoruz.
Dördüncü fıkra, ilk ifade dışında tamamı 82 Anayasasından aynen alınmıştır. Ancak burada üçüncü fıkradaki acemiliği aratan türden bir acemilik vardır. 82 Anayasasındaki ifade şu şekildedir: ”Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi ve Sayıştay genel kurulları”. Değişiklik metninde ise bu ifade şu şekildedir: ”Hakim, avukat genel kurulları”.
Hayatımda bu kadar şaşırdığım az zaman olmuştur. ”Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi ve Sayıştay” ifadesi, otomatik olarak ”Hakim, avukat” ifadesine çevrilmiş ve ortaya ”Hakim, avukat genel kurulları” diye bir şey çıkmıştır. Hakim ve avukatların genel kurulları nasıl olsun? Hakim ve avukatlar bir yüksek mahkeme mi ki genel kurulları olsun? Hakim ve avukatlar (yani bunlar bir kişi), birden fazla kişiden nasıl oluşsun? Barış kişisi Ahmet, Mehmet, Hasan’dan oluşabilir mi? Hakim, avukat genel kurulları demek, bu demek.
Yani yazım yanlışları bir nebze anlayışla karşılanabilir ama bu tür hatalara en ufak bir anlayış bile gösterilemez.
Beşinci fıkradaki farklılık ”yirmi yıl” ibaresinin ”on yıl” şeklinde değiştirilmesidir.
Altıncı fıkradaki farklılık ”dört yıl” ibaresinin ”iki ay” şeklinde değiştirilmesidir.
Yedinci fıkra aynen alınmıştır.
Eleştirilerimiz
Fıkraları teker teker değerlendirmemizin ardından bazı genel eleştirilerde bulunalım.
1. Anayasa Mahkemesi kaç üyeden oluşacaktır?
Yeni 110. maddenin (değişikliğin 30. maddesi) birinci fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesi beş üyeden oluşacaktır.
Ancak aynı maddenin ikinci fıkrası uyarınca TBMM üç aday içinden gizli oylamayla üye seçecek. Bu üye sayısının ne kadar olduğu belli değil. Üye seçim usulünde bir hata yok ancak oylamada en çok oy alan iki aday için oylama yapılacağı, sonra da üçüncü oylama yapılacağı ve üçüncü oylamada en fazla oy alan adayın üye seçileceği belirtilmiştir. Buradan anladığımız kadarıyla TBMM, bir tane üye seçiyor.
Cumhurbaşkanı ise üç üyeyi ”Hakim ve Savcıları kendi başkan ve üyeleri’‘ arasından seçecek. Yani olmayan bir şeyin içinden seçecektir. Üç üye, olmayan bir şeyin içinden seçilecektir. Ama burada Cumhurbaşkanının doğrudan üç üye seçeceği söylenmemiştir, Cumhurbaşkanı olmayan bir şeyin içinden üç üye seçecektir. Çünkü dilimizde ”Hakim ve Savcıları kendi başkan ve üyeleri” ifadesinden hiçbir şey anlaşılamamaktadır. Kısacası, Cumhurbaşkanı üç üyeyi olmayan kişilerin arasından seçecektir.
Cumhurbaşkanı, üç üyeyi, düzenlemede ayrıntılı bir şekilde belirtilen YÖK kontenjanından seçecektir.
Cumhurbaşkanı, dört üyeyi, üst kademe yöneticileri, serbest avukatlar, birinci sınıf hakim ve savcılar ile en az yedi gün raportörlük yapmış (orijinal metinde en az beş yıl) Anayasa Mahkemesi Raportörleri arasından seçecektir.
Yani TBMM bir tane üye seçecek, Cumhurbaşkanı ise yedi üye seçecek, ek olarak olmayan kişilerin arasından üç üye seçecektir. Yani Anayasa Mahkemesi toplamda sekiz üyeden oluşacaktır.
Ancak Cumhurbaşkanının, olmayan kişiler arasından seçeceği üç üyeyle birlikte Anayasa Mahkemesi ne beş, ne sekiz, tamı tamına on bir üyeden oluşacaktır.
Karşımıza üç farklı seçenek çıkıyor. Hangisinin doğru olduğunu ise saptamamız mümkün değil.
Anayasa değişikliğini yapmak isteyenlere sormak gerekir ki hangi maddedeki söz doğru? Anayasa Mahkemesi beş üyeden mi oluşacak, sekiz üyeden mi oluşacak? Yoksa Anayasa Mahkemesi, Cumhurbaşkanının olmayan kişiler arasından seçeceği kişiler (ki böyle bir seçim yapması maddi açıdan olanaksız) ile birlikte on bir üyeden mi oluşacak?
Anayasa Mahkemesi beş üyeden oluşacaktıysa neden sekiz üyenin seçilmesine ilişkin hükümler aynen kopyalandı – yapıştırıldı? Anayasa Mahkemesi sekiz üyeden oluşacaktıysa neden Anayasa Mahkemesinin beş üyeden oluşacağı hükme bağlandı? Anayasa Mahkemesi on bir üyeden oluşacaktıysa neden üç tane üyenin, aralarından seçileceği kişi topluluğu olmayan bir topluluk olarak belirlendi?
Açık olalım ki bu soruları anayasa değişikliğini hazırlayanların da yanıtlayabileceklerini sanmıyoruz. Çünkü kendileri de bu değişiklikleri hazırlarken hazırladıkları değişiklikleri baştan sona okumamışlardır. Değiştirmek istedikleri maddeleri baştan sona okumamışlardır. Hatta daha ileri gidelim, değiştirmek istedikleri ifadelerden sonraki iki kelimeyi dahi okumamışlardır. Bu acemiliğin başka bir açıklaması olamaz. Kimse çok yüksek bir hukuk bilgisine sahip olmak zorunda değil ama bu kadar önemli bir iş yaparken herkes birkaç cümle okumak zorunda. Okumak istemeyen, değiştirmek istemeyecek. Bu kadar basit.
2. Anayasa Mahkemesi üyeleri nasıl seçilecektir?
Yeni 110. maddenin (değişikliğin 30. maddesi) ikinci fıkrası uyarınca TBMM’nin seçeceği bir üye Anayasa Mahkemesi Başkanının sunacağı üç aday arasından seçilecektir. Burada sorun yok.
Cumhurbaşkanı üç üyeyi ”Hakim ve Savcıları kendi başkan ve üyeleri’‘ arasından seçecek. Yani olmayan bir şeyin arasından seçecek. Hakim ve savcıların nasıl başkan ve üyeleri olsun? Hakim ve savcılar yüksek mahkeme, kurum, kuruluş vs. değil ki? Yani Cumhurbaşkanı burada Anayasa Mahkemesinin üç tane üyesini, olmayan kişiler arasından seçecektir.
Cumhurbaşkanı üç üyeyi ayrıntıları maddede yazıldığı gibi YÖK kontenjanından seçecektir. Yani üç üyeyi ”en az ikisi hukukçu olmak üzere … Yükseköğretim Kurulunun kendi üyesi olmayan yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan öğretim üyeleri arasından göstereceği üçer aday içinden” seçecektir. Gerçekte olsak bu değişiklik doğal karşılanabilirdi çünkü bunun olması mümkündür. Ancak TCRP’de YÖK yoktur. YÖK’ün Anayasaya değil de kanuna dayandığı söylenebilir. Ancak bunun NPC bir şekilde yönetilmesi nasıl sağlanacaktır? TCRP’de üniversiteler yoktur. Hatta son bir iki rektör ataması dışında TCRP’de iki yıl boyunca rektör bile atanmamıştır. Eğer hafızamız bizi yanıltıyor olsa bile TCRP’de rektörlerin görev yaptığı görülmemiştir. Dolayısıyla TCRP’de rektörler bile yokken öğretim üyelerinin olması imkansızdır ve yoktur da. Yani Cumhurbaşkanı bu değişiklikler kapsamında Anayasa Mahkemesinin üç üyesini, olmayan kişiler arasından seçecektir.
Var sayalım ki her şey NPC olarak yönetiliyor. YÖK kontenjanından seçilen bu üç Anayasa Mahkemesi üyesini kim yönetecek? 8 ila 11 tane üye teker teker NPC olarak yönetilecek mi? O halde Bakanlar Kurulu da gerçek oyunculardan oluşmasın, 10 tane de NPC bakan olsun. Herkes NPC olarak birbirini yönetsin. Böyle bir durum kabul edilemez.
Cumhurbaşkanı dört üyeyi ise ”üst kademe yöneticileri, serbest avukatlar, birinci sınıf hâkim ve savcılar ile en az yedi gün raportörlük yapmış Anayasa Mahkemesi raportörleri arasından” seçecektir. Cumhurbaşkanının Anayasa Mahkemesi üyelerini üst kademe yöneticileri ve serbest avukatlar arasından seçmesi maddi anlamda mümkündür. Çünkü TCRP’de üst kademe yöneticileri de vardır, serbest avukatlar da vardır. Ancak sorun şu ki TCRP’de hakim ve savcılar vardır, birinci sınıf hakim ve savcılar yoktur. Yani TCRP’de hakim ve savcılar sınıflara ayrılmamıştır, doğrudan hakim savcı olarak görev almışlardır. Bunun aksini öngören bir düzenleme iki yıl boyunca yapılmamıştır.
Anayasa değişikliğini hazırlayanlara sormak gerekir ki TCRP’de hangi hakim ve savcılar, birinci sınıf hakim ve savcılardır? Ben göremiyorum, eğer siz görebiliyorsanız (ki olmayan bir şeyin görülmesi mümkün değildir) bana söyleyiniz. Ayrıca şunu da belirtmeli ki bu değişikliğin, RP ülkesine o kadar uygunsuz bir şekilde hazırlandığı belli ki ”birinci sınıf hâkim ve savcılar” ibaresi ”hakim ve savcılar” olarak bile değiştirilmemiştir.
Yine onlara sormak gerekir ki TCRP’de Anayasa Mahkemesi Raportörü olan bir kişiyi iki yıl içinde bir kez olsun gördünüz mü? Ben böyle bir şey görmedim. TCRP’nin başında Anayasa Mahkemesi Başkanlığı varken, gidişimizin ardından Anayasa Mahkemesi Başkanvekilliği ile üyelikleri de kuruldu. Oldukça kısa bir süreliğine Anayasa Mahkemesi Genel Sekreterliği de vardı. Ki bu pozisyon da yazışma ve iletişim gibi birkaç basit görevi üstleniyordu. Dolayısıyla TCRP tarihinde iki yıl boyunca ”raportör” olan kimse olmamıştır. Yeni düzenlemeye göre Cumhurbaşkanı dört üyeyi ”…en az yedi gün raportörlük yapmış Anayasa Mahkemesi raportörleri arasından’‘ da seçebilecektir. Raportörlük yapmış kimselerin görev sürelerinin ”en az yedi gün” olarak düzenlenmiş olması, orijinal metindeki haliyle ”en az beş yıl” ibaresine göre daha normaldir. Sonuçta rol alemindeyiz ve bir pozisyon için ayıracak yıllarca zamanımız yok. Ancak burada beş yılın, rol ülkesinde iki ay gibi bir süreye denk geldiği düşünülürse ”en az iki ay” olarak düzenlenmesi daha uygun olurdu. Eleştirenler bunun çok uzun bir süre olduğunu savunabilirler ancak belirtmeliyiz ki Anayasa Mahkemesinde çok uzun süre görev yapan arkadaşlarımız da mevcuttur. Ayrıca her görev, özellikle de Anayasa Mahkemesine üye seçilmek, ”armut piş, ağzıma düş” usulü olmamalıdır.
Özetle, TCRP tarihinde Anayasa Mahkemesi raportörü olan kişi yoktur. Böyle bir görevden de TCRP’de bahseden kişi olmamıştır. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı burada üyeleri yine olmayan kişiler arasından seçecektir. Anayasa Değişikliğini hazırlayanların burada, TCRP’de olmayan görevleri dillendirmelerinin tek nedeni, neredeyse hiçbir emek hazırlamaksızın bu metni doğrudan doğruya 1982 Anayasasının 146. maddesinden almış olmalarıdır.
Sonuç olarak, madde metninde toplam on bir üyenin seçileceği öngörülüyor. Ancak bu altı üyenin seçimi, olmayan kişilerin arasından yapılacaktır. Yani Anayasa Mahkemesi üyelerinin çoğunluğu, olmayan kişilerin arasından seçilecektir. Açıkçası tek bir şey söylemek istiyorum: Dilerim ki bu gördüklerimin hepsi kötü bir rüyadır. Çünkü Anayasa bu kadar rezil ifadelerle donatılmış olmasına inanamıyorum.
Diyecekler ki ”NPC olarak yönetilsinler”. Anayasa Mahkemesinin yarısını NPC olarak yönetecekseniz Meclisin yarısını da, Hükümetin yarısını da hatta Cumhurbaşkanını da NPC olarak yönetin. Ta ki NPC yönetecek insan bulamayana veya NPC yönete yönete bir sürü karaktere sürekli yetişmeye çalışan kişi bulana kadar. Şunu açıkça söylemeliyiz ki YÖK, öğretim üyeleri, raportörler, birinci sınıf hakim ve savcılar vs. görevlerin NPC ile değil sürekli, çok kısa bir süreliğine bile yönetilmesi çok zordur. Bunlar için teker teker özel mevzuat gereklidir. On bir üyeden oluşan bir mahkemeden söz ediyoruz. TCRP’de Anayasa Mahkemesi üye sayısı için 5 ile fazlayken 11 tane üye nasıl olacak da NPC olarak yönetile yönetile bu mahkemeyi idare edecek? Anayasa Mahkemesinde Başkan veya üye olmak için, önemli ölçüde okuduğunuzu anlayabilme yeteneğinizin gelişmiş olması ve idare edecek düzeyde anayasa hukuku bilgisine sahip olmanız gerekiyor. Anayasa Mahkemesi üyeliği rolü; polis veya öğretmen rolü gibi NPC olarak yönetilebilecek türden bir rol değildir.
Bu görevlere ilişkin rollerin NPC olarak yürütülmesi imkansızdır. Bu değişikliği yapanlar da bu maddeleri aslında ”NPC olarak yürüsün” mantığıyla değil, sadece göz doldurmak amacıyla koymuşlardır. Ancak değil getirdikleri maddeleri, düzenledikleri kelimenin sonrasındaki kelimeyi bile okumaya zahmet etmemişlerdir. Anayasada gerekli olduğu için değil, sadece Anayasayı değiştirmek istedikleri için değişiklik yapmışlardır. Ve eline yüzüne bulaştırmışlardır.
Ayrıca, aynı fıkrada şöyle bir ibare vardır: ”Hakim, avukat genel kurulları ile Yükseköğretim Kurulundan Anayasa Mahkemesi üyeliğine aday göstermek için yapılacak seçimlerde, her boş üyelik için, en fazla oy alan iki kişi aday gösterilmiş sayılır. Baro başkanlarının serbest avukatlar arasından gösterecekleri iki aday için yapılacak seçimde en fazla oy alan iki kişi aday gösterilmiş sayılır”. Anayasa değişikliğini yapanlara şunu sormak gerekir ki Hakim, avukat genel kurulları ne demektir? Bu ifade ne anlama gelmektedir? Biz bunu yukarıda da sormuştuk, şimdi de soruyoruz. Hakim ve avukatların genel kurulları nasıl olsun? Hakimler insandır, insanların genel kurulu olmaz. Avukatlar da insandır, avukatlar da insan oldukları için genel kurullara sahip değildir. Bir insanın eli olabilir, ayağı olabilir, gözü olabilir ama bir insanın genel kurulu olamaz. Anayasa değişikliğindeki bu ifade nasıl açıklanacaktır, merak ediyoruz doğrusu.
Aslında burada yapılan hatanın da neden yapıldığını hızla tespit etmiş bulunuyoruz. Bu maddenin aynen alınmış olduğu 1982 Anayasasının 146. maddesinin dördüncü fıkrasında diyor ki: ”Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi ve Sayıştay genel kurulları ile Yükseköğretim Kurulundan Anayasa Mahkemesi üyeliğine aday göstermek için yapılacak seçimlerde, her boş üyelik için, en fazla oy alan üç kişi aday gösterilmiş sayılır. Baro başkanlarının serbest avukatlar arasından gösterecekleri üç aday için yapılacak seçimde en fazla oy alan üç kişi aday gösterilmiş sayılır”. Görüldüğü gibi bu değişik ifadenin yerinde aslında ”Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi ve Sayıştay” ibaresi bulunuyor. TCRP’de bugüne dek tek yüksek mahkeme Anayasa Mahkemesi olmuştur. Ancak bu değişiklikle birlikte Anayasa Mahkemesinin yanında Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve Sayıştay da yer alacaktır. Yani bunlar kurulacaktır.
Anayasa değişikliğini yapanlara sormak isterim ki madem yüksek mahkemeleri getirdiniz, neden yüksek mahkemelerin adlarının yazdığı yerleri ”hakim, avukat” şeklinde değiştirdiniz? Yoksa yüksek mahkemelerin zaten hiçbir işe yaramayacağını, NPC olarak bile yönetilemeyeceğini, anca kırk yılda bir kullanılacağını, Anayasayı boş maddelerle uzatmaktan başka bir yararının olmayacağını, siz de mi önceden biliyordunuz? Yüksek mahkemelerin aktif bir şekilde çalışamayacağını siz baştan beri biliyorsanız neden yüksek mahkemeleri (diğer maddelerde) getirdiniz? Bunlar, ileride sorulacak sorulardır o yüzden eleştirilerimizi ileriye saklayacağız. Burada beş tane kurum adı sayılıyor ve bu kurum adları ”Hakim, avukat” şeklinde değiştiriliyor. Bu cümledeki anlam hatasından şunu anlıyoruz ki değişikliği hazırlayanlar, değiştirdikleri ifadenin sonrasındaki kelimeyi bile okumamışlar. Yoksa bu kadar fazla fahiş hatanın yapılması mümkün olamazdı.
Onun dışında bu seçim usulünün uygulanabilmesi de mümkün değildir. Çünkü TCRP’de YÖK yoktur. Varsa bile NPC bir şekilde yönetilmektedir. NPC üyeleri NPC organlar mı seçecektir? Bu nasıl bir mantıktır? Bu adayların seçilebilmesi için onlarca kişi bu sürecin içine dahil olmaktadır. Hatta fıkranın ilerleyen bölümünde şu ifade vardır: ”Baro başkanlarının serbest avukatlar arasından gösterecekleri iki aday için yapılacak seçimde en fazla oy alan iki kişi aday gösterilmiş sayılır”. Acaba bu değişikliği hazırlayanlar Türkiye’de kaç tane baro olduğunun ve kaç tane baro başkanı olduğunun farkındalar mı? Bu baro başkanlarını NPC bir şekilde yönetmek imkansızdır.
Burada yineleyelim, bu hatalar zaten bu organların NPC olarak kurulması niyetiyle yapılmamıştır. Bu hataların yapılma sebebi, 1982 Anayasasının 146. maddesini kopyalarken ”şunu değiştirelim, bunu değiştirelim” demek yoluyla yarım yamalak bir uğraşın verilmiş olmasıdır. Bu konuda düzgün bir çaba bile gösterilmemiştir.
3. Üye Seçilme Şartlarının Değerlendirilmesi
Değişikliğin getirdiği yeni maddenin beşinci fıkrasında şartlar şu şekilde sıralanmıştır: ”Anayasa Mahkemesine üye seçilebilmek için, otuzbeş yaşın doldurulmuş olması kaydıyla; yükseköğretim kurumları öğretim üyelerinin profesör veya doçent unvanını kazanmış, avukatların en az on yıl fiilen avukatlık yapmış, üst kademe yöneticilerinin yükseköğrenim görmüş ve en az on yıl kamu hizmetinde fiilen çalışmış, birinci sınıf yargıç ve savcıların adaylık dahil en az on yıl çalışmış olması şarttır”. 1982 Anayasasının 146. maddesinin beşinci fıkrasından, bir iki kelime değiştirilmek suretiyle aynen alınan bu maddedeki şartları teker teker incelememiz gerekiyor.
Birinci olarak, bu fıkranın orijinal halinde yaş sınırı kırk beştir. Bu değişiklikle birlikte yaş sınırı otuz beş yapılıyor. Anayasa değişikliğini hazırlayanlara şunu sormak gerekir ki yaş sisteminin olmadığı bir rol sunucusunda, bir karakterin otuz beş yaşını geçtiğini nasıl hesaplayacaksınız? Ben hesaplayamam çünkü sunucuda yaş sistemi yok. Siz nasıl hesaplayacaksınız, merak ediyorum doğrusu.
İkinci olarak, bu fıkranın yükseköğretim kurumlarındaki öğretim üyelerine ilişkin hüküm aynen alınmıştır. Anayasa değişikliğini hazırlayanlara şunu sormak gerekir ki rolde bir kişi nasıl profesör, doçent olacaktır? Bu kişiler rolde hangi üniversitede okumuş olacaklardır, rolde hangi tezleri yazıp hangi üniversitelerde haftalarca hatta aylarca (gerçek süreyle) görev alarak doçent, sonrasında profesör olacaklardır? TCRP’de rol karakterlerinin profesör veya doçent olmasına ilişkin bir sistem, bildiğimiz kadarıyla yoktur. Bu sistem yoksa oyuncuların karakterleri nasıl doçent veya profesör olacaktır? Anayasa değişikliğini hazırlayanlar tabi ki bunları düşünmemişlerdir çünkü onların amacı işe yarar, rol ülkesinin işine yarayacak değişiklikler yapmak değildir. Onların amacı Anayasanın sadece değişmesini sağlamak ve bunun için de hiçbir çaba sarf etmeden 1982 Anayasasının hükümlerini aynen alıp bazı yerlerini değiştirmektir.
Üçüncü olarak, avukatların en az on yıl görev yapmış olmaları gerektiği söylenmektedir. Maddenin orijinalinde bu sınır yirmi yıldır. Anayasa Değişikliğini yapanlara sormak gerekir ki neden aynı maddenin üçüncü fıkrasında ”…en az yedi gün raportörlük yapmış Anayasa Mahkemesi raportörleri’‘ ibaresi geçiyor yani neden rol alemine uygun bir şekilde ”yedi gün” sınırlaması yapılmış da bu fıkrada yer alan ”yirmi yıl” ibaresi neden rol alemine uygun bir şekilde süre düzenlemesine tabi tutulmuyor ve ”on yıl” haline getiriliyor? İşte bu tutarsızlık, Anayasa değişikliğini hazırlayanların bu işi ne derece önemsemediklerini ve ne derece bu iş için uğraşmadıklarını göstermektedir. Önceki fıkrada ”beş yıl” ibaresi ”yedi gün” şeklinde değiştiriliyor ancak sonraki fıkrada ”yirmi yıl” ibaresi, çok daha kısa bir süreye çevrilmiyor, ”on yıl” şeklinde değiştiriliyor. Anayasada yalnızca gerçek sürelere benzer tarzdan süre yazacak idiyse neden ”beş yıl” değil de ”yedi gün” yazıyor? Ne yazık ki bu Anayasa Değişikliği, en ufak bir dikkat kırıntısını bile taşımamaktadır.
Dördüncü olarak, önceki fıkrada sözü edilen üst kademe yöneticileri için ”yükseköğrenim görmüş ve en az on yıl kamu hizmetinde fiilen çalışmış” olma şartı aranıyor. Yukarıda süreye ilişkin yönelttiğimiz eleştirinin aynısını buraya da yöneltiyoruz. Ek olarak belirtelim ki TCRP’de yaş sistemi yok. Yaş sisteminin olmadığı yerde bu süreler nasıl tespit edilecek? Bu süreleri kim tespit edecektir? Bu üst kademe yöneticilerinin yükseköğrenim görüp görmedikleri nasıl tespit edilecektir? Cevabını verelim, kimse tespit edemeyecektir. Bu hükümler hiçbir işe yaramayacaktır. Çünkü bu hükümler ihtiyaçlar gözetilerek hazırlanmamıştır. Bu hükümler yalnızca Anayasayı uzatmak ve ”değişiklik yapmak için” getirilmiştir.
Beşinci olarak, önceki fıkrada sözü edilen ”birinci sınıf yargıç ve savcıların adaylık dahil en az on yıl çalışmış olması” şartı vardır. Süreye ve yaş sistemine ilişkin önceki eleştirilerimizi yineliyoruz. Ayrıca merak ediyorum ki hangi hakim savcılar birinci sınıftır, hangileri değildir? TCRP’de 2 yıldır böyle bir ayrım yapılmamıştır. Bu ayrımı anayasa değişikliğini hazırlayan kişiler yapmışlar mıdır, yapabilmişler midir? Böyle bir ayrıma hiçbir hakim ve savcının çalışmadığı bir ortamda gerek var mıdır? Anayasa değişikliğini hazırlayanlar, böyle bir değişikliğe ihtiyaç duyulduğu için bu değişikliği getirmemişler, 1982 Anayasasının maddelerini kopyalayıp yapıştırırken bunları gözlerinden kaçırdıkları için böyle hatalar yapmışlardır. Bu hataların başka bir nedeni, bizce yoktur.
Maddeye ilişkin eleştirilerimiz neredeyse bitmiştir. Burada ayrıca belirtmeliyiz ki altıncı fıkrada bir başkan ve iki başkanvekilinin seçileceği düzenlenmiştir. Bir başkanvekiline gerek olabilir ama iki tanesine gerek var mıdır? Eğer 5 üye olacaksa bizce gerek yoktur. Öbür türlü ”sen başkan, ben başkan” durumu olur ve herkes başkan, başkanvekili olmuş olur. Önemli olan başkanlığı ve başkanvekilliğini değil, üyeliği esas tutmaktır. Tabi değiştirilen 110. maddeye göre, olmayan kişiler arasından seçilecek 6 üyenin de katılımıyla 11 üyenin olması durumunda iki başkanvekili normal görülebilir.
Madde 111 (Değişiklik K. m.31)
Anayasa Değişikliği Kanununun 31. maddesi, aynı kanunun 21. maddesinin kaldırmış olduğu 111. maddeyi aşağıda belirtildiği gibi, yeniden düzenlemektedir.

Şimdi de 1982 Anayasasının 147. maddesini görelim.

Madde, iki değişiklik dışında 1982 Anayasasının 147. maddesinden aynen alınmıştır.
Bu değişiklikler şudur: Anayasa Mahkemeleri on iki yıl değil dört ay için seçilecekler. Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçilmesinin önünde bir dönem sınırı yoktur (1982 Anayasasında bir kereliğine seçilebiliyor).
Şimdi bu maddeye eleştirilerimizi yöneltelim.
Birinci olarak, bu madde özgün değildir. 1982 Anayasasının 147. maddesinden aynen alınmıştır. Bu maddenin barındırdığı bazı hükümleri barındıran ve yürürlükten kaldırılan 106. maddenin ne eksik yanı vardı, onu da anlamadık.
İkinci olarak, maddede Anayasa Mahkemesi üyelerinin altmış beş yaşını doldurmaları durumunda emekliye ayrılacakları belirtilmiştir. Sunucuda yaş sistemi yok. O halde bir anayasa mahkemesi üyesinin altmış beş yaşını doldurup doldurulmadığı nasıl anlaşılacaktır? Bunu kim tespit edecektir?
Bazıları diyebilirler ki seçimler iki ayda bir yapıldığı için iki ayı beş yıla eşit saymalıyız. Ancak bu yalnızca bir öneri hükmündedir. Çünkü sunucuda yaşların hesaplanması resmi olarak kabul edilmemiştir. Evet, dönem sınırları vardır ancak yaş sınırları yoktur. Anayasa değişikliğini yapanlara sormamız gerekir ki Anayasa Mahkemesi üyelerinin yaşları, yaş sisteminin olmadığı bu rol ülkesinde nasıl bilinecektir?
Madde 112 (Değişiklik K. m.32)
Anayasa Değişikliği Kanununun 32. maddesi, aynı kanunun 21. maddesinin kaldırmış olduğu 112. maddeyi aşağıda belirtildiği gibi, yeniden düzenlemektedir.


Şimdi de 1982 Anayasasının 148 ve 149. maddelerini görelim.




Görüldüğü üzere bu madde 1982 Anayasasının 148. maddesinin ilk altı fıkrasının (madde metnindeki bir iki ufak değişiklik istisna) ve 149. maddesinin (ilk iki fıkra hariç) aynen alınmasıyla hazırlanmıştır. Dolayısıyla bu maddede bir iki ufak değişiklik dışında hiçbir emek yoktur. Madde aşağıda eleştireceğimiz bir iki değişiklik dışında noktasından virgülüne kadar 1982 Anayasasının 148 ve 149. maddelerinden kopyalanmıştır.
Eleştiriler
1. Anayasa Değişikliği Kanununun yargı bölümünde özgünlük neredeyse sıfırdır. Bunu tekrar tekrar belirtmeye artık ihtiyaç duymuyoruz. Görüldüğü üzere bu bölümdeki her madde neredeyse aynen alınmış durumdadır. Hatta bu maddede iki maddenin çoğunluğu alınmış ve bu iki madde birleştirilmeye çalışılmıştır.
2. Birinci fıkra büyük oranda, değişiklikler öncesindeki 108. maddenin birinci fıkrası ile aynıdır. Anayasa değişikliğini yapanlar neden var olan bir maddeyi yürürlükten kaldırıp tekrardan yürürlüğe koymaktadır?
3. Anayasada sıkıyönetim halinin düzenlenmemiş olmasına karşın neden Anayasa Mahkemesinin sıkıyönetimde faaliyet gösteremeyeceği belirtilmiştir? Bu hüküm eskiden hazırlanmışken 1982 Anayasasında sıkıyönetim diye bir hal vardı. Bu yüzden de 1982 Anayasasında böyle bir ifadenin bulunması son derece doğaldı. Ancak Anayasa Değişikliği Kanununu hazırlayanlar değişiklik yapmakla değil, madde kopyalamakla meşgul olduklarından bunu fark edememişlerdir.
4. İkinci fıkrada kanunların şekil bakımından denetlenmesi için TBMM üyelerinin beşte bir çoğunluğu aranırken bu değişikle bu çoğunluk beşte ikiye çıkarılmıştır. Milletvekili sayısının az olmasından kaynaklı olarak bu değişikliğin yapılması ilk bakışta normal gelebilir. Sonuç olarak artık 10 milletvekili var ve böylece 2 milletvekilinin istemiyle şekil bakımından denetleme yapılabilecekti. Ancak bu düzenlemeyle birlikte şekil bakımından denetleme 4 milletvekili ile yapılabilecektir. Bu ise son derece risklidir. Eskiden milletvekilleri birçok konuda şekil bakımından denetleme yapılmasını isteme olanağına sahipken bu düzenlemeyle birlikte bu olanak ortadan kaldırılıyor (burada 1982 Anayasasındaki düzenlemeden söz ediyoruz, 2021 Anayasasında böyle bir düzenleme yoktu). Artık 2 değil 4 milletvekiline ihtiyaç duyulacaktır. Bizce bu değişiklik doğru değildir. Şekil bakımından denetleme yolunu kapatma konusunda milletvekillerini, özellikle de muhalefet partilerini zora sokacak ve iktidar partisi, kendisini engelleyebilecek bir yüksek mahkemenin bu şekilde engellendiğini bilerek hukuka aykırı işlemler yapmaya elverişli hale gelecektir.
5. Yine ikinci fıkrada on gün olan süre yedi güne indirilmiştir. Bizce bu sürenin yedi güne indirilmesi pek bir şey değiştirmeyecektir. Sonuçta gerçek hayatta 10 günde itiraz ediliyorsa, burada da itiraz etmek isteyenler bir zahmet 7 günde itiraz edebilmeliler. Bu değişikliğin zararlı olacağı kanaatinde değiliz.
6. Üçüncü, dördüncü ve beşinci fıkralarda bireysel başvuru düzenlenmiştir. Ama bireysel başvurular zaten, değişiklikler öncesindeki 108. maddenin birinci fıkrasında düzenlenmişti. Anayasa değişikliğini yapanların var olan bir hükmü neden kaldırıp sonra tekrardan yürürlüğe koyduklarına akıl sır erdiremiyoruz.
7. Altıncı fıkrada Yüce Divanda çok önemli ve tehlikeli değişiklikler öngörülüyor. Bu fıkrayı ayrıntılıca incelememiz gerekiyor. Bu yüzden, değişiklikten önce Anayasanın bu konuyu düzenleyen fıkrasını, ardından da değişikliğin ne getirdiğini aşağıda paylaşalım.
Değişiklikten önce Anayasanın, Yüce Divanı düzenleyen 108. maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki gibidir.
”Anayasa Mahkemesi; Cumhurbaşkanını, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını, Başbakanı, Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyelerini, Başbakan Yardımcısı ve Bakanları, Milletvekillerini, Cumhuriyet Başsavcı ve Başsavcıvekilini, Genelkurmay Başkanını, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlarını, Jandarma Genel Komutanını, Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarını, Emniyet Genel Müdürünü, hakim ve savcıları görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar. Yüce Divan kararlarına karşı yeniden inceleme başvurusu yapılabilir. Genel Kurulun yeniden inceleme sonucunda verdiği kararlar kesindir.”
Değişiklik ise aşağıdaki gibidir.

Değişiklik sonucunda ilgili hüküm şu hale gelecektir.
”Anayasa Mahkemesi yalnızca Cumhurbaşkanını, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başkan ve üyelerini, Başsavcılarını, Başbakan Yardımcısı ve Bakanları, Milletvekillerini, Cumhuriyet Başsavcıvekilini, Yargıçlar ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Sayıştay Başkan ve üyelerini görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar.”
Maddede görüldüğü üzere oldukça önemli değişiklikler yapılmaktadır.
Fıkra metninden şu ibareler çıkarılmıştır: Başbakanı, Başbakan Yardımcısı ve Bakanları, Milletvekillerini, Cumhuriyet Başsavcı ve, Genelkurmay Başkanını, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlarını, Jandarma Genel Komutanını, Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarını, Emniyet Genel Müdürünü, hakim ve savcıları
Fıkra metnine şu ibareler eklenmiştir: yalnızca, Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, Başsavcılarını, Yargıçlar ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Sayıştay Başkan ve üyelerini
Değişiklikleri sırasıyla inceleyelim.
a. Bu değişiklikle birlikte, yargılanacak kişilerin başına ”yalnızca” ibaresi getirilmektedir. Bizce bu ibareye gerek yoktur. Çünkü Anayasa Mahkemesinde yargılanacak kişiler, yargılanmayacak kişilerin yanında zaten istisnayı teşkil etmektedir. Yani Anayasa Mahkemesinde yargılanacak kişiler zaten maddede sayılmıştır. Bu maddede sayılmayan kişiler Anayasa Mahkemesinde yargılanamaz.
b. Bu değişiklikle birlikte Başbakan, Başbakan Yardımcısı/Yardımcıları ve Bakanların Yüce Divanda yargılanmasına ilişkin hüküm kalkıyor. Peki bunları kim yargılayacak? Bunlar yargılanamayacak mı? Eğer normal hükümlere tabi olacaklarsa dokunulmazlıklarına ne olacak? Eğer yargılanacaklarsa, diğer vatandaşların tabi olduğu hukuki rejime tabi olurlarsa bir hakim çok rahat bir şekilde Başbakanı, başbakan yardımcısını veya bakanları tutuklayabilir. Başbakan bu kararı temyiz edene kadar günlerce hapiste kalabilir. Eğer yargılanmayacaklarsa, hukuk düzeni onlar için işlemiyor olacak yani hangi suçu işlerlerse işlesinler ceza alamayacaklar, hangi haksız fiili gerçekleştirirlerse gerçekleştirsinler yaptırıma maruz bırakılamayacaklar. İki halde de durum çıkmaza giriyor. Anayasa değişikliğini yapanlara maddenin asıl halinde var olan bu kişileri neden madde metninden çıkardıklarını sormak gerekiyor. Anayasa değişikliğini yapanlar neden bu kadar önemli kişilerin yargılanmasının Yüce Divanda yapılmasının engellemek istiyor? (1982 Anayasasının 148. maddesinin altıncı fıkrasında da bu hüküm mevcut)
c. Bu değişiklikle birlikte milletvekillerinin Yüce Divanda yargılanmasına ilişkin hüküm kalkıyor. Bu konuya yukarıda getirilen eleştirilerin aynısını getirebiliriz.
ç. Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının Yüce Divanda değil de daha alt mahkemelerde yargılanması bizce bir sorun oluşturmamaktadır. Aynı görüşü MİT Müsteşarı, Emniyet Genel Müdürü ile hakim ve savcılar için de paylaşıyoruz. Çünkü Başbakan, Bakanlar, milletvekilleri seçilmiş kişilerdir. Bu kimseler ise yürütme organının idare kısmında yer alan atanmış görevlilerdir. Bu kişilerin yargılanması, bu özelliklerinden dolayı, seçilmişlerle aynı yargılama rejimine tabi tutulmasına göre daha düşük düzeyde mahkemelerde yapılmalıdır.
Ancak bu görevleri yürüten kimseleri yargılayacak mahkemeler rolde var mıdır? Sırf bu kişileri yargılamak adına mahkemeler kurulacak mıdır? Rolde normal mahkemelerle (hatta hakimlik diyebiliriz) birlikte yüksek mahkeme olan Anayasa Mahkemesi vardır. Bu görevleri üstlenen kimselerin normal hakimler tarafından yargılanması bizce uygun değildir. Bu kişilerin Anayasa Mahkemesinde de yargılanması, en azından görev adlarının Anayasada geçmesi bizce uygun değildir. Ancak yine de çözüm için, Anayasa Mahkemesinin bir veya iki üyesinin yöneteceği bir mahkeme kurulabilir. Bu mahkeme sadece bu yargılamalar esnasında çalışabilir. Ancak mahkemenin üye sayısı kaç olacaktır? Mahkemenin üye sayısı bir olursa, kararlar daha az adil bir şekilde alınabilir. Mahkemenin üye sayısı üç olursa da Anayasa Mahkemesinin çoğunluğunun orada yer alması gerekecektir. Dolayısıyla bu konuda çözüm yolları kapalıdır. Bizce bu konuda daha iyi bir çözüm bulunana dek, bu kimselerin yargılanması görevini de Anayasa Mahkemesi, Yüce Divan sıfatıyla üstlenmelidir.
d. Yeni düzenlemeye göre, yeni kurulan yüksek mahkemelerin başkan ve üyeleri de Yüce Divanda yargılanacak. Yani Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başkan ve üyeleri, Başsavcıları ile Yargıçlar ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Sayıştay Başkan ve üyeleri burada yargılanacak. Bizce burada da bir sorun yok. 1982 Anayasasında da durum böyleydi. Yüksek mahkeme başkan ve üyelerinin bizce de Yüce Divanda yargılanması ve olağan yargılama usulünden uzak tutulması gerekir. Tabi bu mahkemelere başkan ve üye bulunamayacaktır. Bunlar NPC olarak yönetilmeye çalışılacak veya doğrudan maddi alemde hayat bulamayacaklardır. Sadece bu değişiklikler kabul edilince Anayasada yer alacaklardır ve bu maddeler fiilen uygulanmayacaktır.
Bu değişiklik, belirttiğimiz gibi, Başbakan, Başbakan Yardımcısı, Bakanlar ve milletvekillerinin Yüce Divanda yargılanmasına son veriliyor. Artık yeni düzen nasıl olacak, onu anayasa değişikliğini yapanlara sormak lazım.
Madde 113 (Değişiklik K. m.33)
Anayasa Değişikliği Kanununun 33. maddesi, aynı kanunun 21. maddesinin kaldırmış olduğu 113. maddeyi aşağıda belirtildiği gibi, yeniden düzenlemektedir.

Şimdi de 1982 Anayasasının 150. maddesini görelim.

Görüldüğü gibi yeni 113. madde, olduğu gibi 1982 Anayasasının 150. maddesinin tıpatıp aynısıdır. Sadece madde sayısı olan ”150” yerine ”113” yazılmıştır. Ortada hiçbir emek yoktur. Bunun kanıtı yalnızca maddeyi kopyalayıp yapıştırmış olmaları değil, aynı zamanda yeni 112. maddenin yani bu maddeden bir önceki maddenin ikinci fıkrası ile çelişmiş olmalarıdır.
Yeni 112. maddenin ikinci fıkrasında kanunların şekil bakımından denetlenmesi TBMM üye tam sayısının en az beşte ikisi (orijinal metinde beşte biri) tarafından istenebilir. Yeni 113. maddede ise iptal davası açabilme hakkı TBMM üye tam sayısının en az beşte biri tarafından istenebilir. Neden orada beşte iki, burada beşte bir? Çünkü, anayasa değişikliğini hazırlayanlar önceki maddenin ikinci fıkrasını okumuşlar ama bu maddenin ilk cümlesinin sonunu okumamışlardır. Çünkü bu anayasa değişikliğini hazırlayanlar bütünlük içinde bir yargı reformu yapmamakta, 1982 Anayasasının yargı ile ilgili maddelerini neredeyse değiştirmeksizin kopyalayıp yapıştırmaktadır.
112 ve 113. Maddeler Hakkında Genel Eleştiri
Yeni 112 ve 113. maddeler aslında değişiklikler öncesindeki 108. maddenin birinci fıkrasında var olan bir sürü düzenlemeyi kaldırıyor ve tekrardan yürürlüğe koyuyor. Bunu daha iyi anlamak için Anayasanın 108. maddesinin değişiklikler öncesindeki halini aşağıda paylaşalım.


Görüldüğü gibi burada Anayasa Mahkemesinin sahip olduğu yetkiler, büyük ölçüde değişiklikteki yetkilerle benzerlik gösteriyor. Neden var olan bir madde yürürlükten kaldırılıyor ve yerine aynı maddeye benzer bir madde tekrardan yürürlüğe koyuluyor? Bu durum bize, Anayasa değişikliğini yapanların, değiştirmek istedikleri maddeleri bile okumadıklarını gösteriyor. Zaten kendi getirdikleri değişikliklerden sonraki kelimeyi bile okumayanlardan, değiştirmek istedikleri maddeyi okumalarını beklemek fazlasıyla lüks olacaktır.
Anayasayı yazarken biz de ”sıkıyönetim” demişiz. Biz de hataya düşmüşüz. Ancak neyse ki hatalarımızı kabul edebiliyoruz. Bu anayasa değişikliği yapan kişilerden hata yaptıklarını açıklamalarını beklemek, onların isimlerini bilmememizi hesaba katarsak, fazlasıyla lüks olacaktır.
Madde 114 (Değişiklik K. m.34)
Anayasa Değişikliği Kanununun 34. maddesi, aynı kanunun 21. maddesinin kaldırmış olduğu 114. maddeyi aşağıda belirtildiği gibi, yeniden düzenlemektedir.

Şimdi de 1982 Anayasasının 151. maddesini görelim.

Görüldüğü gibi ”altmış gün” ibaresinin ”on gün” şeklinde değiştirilmesi dışında madde, olduğu gibi 1982 Anayasasının 151. maddesinden alınmıştır.
Bizce altmış gün süresi gerçek hayatta uygunken rol aleminde uzundur. Bu nedenle bu sürenin on güne indirilmesi normal karşılanabilir.
Madde 115 (Değişiklik K. m.35)
Anayasa Değişikliği Kanununun 35. maddesi, aynı kanunun 21. maddesinin kaldırmış olduğu 115. maddeyi aşağıda belirtildiği gibi, yeniden düzenlemektedir.


Şimdi de 1982 Anayasasının 152. maddesini görelim.

Görüldüğü gibi üçüncü fıkrada yer alan ”beş ay” ibaresinin ”beş gün” şeklinde değiştirilmesi dışında madde kelimesi kelimesine, harfi harfine 1982 Anayasasının 152. maddesinden aynen alınmıştır.
Burada bir eleştiri yöneltmemiz gerekmektedir. Üçüncü fıkradaki ”beş ay” süresi ”beş gün” şeklinde değiştiriliyor. Bu değişiklikte bizce bir hata yoktur hatta sürenin kısaltılması, rolün akışı açısından gereklidir. Ancak sorun şu ki dördüncü fıkradaki ”on yıl” süresi değiştirilmiyor. Neden beş ay, beş gün yapılıyor da on yıl, iki-üç-dört ay vs. yapılmıyor? Anayasa değişikliğini yapanların, getirmek istedikleri maddenin üçüncü fıkrasını okuyup dördüncü fıkrasını okumamaları, bu işi ne denli özensiz yaptıklarının kanıtıdır.
Ayrıca belirtmeliyiz ki Anayasanın değişiklikten önceki 111. maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki gibidir.
”Anayasa Mahkemesinin norm denetimine ilişkin Kararlarına altmış gün, diğer tür Kararlarına kırk beş gün, Yüce Divan sıfatıyla verdiği Kararlara otuz gün boyunca itiraz edilemez. Anayasa Mahkemesinin bu Kararları kendiliğinden değerlendirme durumu bu hükmün dışındadır.”
Neden rol ortamına göre düzenlenmiş bu kadar güzel bir süre hükmü varken bu hüküm kaldırılarak 1982 Anayasasının 152. maddesindeki ”on yıl” sınırı hiçbir düzenleme olmaksızın getiriliyor? Yani rolde AYM’nin bir kararına itiraz edebilmek için 2032 yılının gelmesini mi bekleyeceğiz? Gerçek hayatta bu normaldir çünkü Anayasa Mahkemesinin önünde binlerce hatta on binlerce dosya vardır. Ancak rol aleminde on yıl geçmesini beklemek düşünülemez bile.
Bu özgün düzenleme ortadan kaldırılıyor çünkü Anayasa değişikliğini yapanların amacı, Anayasanın aksayan yönlerini saptayıp bunları düzeltmek değil. Anayasa değişikliğini yapanların amacı, ”İşte, anayasa değişikliği yaptık” demek suretiyle övünecek bir şey yapmış olmak. Ancak yanılıyorlar ki Anayasa, herkesin yazabileceği kadar basit bir metin değildir. Ki kendileri değil anayasa yazmak, paragraf yazacak özeni bile, bu değişikliği hazırlarken göstermemişlerdir.
Ekleyelim ki değişikliklerden önceki 110. maddenin üçüncü fıkrası, yeni 115. maddenin birinci fıkrasında aynen yer alıyor. Anayasa değişikliği yapanların, bizim büyük ölçüde 1982 Anayasasından almış olduğumuz bu fıkrayı yürürlükten kaldırıp tekrar yürürlüğe koymalarındaki amaç nedir?
Ya sırf ”anayasayı değiştirdik” demek istiyorlar ya da burada ciddi bir akıl tutulması söz konusu.
Madde 116 (Değişiklik K. m.36)
Anayasa Değişikliği Kanununun 36. maddesi, aynı kanunun 21. maddesinin kaldırmış olduğu 116. maddeyi aşağıda belirtildiği gibi, yeniden düzenlemektedir.

Şimdi de 1982 Anayasasının 153. maddesini görelim.

Görüldüğü gibi üçüncü fıkrada yer alan ”bir yılı” ibaresinin ”yedi günü” şeklinde değiştirilmesi dışında, madde aynen 1982 Anayasasının 153. maddesinden alınmıştır.
Bir yıl olan sürenin yedi gün olarak değiştirilmesinde biz ciddi bir sakınca görmüyoruz.
Ancak şunu belirtelim ki yeni 116. maddenin birinci fıkrası, değişiklikler öncesindeki 111. maddenin birinci fıkrası ile aynıdır. Yani Anayasa değişikliğini hazırlayan kişiler 111. maddenin birinci fıkrasını yürürlükten kaldırıp tekrar yürürlüğe koymaktadır. Burada anlayabildiğimiz tek şey, anayasa değişikliğini hazırlayanların 1982 Anayasasını kopyalamaya duydukları derin hazdan ötürü, 1982 Anayasasından aldıkları maddede olan fıkrayı yürürlükten kaldırıp tekrar yürürlüğe koyduklarını anlayamamalarıdır. Yani diyeceğimiz o ki bu kişilerin amacı anayasanın aksayan yönlerini saptayıp bunları düzeltmek değil, 1982 Anayasasını aynen kopyalamaktır. Bu kişiler gerçekten Anayasanın iyiliğini düşünselerdi, gerçekten de Anayasanın daha iyi bir metin haline gelmesi için uğraşsalardı 1982 Anayasasını kopyalamayı bir kenara bırakıp yürürlükten kaldırdıkları maddeleri okurlardı. Ancak daha kendi getirdikleri maddeleri okumayanlardan fazlası beklenmez.
Bunun dışında, yeni 116. maddenin altıncı fıkrası, değişiklikler öncesindeki 111. maddenin ikinci fıkrası ile aynıdır. Bu fıkraya da yukarıda yönelttiğimiz eleştirileri yöneltiyoruz.
Yargıda Yeni Kurumlar (m.37-43)
Diğer Yüksek Mahkemelerin Kurulması (m.37-41)
Anayasa Değişikliği Kanununun 21. maddesi, Anayasanın 102 ila 123. maddelerini kaldırmayı öngörmektedir. Bu değişiklik aşağıdaki gibidir.

Hatta yürürlükten kaldırmamaktadır, ”yürütlükten” kaldırmaktadır. Anayasa değişikliğinin hazırlanmasındaki bu ciddiyetsizlik hiçbir şekilde açıklanamaz.
Konumuzla ilgili olan kısım, baştan sona yenilenen, yeni 117 ila 121. maddelerdir.
Yargıtay’ın Kurulması (m.37)
Anayasa Değişikliği Kanununun 37. maddesi, aynı kanunun 21. maddesinin kaldırmış olduğu 117. maddeyi aşağıda belirtildiği gibi, yeniden düzenlemektedir.


Şimdi de 1982 Anayasasının 154. maddesini görelim.

Görüldüğü gibi madde, iki ufak değişiklik dışında 1982 Anayasasının 154. maddesinin aynen alınmış halidir.
Ortaya önce, genel eleştirilerimizi yöneltelim. Yargıtay’da yüzlerce üye görev yapmaktadır. Bu üyelerin hepsi de meslekte yıllarca görev yapmış hakim ve savcılardan oluşmaktadır. TCRP’de görevini yapan, Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyeleri dışında bir hakim veya savcı görüyor musunuz? Ben görmüyorum. Uzun zamandır da hiç böyle bir hakim veya savcının adını duymadım. (İşini etkin bir şekilde yapan, hakim ve savcı rolünü hakkıyla yapan arkadaşlarımız varsa, onları can-ı gönülden tebrik ediyorum. Burada yapılan eleştiri, görevini yapan arkadaşlarımızın gururunu kırmak değil, aksine onların ne kadar az bulunduğunu göstermekten ibarettir.)
Böyle bir durumda değil Yargıtay’da çalışacak yüzlerce üye, normal hakim ve savcı olarak çalışacak üye bile neredeyse yoktur. Hakim ve savcı olarak çalışabilecek üye yoksa, yani ortada görüşülecek dosyalar bile yoksa, bu dosyaların temyiz edileceği bir yüksek mahkemeye neden ihtiyaç duyulmaktadır? Anayasa değişikliğini hazırlayan bu kimseler, ne yazık ki, 1982 Anayasasının yargı ile ilgili hükümlerini kopyalamaya gösterdikleri gayreti, rol ülkesinde yargı alanındaki pasifliği görmeye harcamamışlardır. Ortada hakim ve savcılar yokken Yargıtay gibi bir yüksek mahkemenin kurulması neyi sağlayacaktır?
Ayrıca burada şunu da belirtelim: Bu madde ile birlikte yalnızca Yargıtay Başkanlığı kurulmuyor. Bu madde ile Yargıtay üyeliklerinin, Yargıtay Birinci Başkanlığının, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilliğinin, Yargıtay Birinci başkanvekillikleri ile daire başkanlıkları ve Yargıtay Genel Kurulunun kurulması öngörülüyor. Merak ediyoruz ki bu makamlara kaç kişi yerleşecektir? Yargıtay kaç kişiden oluşacaktır? Değişikliğin beşinci fıkrasına göre bunun kanunla düzenleneceği öngörülüyor. Peki bu Anayasa değişikliğini hazırlayanlar, Meclisin çıkaracağı kanunla Yargıtay’ın kaç üyeden oluşacağını düşünüyor? Buradaki makamları sayarsak en az 10 kişinin Yargıtay’da çalışması gerekiyor. Anayasa Mahkemesinin üye sayısının 5 olmasına rağmen, Anayasa Mahkemesinde aktif olarak görev yapan 3-4 üye varken ve aktif hakim savcı yokken Yargıtay’ın kurulmasının amacı nedir? Yargıtay yargının bu derece pasif olduğu bir ortamda nasıl oluşacaktır, nasıl idare edilecektir? Bu sorularımızın cevabını Anayasa değişikliğini hazırlayanlar veremeyecektir. Çünkü onlar vaktiyle bu değişikliğe göstermeleri gereken gayreti, 1982 Anayasasının hükümlerini ”aynen kopyalamak” için göstermişlerdir.
Sorularımızın cevabını biz verelim: Yargıtay’ın kurulması hiçbir şeyi değiştirmeyecek. TCRP’de yargı sistemi aktif olsa, çalışan bir sürü hakim ve savcı olsa bir kişilik bile bir Yargıtay Başkanlığının kurulması doğal karşılanabilirdi. Ancak TCRP’de Anayasa Mahkemesinin ay boyunca gördüğü dosya sayısı kaçtır? TCRP’de Anayasa Mahkemesinin, siyasi partilerin kuruluşlarındaki usulü denetlemesi dışında gördüğü dosya sayısı kaçtır? Eğer TCRP’de Anayasa Mahkemesi, kendisine gönderilen dosyaları görmekte yetersiz olmaya başlarsa ve eğer her gün yeni dosya gönderilmeye başlanırsa işte o zaman yüksek mahkemelerin kurulmasına gerek olduğu düşünülebilir. Ancak o vakte kadar yüksek mahkemelerin kurulması tamamen gereksizdir. Bu yüksek mahkemeler zaten ihtiyaç olduğu için kurulmamakta, Anayasa değişikliğini hazırlayanlar 1982 Anayasasının yargı ile ilgili kısmını aynen kopyaladıkları için kurulmaktadır. Yargıtay, ihtiyaç olunduğu için değil, yalnızca Yargıtay’ın kurulduğuna ilişkin bir maddeyi görmek isteyenlerin kişisel isteği yüzünden kurulmaktadır.
Ayrıca şunu da belirtelim ki bu yüksek mahkemenin NPC olarak yönetileceği iddiası öne sürülebilir. O vakit şunu sormalıyız: Madem bu yüksek mahkeme kullanılmayacak, neden NPC olarak yönetilsin? Yargı yetkisini, yasama ve yürütme yetkisini nasıl oyuncular kullanıyorsa, aynı şekilde oyuncular kullanmalı. Yargıtay’ın NPC olarak yönetildiğini var sayalım. Yargıtay’ı NPC olarak kim yönetecektir? Hepsini geçtik, Yargıtay kaç ayda bir kullanılacaktır? Bunu da geçelim, madem Yargıtay NPC olarak yönetilecek, o halde neden Cumhurbaşkanının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilini dört yılda bir seçeceğine ilişkin hüküm ”ayda bir” olarak değiştiriliyor? Cumhurbaşkanı her ay NPC birinin atamasını mı yapacak? Yargıtay’ın NPC olarak yönetilmek istendiğini var sayalım. Cumhurbaşkanının NPC birini atamasının, Cumhurbaşkanlığının çalışma yükünü gereksiz bir şekilde arttırmaktan başka ne işe yarayacaktır?
Bu maddeye göre kurulan Yargıtay’ın ondan fazla üyeye ihtiyacı vardır. Bu kadar üye nasıl sağlanacaktır? Anayasa Mahkemesindeki 5 üye bile yeterince aktif olamazken, yeterince görüşme ve değerlendirme yapamadan dosyaları karara bağlarken, Yargıtay’ın kurulmasının amacı nedir? Burada genel eleştirilerimizi daha fazla uzatmadan şunu söyleyelim: Anayasa Değişikliğini hazırlayanlar, Yargıtay’ı, sadece Yargıtay’ın kurulduğunu görmek için kuruyorlar. Bu konuda başka hiçbir amaçları yok.
Şimdi de bu maddedeki iki ufak değişikliği görelim.
1. Üçüncü fıkrada yer alan ”dört yıl” ibaresi ”bir ay” şeklinde değiştirilmiştir. Yenilenen üçüncü fıkra aşağıdaki gibidir.
”Yargıtay Birinci Başkanı, birinci başkanvekilleri ve daire başkanları kendi üyeleri arasından Yargıtay Genel Kurulunca üye tamsayısının salt çoğunluğu ve gizli oyla bir ay için seçilirler; süresi bitenler yeniden seçilebilirler.”
Bu değişikliğe, yukarıda yönelttiğimiz genel eleştirileri yöneltebiliriz. Ancak ek olarak şunu da belirtelim ki bu kadar fazla kişiyi seçecek bir Yargıtay Genel Kurulu nasıl oluşturulacaktır? Hukuken böyle bir kurumu tabi ki kurabilirsiniz, karşınıza çıkan hiçbir engel yok. Ancak fiilen bunu işletmeniz imkansız.
2. Dördüncü fıkrada yer alan ”beşer” ibaresi ”ikişer”; ”dört yıl” ibaresi ”bir ay” şeklinde değiştirilmiştir. Sürenin değişikliği konusuna yukarıdaki genel eleştirileri yöneltiyoruz. Bu kısımda ”beşer” ibaresinin ”ikişer” şeklinde değiştirilmesini inceleyeceğiz. Yenilenen dördüncü fıkra aşağıdaki gibidir.
”Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Cumhuriyet Başsavcıvekili, Yargıtay Genel Kurulunun kendi üyeleri arasından gizli oyla belirleyeceği ikişer aday arasından Cumhurbaşkanı tarafından bir ay için seçilirler. Süresi bitenler yeniden seçilebilirler.”
Görüldüğü gibi Cumhurbaşkanının yapacağı seçimler, ”Yargıtay Genel Kurulunun kendi üyeleri arasından gizli oyla belirleyeceği ikişer aday arasından” olacaktır. Metnin orijinal halinde ”ikişer” ibaresi, ”beşer” ibaresi şeklindedir. Şimdi burada önemli bir sorun karşımıza çıkıyor. Anayasa Değişikliğini hazırlayanlar şu ana kadar yüksek mahkemelerin kuruluşunu kendi açılarından ”NPC yönetilecek zaten” diyerek savunabilirlerdi. Ancak bu fıkradaki açık hata yüzünden artık bunu savunamazlar. Çünkü bu fıkrada güya NPC olarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Cumhuriyet Başsavcıvekilinin ”beşer” değil ”ikişer” aday arasından seçileceği öngörülmüştür. Eğer seçim NPC olacak olsaydı burada adayların kaçar aday arasından seçildiğinin bir önemi olmazdı. Çünkü NPC yönetilecek bir yüksek mahkemeye üye seçecek Cumhurbaşkanının iradesinin bir etkisi yoktur. Mahkeme zaten NPC bir kurum olacaktır ve NPC yönetilecektir. Ancak burada Cumhurbaşkanı seçimlerini artık beşer değil ikişer aday arasından yapmaktadır. Bu da aslında Anayasa Değişikliğini hazırlayanların aklındaki şu düşünceyi ortaya çıkarıyor: ”Beş sayısı fazla, seçebileceğimiz düzeyde, role uygun bir şekilde onu iki yapalım”. Eğer siz bir şeyi role uyarlamaya çalışıyorsanız hem de beş gibi bir sayıdan iki gibi bir sayıya düşüyorsanız, o kurumu NPC olarak yönetme amacınız yoktur. O kurumu gerçekten rol oyuncularının yönetme düşünceniz vardır. Yani diyeceğimiz o ki Anayasa değişikliğini hazırlayanların hazırladığı bu metnin bir kısmına göre yüksek mahkeme NPC yönetilebilecek kadar fazla üyeden oluşuyor, diğer bir kısmına göre ise rolde kurulabilecek düzeyde üye azaltılması söz konusu.
Bütün bu karışıklıklara karşın diyeceğimiz şey şudur: Bu yüksek mahkemenin (Yargıtay’ın) kurulmasının tek nedeni, bu Anayasa Değişikliğini hazırlayanların, 1982 Anayasasının yargı ile ilgili kısmını kopyalayıp yapıştırma tutkularıdır. Bu değişikliği hazırlayanlar, bu mahkemenin nasıl kurulacağını, nasıl çalışacağını düşünmeye; bu metni kopyalamaya ayırdıkları kadar zamanı ayırmamışlardır. Bu değişiklikte açık olarak bir sürü hata vardır. Bu hataların nedeni ise, değişikliği hazırlayanların veya onların savunuculuğunu yapanların savundukları ”NPC olarak yönetilecekler” argümanının aksine, bu değişikliği hazırlayanların işi tam anlamıyla batırmasıdır.
Danıştay’ın Kurulması (m.38)
Anayasa Değişikliği Kanununun 38. maddesi, aynı kanunun 21. maddesinin kaldırmış olduğu 118. maddeyi aşağıda belirtildiği gibi, yeniden düzenlemektedir.

Şimdi de 1982 Anayasasının 155. maddesini görelim.

Görüldüğü gibi madde, iki ufak değişiklik dışında 1982 Anayasasının 155. maddesinin aynen alınmış halidir.
Yargıtay’a yönelttiğimiz eleştirilerin aynısını Danıştay’a da yöneltiyoruz.
Ek olarak belirtmeliyiz ki bu maddede iki ufak değişiklik yapılmıştır. İlki, ikinci fıkrada yer alan ”iki ay” ibaresinin ”üç gün” olarak değiştirilmesi, ikinci ise dördüncü fıkrada yer alan ”dört yıl” ibaresinin ”bir ay” şeklinde değiştirilmesidir. İkinci değişiklik için Yargıtay’da, aynı değişikliğe ilişkin yaptığımız eleştiri yöneltilebilir.
İlk değişikliği daha iyi anlayabilmek için, değişiklikler sonrasındaki fıkra metnini aşağı bırakıyoruz.
”Danıştay, davaları görmek, Başbakan ve Bakanlar Kurulunca gönderilen kanun tasarıları, kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmeleri hakkında üç gün içinde düşüncesini bildirmek, tüzük tasarılarını incelemek, idarî uyuşmazlıkları çözmek ve kanunla gösterilen diğer işleri yapmakla görevlidir.”
Maddenin orijinal halinde ”iki ay” olan süre, değişiklikler sonucunda ”üç gün” olmuştur. Bu sürenin belirlenmesi bizce tamamen Danıştay’ın dosya yükü ile ilgili olmalıdır. Üç günlük süre, Danıştay bundan başka bir iş yapmayacaksa, yeterli olabilir. Ancak bizce bu sürenin bir haftaya kadar çıkarılması düşünülebilir.
Askeri Yargıtay’ın Kurulması (m.39)
Anayasa Değişikliği Kanununun 39. maddesi, aynı kanunun 21. maddesinin kaldırmış olduğu 119. maddeyi aşağıda belirtildiği gibi, yeniden düzenlemektedir.

Şimdi de 1982 Anayasasının 156. maddesini görelim.

Görüldüğü gibi madde, ufak bir değişiklik dışında 1982 Anayasasının 156. maddesinin aynen alınmış halidir.
İkinci fıkrada yer alan ”üçer” ibaresi, ”ikişer” şeklinde değiştirilmiştir.
Yargıtay’a ve diğer yüksek mahkemelere yönelttiğimiz eleştirilerin aynılarını yöneltiyoruz. Aynı eleştirileri tekrar tekrar yapmak istemiyoruz.
Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin Kurulması (m.40)
Anayasa Değişikliği Kanununun 40. maddesi, aynı kanunun 21. maddesinin kaldırmış olduğu 120. maddeyi aşağıda belirtildiği gibi, yeniden düzenlemektedir.


Şimdi de 1982 Anayasasının 157. maddesini görelim.

Görüldüğü gibi madde, ufak bir iki değişiklik dışında 1982 Anayasasının 157. maddesinin aynen alınmış halidir.
İkinci fıkrada yer alan ”üç aday” ibaresi, ”iki aday” şeklinde değiştirilmiştir. Acaba bu değişikliği yaparken üç değil de iki aday olsun da, öyle idare ederiz mantığıyla mı yapmışlardır? Bir yandan diyorlar ki NPC yöneteceğiz, diğer yandan doğrudan yönetmeleri imkansız. Anlamadık gitti.
Üçüncü fıkrada yer alan ”dört yıl” ibaresi, ”iki ay” şeklinde değiştirilmiştir.
Yargıtay’a ve diğer yüksek mahkemelere yönelttiğimiz eleştirilerin aynılarını yöneltiyoruz. Aynı eleştirileri tekrar tekrar yapmak istemiyoruz.
Uyuşmazlık Mahkemesinin Kurulması (m.41)
Anayasa Değişikliği Kanununun 41. maddesi, aynı kanunun 21. maddesinin kaldırmış olduğu 121. maddeyi aşağıda belirtildiği gibi, yeniden düzenlemektedir.

Şimdi de 1982 Anayasasının 158. maddesini görelim.

Görüldüğü gibi madde, harfi harfine 1982 Anayasasının 158. maddesinin aynen alınmış halidir.
Bunca yüksek mahkemenin işlemesi imkansızken bir de bunların arasındaki uyuşmazlıkları çözmek için bir mahkemenin kurulmasının amacı nedir? Bu değişikliği hazırlayanlar, Yargı kısmında hazırladıkları her maddede ”biz anayasanın aksayan yönlerini düzeltmek için değil, 1982 Anayasasını kopyalamak için değişiklik yapıyoruz” diye bağırmaktadır.
Yargıtay’a ve diğer yüksek mahkemelere yönelttiğimiz eleştirilerin aynılarını yöneltiyoruz. Aynı eleştirileri tekrar tekrar yapmak istemiyoruz.
HSYK’nın Kaldırılıp Yeniden Kurulması (m.42)
Anayasa Değişikliği Kanununun 21. maddesi, Anayasanın 102 ila 123 üncü maddelerini kaldırmayı öngörmektedir. Bu değişiklik aşağıdaki gibidir.

Hatta yürürlükten kaldırmamaktadır, ”yürütlükten” kaldırmaktadır. Anayasa değişikliğinin hazırlanmasındaki bu ciddiyetsizlik hiçbir şekilde açıklanamaz.
Konumuzla ilgili olan kısım, baştan sona yenilenen, yeni 122. maddedir.
Yeni 122. maddeyi görmeden önce TCRP Anayasasında HSYK’yı zaten düzenleyen eski 112. maddeyi görmekte yarar vardır. Madde, aşağıdaki gibidir.
”MADDE 112 – Yüksek Yargı Kurulu
1. Yüksek Yargı Kurulu beş üyeden kurulur.
2. Anayasa Mahkemesi Başkanı, Anayasa Mahkemesi Başkanvekili ve Adalet Bakanı Kurulun doğal üyeleridir.
3. Anayasa Mahkemesi, bu görev için Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunda bir Anayasa Mahkemesi üyesi seçer.
4. Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu görev için bir hakim veya savcı seçer.
5. Kurulun başkanlığını Anayasa Mahkemesi Başkanı yapar. Kurul Başkanı bu sıfatla Kurulu toplantıya çağırır.
6. Cumhuriyet Başsavcı ve Başsavcıvekilini seçer.
7. Kurul, hakim ve savcıları mesleğe kabul etme, atama ve nakletme, geçici yetki verme, yükselme, kadro dağıtma, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapar; Adalet Bakanlığının, bir mahkemenin kaldırılması veya yargı çevresinin değiştirilmesi konusundaki önerilerini karara bağlar.
8. Hakim ve savcıların görevlerini; mevzuata uygun olarak yapıp yapmadıklarını denetleme; görevlerinden dolayı veya görevleri sırasında suç işleyip işlemediklerini, durum ve eylemlerinin sıfat ve görevleri gereklerine uyup uymadığını araştırma ve gerektiğinde haklarında inceleme ve soruşturma işlemlerini yapar. Soruşturma ve inceleme işlemleri, hakkında soruşturma ve inceleme yapılacak olandan daha kıdemli hakim veya savcı eliyle de yaptırılabilir.
9. Kurulun meslekten çıkarma cezasına ilişkin olanlar dışındaki kararlarına karşı yargı
mercilerine başvurulamaz.”
1982 Anayasasının 159. maddesinden alıntılar yapmış olsak da bu madde tamamen özgün ve yeni bir bakış açısıyla hazırlanmıştı. Anayasa değişikliğini yapan kişiler neden bu kurum hazırda varken bunu kaldırıp yerine 1982 Anayasasındaki hükmü aynen koyuyor? Bu, Anayasada değişiklik gerektiği için değişiklik yapılması değil, Anayasayı değiştirmek için değişiklik yapılması durumudur. Bu Anayasa değişikliğini hazırlayanlar, Anayasanın eksiklerini saptayarak onları düzeltmeyi amaçlamıyor. Onların tek amacı, ”Anayasayı değiştirmiş olmak”. Anayasaya niye bu kadar kinliler anlamıyorum.
Anayasa Değişikliği Kanununun 42. maddesi, aynı kanunun 21. maddesinin kaldırmış olduğu 122. maddeyi aşağıda belirtildiği gibi, yeniden düzenlemektedir.

Bu maddenin önemli kısmı, hakkını teslim etmemiz gerekir ki, diğer maddelerde olduğu gibi 1982 Anayasasından olduğu gibi alınmamıştır. Bu yüzden önce 1982 Anayasasının 159. maddesini paylaşacağız ve alıntılanan maddeleri tespit ederek, ana metinde değiştirilmiş olan kısımları değerlendireceğiz. Ardından da eski düzenleme ile yeni düzenleme arasındaki farkları göreceğiz.
1982 Anayasasının 159. maddesi aşağıdaki gibidir.




Görüldüğü gibi bu madde oldukça uzundur. Anayasa Değişikliğini hazırlayanlar da muhtemelen bu kadar uzun olan hükümleri almak istemediklerinden, bu hükümlerin önemli kısmını almamışlardır.
1. Görüldüğü gibi birinci fıkra aynen alınmıştır.
2. İkinci fıkra da aynen alınmıştır. Hatta biz 112. maddede ”kurulur” derken, bu değişikliği hazırlayanlar 1982 Anayasasında yazan ifadeyi aynen kopyaladıkları için ”oluşur” demişlerdir.
3. Üçüncü fıkrada içeriğe ilişkin yapılan değişiklikleri aşağıda inceleyeceğiz. Onun dışında maddenin yazım planı da 1982 Anayasasından alınmıştır. Planda hiçbir değişiklik yoktur.
4. Dördüncü fıkrada içeriğe ilişkin yapılan değişiklikleri aşağıda inceleyeceğiz. Onun dışında maddenin yazım planı 1982 Anayasasından alınmıştır. Planda hiçbir değişiklik yapılmamıştır.
5. Yedinci fıkranın ilk cümlesi aynen alınmıştır. Diğer fıkralar ise maddeye alınmamıştır.
Şimdi içerik yönünden değerlendirelim.
1. Üyelerin sayısı konusunda bir değişiklik yok ama üyelerin seçimi konusunda önemli bir değişiklik görülüyor. Eski 112. maddede Yüksek Yargı Kurulunun 5 üyesi şu şekilden oluşuyordu: Anayasa Mahkemesi Başkanı (doğal üye ve başkan), Anayasa Mahkemesi Başkanvekili (doğal üye), Adalet Bakanı (doğal üye), Anayasa Mahkemesinin bu görev için Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunda seçeceği bir Anayasa Mahkemesi üyesi ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu görev için seçilecek bir hakim veya savcı. Yani daha da anlaşılır halde söylersek: AYM Başkanı, AYM Başkanvekili, Adalet Bakanı, bir AYM Üyesi (AYM seçecek) ve bir hakim/savcı (Meclis seçecek).
Yeni 122. maddede Yargıçlar ve Savcılar Yüksek Kurulunun 5 üyesi şu kişilerden oluşuyor: Adalet Bakanı (başkan), Cumhurbaşkanı tarafından hakim, savcı ve avukat arasından seçilecek iki üye ve TBMM tarafından seçilecek iki üye. Dikkat ederseniz, TBMM’nin seçeceği üyelerde hakim, savcı veya avukat olma şartı aranmıyor. Dolayısıyla TBMM, yoldan geçen vatandaşı dahi bu göreve getirebilir. Bu ciddiyetsizliğin, HSYK ile bağdaşabilmesi mümkün müdür?
Bu düzenlemelerle birlikte HSYK’da Anayasa Mahkemesinin Başkan, Başkanvekili ve seçtiği bir üye ile sürdürdüğü üstünlük sona eriyor. Adalet Bakanının başkanlık ettiği HSYK dönemi tekrardan başlıyor. Üyelerde Cumhurbaşkanının aktif olacağı dönem başlıyor. Daha kurulamayan, doğru düzgün toplantısı yapılamayan Yüksek Yargı Kurulundan ne isteniyor? Bu değişikliği hazırlayanların HSYK’da Anayasa Mahkemesinin etkisini sona erdirmek istediklerini biliyoruz. Peki bu kişilere soralım, HSYK’da aktif üyeyi nereden bulacaksınız? Anayasa Mahkemesinde aktif beş üye bile zar zor sağlanırken, HSYK’da aktif olacak üç tane AYM üyesini çıkarıyorsunuz. Bunun anlamı şu ki, HSYK’da rol yapmak için üç tane yeni üye bulacaksınız. Bunu, yargı bu kadar pasifken yapamazsınız. Anayasaya böyle bir hüküm koysanız dahi bu hüküm uygulanamayacağından, Anayasaya zarar vermekten başka (Anayasada, uygulanamayacak hükümlerin olması, diğer hükümlere karşı insanlara ister istemez ”buna uyulmuyor, o halde buna da uymayalım” dedirtecektir) bir işe yaramayacaktır. Anayasa Mahkemesine üye bulmak zorken, yüksek mahkemelere üye bulmak imkansızken, bu değişiklikleri hazırlayanlar HSYK’ya bu kadar aktif üyeyi nereden bulacaklar? Lütfen hayal aleminde yaşamayın. 1982 Anayasasındaki hükümleri kopyalayarak hazırladığınız bu değişiklikler TCRP’ye sadece zarar verecek.
Ayrıca TCRP Anayasa Mahkemesi Başkanı Kemal Çakıroğlu’nun (Esra Duygu Dürüst) bu konuda 19 Mart 2022 tarihli Anayasa Mahkemesi Kararında açıkladığı görüşünü paylaşalım: ‘‘Anayasa Mahkemesi, Yüksek Yargı Kurulu görevini Yargıçlar ve Savcılar Yüksek Kurulu adı ile Adalet Bakanlığına devretmiştir.”
Bu ifade, yeni Yargıçlar ve Savcılar Yüksek Kurulunun kurulma fonksiyonunu açıklamak için bizce yeterlidir.
2. Üçüncü fıkrada ”altmış gün” olarak yer alan sürenin ”altı gün” şeklinde değiştirilmesi doğrudur. Bu süre belki kısaltılsa daha iyi olabilirdi. Onun dışında, Cumhurbaşkanının seçeceği üyelerin ”altmış gün” içinde belirleneceğini düzenleyen hükümdeki sürenin ”üç gün” olarak değiştirilmesi de bizce uygundur. Yedek üyelik sisteminin olmaması nedeniyle de (burada uygulamak zordur) üyelerin seçimlerinin bir sürede yapılmasının zorunlu tutulması normaldir. Ancak TBMM kontenjanından seçilen üyelerin TBMM’nin ilk birleşiminde seçileceği şartı biraz daha yumuşatılabilir. Yine de TCRP Meclisinin aktif olduğu zamanların az olduğunu göz önünde bulundurursak, uygulanabilir bir hükümdür. Tabi, yukarıdaki paragrafta yaptığımız eleştirilerin aynısı, maddenin tamamı için geçerlidir.
3. Şimdi ise olmayan bir şeyi eleştireceğiz. Hatta sorarak eleştirelim. Tamam, Yargıçlar ve Savcılar Kurulunu kuruyoruz. Üyelerini, laboratuvar koşullarında seçtik de. E peki bu kurulun görevi ne? Anayasa bu kurula herhangi bir yetki veriyor mu? Anayasa, bu kurula görev veya yetki vermeyecekse, diğer bir dille bir konuda bu kurula sorumluluk yüklemeyecekse, neden bu kurulu kuruyor? Bu sorunun cevabını, Anayasa değişikliğini hazırlayanlar veremez. Çünkü onlar 1982 Anayasasının 159. maddesinin ilk fıkralarını kopyaladıktan sonra, sonraki fıkraları okumamışlar ve ”bunlara gerek yok ya, uzun uzun duruyorlar, okumaya bile gerek yok” demişlerdir. Bu yüzden de aslında Kurulun, kuruluşu kadar önemli olan ”görevlerini” unutmuşlardır. Yani Anayasaya göre yeni 112. madde ile kurulan Yargıçlar ve Savcılar Kurulunun hiçbir yetkisi yoktur. Çünkü bunlara Anayasa ile herhangi bir yetki verilmemiştir.
Bu kurula kanunla yetki verilebilir. Ancak sorun şu ki, madem yetkileri kanunla verecektiniz, o halde kurulu neden Anayasada düzenliyorsunuz? Bunun tek açıklaması, Anayasa değişikliğini hazırlayanların, kopyaladıkları maddenin tam metnini dahi okumamış olmalarıdır. Hatta Yüksek Yargı Kurulundan haberleri olsaydı, eski 112. maddeyi okuyup ”bakın, bu kurulun bazı görevleri varmış, bunları yazalım” derlerdi. Bu Anayasa Değişikliği ne yazık ki TCRP tarihinde hazırlanan en kötü anayasa değişikliklerinden bir tanesidir.
Ayrıca YYK’yı düzenleyen maddenin değiştirilerek yerine bu değişikliklerin yapılması mümkünken YYK’yı düzenleyen eski 112. maddenin yürürlükten kaldırılarak, HSYK’nın yeni 122. maddede düzenlenmesi ise, Anayasa Değişikliği Kanununu hazırlayanların, Anayasanın yürürlükten kaldırdıkları maddeleri okumadıklarının diğer bir göstergesidir.
Bizim bu konuda başka eleştirimiz yok. Bu kadar eleştirimizin de yeterli olduğu görüşündeyiz.
Sayıştay’ın Kurulması (m.43)
Anayasa Değişikliği Kanununun 21. maddesi, Anayasanın 102 ila 123 üncü maddelerini kaldırmayı öngörmektedir. Bu değişiklik aşağıdaki gibidir.

Hatta yürürlükten kaldırmamaktadır, ”yürütlükten” kaldırmaktadır. Anayasa değişikliğinin hazırlanmasındaki bu ciddiyetsizlik hiçbir şekilde açıklanamaz.
Konumuzla ilgili olan kısım, baştan sona yenilenen, yeni 123. maddedir. Madde metni, aşağıdaki gibidir.

1982 Anayasasının 160. maddesi aşağıdaki gibidir.

Görüldüğü gibi ”onbeş gün” ibaresinin ”beş gün” şeklinde değiştirilmesi dışında madde aynen alınmıştır. Hiçbir emek gösterilmeden, madde adeta kopyalanmıştır.
Sayıştay’ın kurulmasına ilişkin, yüksek mahkemelerin kurulmasına ilişkin eleştirilerin aynısını (üye bulunamayacağı, aktif olamayacağı, gereksiz olduğu) Sayıştay’ın kuruluşuna da yöneltiyoruz. Bu konudaki eleştirilerimiz için özellikle Yargıtay’a ve ondan izleyen diğer yüksek mahkemelere yönelttiğimiz eleştirileri okuyunuz.
On beş günlük sürenin beş güne indirilmesi ise bizce normaldir.
Sonsöz
Bu yazıyı bitirdiğim için çok mutluyum. Bazen hiç bitmeyecekmiş gibi sandım ama sonunda bitti.
Ne zaman yazı yazacağımı bilmiyorum. Gerçek hayatımda müsait olduğum zamanlar olsa da genelde yoğun geçiyor. Beni anlayışla karşılayacağınızı düşünüyorum.
En kısa sürede, sizlerle tekrardan buluşmak dileğiyle… Sevgiyle kalın.